
KANDİL MESAJLARI
Gönderen
MEHTAP KAYA
on 8 Temmuz 2010 Perşembe
Etiketler:
kandil mesajları
/
Comments: (0)

MİRAÇ KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN!!
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
dini günler
/
Comments: (0)
BU GECE MİRAÇ KANDİLİ..MİRAÇ KANDİLİNİZ KUTLU OLSUN..
2010 Yılı Mirac Kandili Tarihi
2010 yılında Miraç Kandili tarihi Miladi Takvime göre 8-9-Temmuz-2010 Cuma gecesi (Perşembeyi Cuma’ya bağlayan gece) Hicri Takvime göre ise Recep ayının 26. gecesi ihya edilecektir..
MİRAÇ NEDİR? MİRAÇ KANDİLİNİN ANLAMI VE ÖNEMİ
Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir, bütün süfli duygulardan, beşeri hislerden ter temiz bir kulluğa, en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.) şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur.
Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur’ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur’ân’da şöyle anlatılır:
“Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi, 1)
Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde şöyle’ anlatılır:
“O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun yanında Me’vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre’yi Allah’ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7-18.)
Miraç nasıl oldu?
Miraç, Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ’ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmesidir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke’den), Mescid-i Aksâ’ya (Kudüs’e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi. Kudüs’e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa’nın makamına uğradı, orada iki rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ’ya geldi. Orada bütün peygamberler kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu.
Bir rivayette Hz. İsa’nın doğduğu yer olan Betlaham’a uğradı, orada da iki rekât namaz kıldı. Ve bugün Kubbetü’s-Sahra’nın bulunduğu yerden Muallak Taşının üzerinden Miraça yükseldi.
Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin” dediler, tebrik ettiler.
Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın bittiği yer) Sidretü’l-müntehâ’ya geldiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fırat) dört nehir gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü’l-Ma’mur’u ziyaret etti.
Hz. Cebrail’in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu.
Süleyman Çelebi’nin dediği gibi
“Aşikâre gördü Rabbü’l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti” İnşaallah…
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile karşılaştı., “Allah ümmetine neyi farz kıldı?” diye sorunca, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam “50 vakit namaz” buyurdu.
Hz. Musa’nın, “Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin buna güç yetiremez” demesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10 vakit indi, sonunda beş vakitte karar kıldı.
Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail’in rehberliğinde Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü, Mekke’ye döndü.
Sabah olunca Kabe’nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı. Onlar Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam de onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler, ama iman nasip olmadı.
Ama yine de Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs’e, Mescid-i Aksâ’ya uğradığını anlatınca Kureyşliler, “Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler, ardından da Mescid-i Aksâ’yı görmüş olanlar, “Mescid-i Aksâ’yı bize anlatır mısın?” diye Peygamberimize soru yönelttiler.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı:
“Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü’l-Makdis’i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana, ‘Beytü’l-Makdis’in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü’l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.”
Bunun üzerine müşrikler:
“Vallahi dos doğru tarif ettin” dediler, ama yine de iman etmediler.
O esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler. Hz. Ebû Bekir, “Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur” diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir “Sıddîk, tereddütsüz inanan” ünvanını aldı.
Peygamberimiz neden mirac’a çıktı?
Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır.
Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri, özel ve cüz’i, diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz’i anlamda ilham etmesi birinciye örnektir.
Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte, kâinatın Rabbi, bütün varlıkların Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel olanına misaldir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi mi’râcin bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür.
Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıktı, başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi…
Peygamberimiz, Allah ile nasıl görüşebilir?
Soru: “Bize herşeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakka binlerce senelik mesafeyi aşarak yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbiyle görüşmesi ne demektir?”
Cenab-ı Hak herşeye herşeyden daha yakındır, fakat herşey O’ na sonsuz şekilde uzaktır.
Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir.
Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor, hiçbir şekilde ona yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek lazım. Bu da mümkün değildir.
Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak herşeye yakındır, ama herşey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam, Cenab-ı Hakkın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraça yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır.
Bir insan nasıl göklere çıkabilir?
Soru: “Bunun bir örneği var mıdır? Bir uçak ancak 10-15 bin metre yukarı çıkabiliyor, bir uzay gemisi ancak Ay’a ve Venüs’e ulaşabiliyor. Bir insan birkaç dakika gibi kısa bir sürede milyonlarca metre uzaklara nasıl gidip gelebilir?”
Yerküremiz, yani Dünya bir yılda yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret, bir insanı Arş-ı Âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan dünyayı gezdiren bir hikmet bir insan bedenini şimşek gibi Rahman’ın Arşına çıkaramaz mı?
Peygamberimiz sadece ruhuyla gitse olmaz mıydı?
Soru: “Öyleyse ise neden Miraça çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?”
Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için, kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ibadetlerinin âhiretteki neticesini göstermek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil, bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir.
Görünen âlemin anahtarı olan gözünü, işitilen âlemin anahtarı olan kulağını Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi, ruhunun sayısız görevlerini üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet gereğidir.
Zaten Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir.
Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle birlikte olacaksa Cennetü’1-Me’vâ’nın gövdesi olan Sidretü’l-Müntehaya Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın zatının arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir.
Peygamberimiz Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.
Peygamberimiz kısa zamanda nasıl gidip geldi?
Soru: “Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür?”
Cenab-ı Hakkın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin hızı ile ışığın hızı, elektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hızı birbirinden bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden farklıdır. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360 km/sn’dır.
Acaba Peygamberimizin lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması, ruh hızında hareketi nasıl akla ters gelebilir?
Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman gerekir.
Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün, diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir.
İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Burak’a binerek şimşek gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine ermiş, Onun cemalini görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmiştir.
Miraçın benzeri bir olay var mıdır?
Soru: “Peygamberimizin Miraça çıkması mümkündür. Fakat her mümkün gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?”
Miraçın çok örnekleri vardır:
Bir insan, gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir.
Bir bilim adamı, astronomi kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına bir dakikada gidebilir.
İman sahibi her insan, namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir çeşit Miraçla kâinata arkasına alarak İlâhî huzura girebilir.
Kalb gözü açık bir veli, İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir. Hattâ Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâya kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor.
Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arşa, Arştan yeryüzüne gidip geliyorlar.
Cennette, Cennet ehli mü’minler, Cennet bahçelerine kısa bir zamanda çıkabiliyorlar.
Bu kadar örnekler gösteriyor ki, bütün evliyanın sultanı, bütün mü’minlerin imamı, bütün Cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin makbulü olan Resul-i Ekrem Efendimizin bir anda Miraça çıkması, dönmesi, bütün yüce âlemleri gezip görmesi gayet makuldür ve şüphesizdir.
Miraçla gelen hediyeler
Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan mü’min ruhlara manen şöyle diyordu: “Sizin inandığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz.” Böylece mü’minler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular.
İkincisi: İnsan herşeyi merak ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor.
Mü’minler merak ediyorlar. “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık” derken, İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir.
Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş, sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki, bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir.
Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir.
Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü’minlere de nasip olacağı müjdesini verdi. “Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız, Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz” buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi.
Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere, “Sen paşa oldun” dense ne kadar sevinir.
Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birden, “Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan Allah’ın rahmetine gireceksin” dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar. Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl akıcılığında, kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi? Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir. (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 31. Söz.)
Miraç Gecesi Namazı
Miraç gecesi kılınacak namaz on iki rekattır. İki rekatte bir selam verilerek kılınacak olan namaz on iki rekat ile bitirilir. Her rekatte Fatihadan sonra on kere ihlas okunur. Kılınma zamanı yatsı namazı kılındıktan sonra, imsak vaktine kadar ki herhangi bir vakit olabilir. Bu oniki rekat namaz bittiği zaman selamdan sonra yüz defa :
“Sübhanallahi vel hamdülillahi vela ilahe illallahü vallahü ekber vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim” duası okunur.
Ardından da yüz kere istiğfar yapılır.
Miraç Gecesinin Gündüzünde Kılınacak Namaz
Miraç gecesinin gündüzünde öğlen namazını kıldıktan sonra sonra dört rekat namaz kılınır.
Bu namazın;birinci rekatında Fatiha’ dan sonra bir kere Felak suresi, ikinci rekattan sonra bir kere Nas suresi, üçüncü rekatta üç kere Kadr suresi, dördüncü rekatta elli kere İhlas suresi okunur.
2010 Yılı Mirac Kandili Tarihi
2010 yılında Miraç Kandili tarihi Miladi Takvime göre 8-9-Temmuz-2010 Cuma gecesi (Perşembeyi Cuma’ya bağlayan gece) Hicri Takvime göre ise Recep ayının 26. gecesi ihya edilecektir..
MİRAÇ NEDİR? MİRAÇ KANDİLİNİN ANLAMI VE ÖNEMİ
Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir, bütün süfli duygulardan, beşeri hislerden ter temiz bir kulluğa, en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.) şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur.
Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur’ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur’ân’da şöyle anlatılır:
“Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi, 1)
Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde şöyle’ anlatılır:
“O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun yanında Me’vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre’yi Allah’ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7-18.)
Miraç nasıl oldu?
Miraç, Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ’ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmesidir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke’den), Mescid-i Aksâ’ya (Kudüs’e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi. Kudüs’e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa’nın makamına uğradı, orada iki rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ’ya geldi. Orada bütün peygamberler kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu.
Bir rivayette Hz. İsa’nın doğduğu yer olan Betlaham’a uğradı, orada da iki rekât namaz kıldı. Ve bugün Kubbetü’s-Sahra’nın bulunduğu yerden Muallak Taşının üzerinden Miraça yükseldi.
Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin” dediler, tebrik ettiler.
Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın bittiği yer) Sidretü’l-müntehâ’ya geldiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fırat) dört nehir gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü’l-Ma’mur’u ziyaret etti.
Hz. Cebrail’in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu.
Süleyman Çelebi’nin dediği gibi
“Aşikâre gördü Rabbü’l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti” İnşaallah…
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile karşılaştı., “Allah ümmetine neyi farz kıldı?” diye sorunca, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam “50 vakit namaz” buyurdu.
Hz. Musa’nın, “Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin buna güç yetiremez” demesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10 vakit indi, sonunda beş vakitte karar kıldı.
Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail’in rehberliğinde Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü, Mekke’ye döndü.
Sabah olunca Kabe’nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı. Onlar Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam de onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler, ama iman nasip olmadı.
Ama yine de Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs’e, Mescid-i Aksâ’ya uğradığını anlatınca Kureyşliler, “Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler, ardından da Mescid-i Aksâ’yı görmüş olanlar, “Mescid-i Aksâ’yı bize anlatır mısın?” diye Peygamberimize soru yönelttiler.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı:
“Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü’l-Makdis’i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana, ‘Beytü’l-Makdis’in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü’l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.”
Bunun üzerine müşrikler:
“Vallahi dos doğru tarif ettin” dediler, ama yine de iman etmediler.
O esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler. Hz. Ebû Bekir, “Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur” diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir “Sıddîk, tereddütsüz inanan” ünvanını aldı.
Peygamberimiz neden mirac’a çıktı?
Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır.
Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri, özel ve cüz’i, diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz’i anlamda ilham etmesi birinciye örnektir.
Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte, kâinatın Rabbi, bütün varlıkların Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel olanına misaldir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi mi’râcin bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür.
Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıktı, başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi…
Peygamberimiz, Allah ile nasıl görüşebilir?
Soru: “Bize herşeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakka binlerce senelik mesafeyi aşarak yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbiyle görüşmesi ne demektir?”
Cenab-ı Hak herşeye herşeyden daha yakındır, fakat herşey O’ na sonsuz şekilde uzaktır.
Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir.
Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor, hiçbir şekilde ona yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek lazım. Bu da mümkün değildir.
Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak herşeye yakındır, ama herşey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam, Cenab-ı Hakkın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraça yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır.
Bir insan nasıl göklere çıkabilir?
Soru: “Bunun bir örneği var mıdır? Bir uçak ancak 10-15 bin metre yukarı çıkabiliyor, bir uzay gemisi ancak Ay’a ve Venüs’e ulaşabiliyor. Bir insan birkaç dakika gibi kısa bir sürede milyonlarca metre uzaklara nasıl gidip gelebilir?”
Yerküremiz, yani Dünya bir yılda yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret, bir insanı Arş-ı Âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan dünyayı gezdiren bir hikmet bir insan bedenini şimşek gibi Rahman’ın Arşına çıkaramaz mı?
Peygamberimiz sadece ruhuyla gitse olmaz mıydı?
Soru: “Öyleyse ise neden Miraça çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?”
Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için, kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ibadetlerinin âhiretteki neticesini göstermek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil, bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir.
Görünen âlemin anahtarı olan gözünü, işitilen âlemin anahtarı olan kulağını Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi, ruhunun sayısız görevlerini üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet gereğidir.
Zaten Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir.
Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle birlikte olacaksa Cennetü’1-Me’vâ’nın gövdesi olan Sidretü’l-Müntehaya Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın zatının arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir.
Peygamberimiz Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.
Peygamberimiz kısa zamanda nasıl gidip geldi?
Soru: “Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür?”
Cenab-ı Hakkın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin hızı ile ışığın hızı, elektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hızı birbirinden bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden farklıdır. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360 km/sn’dır.
Acaba Peygamberimizin lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması, ruh hızında hareketi nasıl akla ters gelebilir?
Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman gerekir.
Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün, diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir.
İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Burak’a binerek şimşek gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine ermiş, Onun cemalini görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmiştir.
Miraçın benzeri bir olay var mıdır?
Soru: “Peygamberimizin Miraça çıkması mümkündür. Fakat her mümkün gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?”
Miraçın çok örnekleri vardır:
Bir insan, gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir.
Bir bilim adamı, astronomi kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına bir dakikada gidebilir.
İman sahibi her insan, namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir çeşit Miraçla kâinata arkasına alarak İlâhî huzura girebilir.
Kalb gözü açık bir veli, İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir. Hattâ Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâya kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor.
Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arşa, Arştan yeryüzüne gidip geliyorlar.
Cennette, Cennet ehli mü’minler, Cennet bahçelerine kısa bir zamanda çıkabiliyorlar.
Bu kadar örnekler gösteriyor ki, bütün evliyanın sultanı, bütün mü’minlerin imamı, bütün Cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin makbulü olan Resul-i Ekrem Efendimizin bir anda Miraça çıkması, dönmesi, bütün yüce âlemleri gezip görmesi gayet makuldür ve şüphesizdir.
Miraçla gelen hediyeler
Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan mü’min ruhlara manen şöyle diyordu: “Sizin inandığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz.” Böylece mü’minler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular.
İkincisi: İnsan herşeyi merak ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor.
Mü’minler merak ediyorlar. “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık” derken, İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir.
Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş, sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki, bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir.
Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir.
Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü’minlere de nasip olacağı müjdesini verdi. “Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız, Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz” buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi.
Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere, “Sen paşa oldun” dense ne kadar sevinir.
Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birden, “Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan Allah’ın rahmetine gireceksin” dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar. Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl akıcılığında, kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi? Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir. (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 31. Söz.)
Miraç Gecesi Namazı
Miraç gecesi kılınacak namaz on iki rekattır. İki rekatte bir selam verilerek kılınacak olan namaz on iki rekat ile bitirilir. Her rekatte Fatihadan sonra on kere ihlas okunur. Kılınma zamanı yatsı namazı kılındıktan sonra, imsak vaktine kadar ki herhangi bir vakit olabilir. Bu oniki rekat namaz bittiği zaman selamdan sonra yüz defa :
“Sübhanallahi vel hamdülillahi vela ilahe illallahü vallahü ekber vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim” duası okunur.
Ardından da yüz kere istiğfar yapılır.
Miraç Gecesinin Gündüzünde Kılınacak Namaz
Miraç gecesinin gündüzünde öğlen namazını kıldıktan sonra sonra dört rekat namaz kılınır.
Bu namazın;birinci rekatında Fatiha’ dan sonra bir kere Felak suresi, ikinci rekattan sonra bir kere Nas suresi, üçüncü rekatta üç kere Kadr suresi, dördüncü rekatta elli kere İhlas suresi okunur.
GELİN İÇİMİZDEKİ ÇOŞKUYA SAHİP ÇIKALIM
Gönderen
MEHTAP KAYA
on 1 Haziran 2010 Salı
Etiketler:
kişisel gelişim
/
Comments: (0)
"Nereye gittiğini bilen kişiye yol vermek için, dünya bir yana çekilirmiş." der Star Jordan. Eğer gittiğimiz yolu bilir ve bu yolda ilerlemek için kararlı olursak, hiçbir olay ya da kişi hedefe ulaşmak için bize engel olamayacaktır.
Geçmişte yaşanan acılar, geleceğe bakışımızı olumsuz kılacaksa daha yaşanacak çok acı var demektir. Bir bebek sahibi olmanın mutluluğunu derinden yaşamak isteyen anne adaylarına bir bakalım. Çoğunun doğum sırasında çekeceği acıyı ya da bebek doğduktan sonra hayatında oluşabilecek sıkıntıları düşünmeden sadece olayın coşkusunu yaşadığını görürüz. Doğum sırasında ve sonrasında çektiği acıyı bir anda unutturan, içindeki hayatın sevgisidir. Peki, minicik bir hayatı dünyaya getirirken mutluluk duyan biz insanlar, neden kendi hayatlarımızı korumaya almadan acılara saplanıp kalıyoruz?
İçimizdeki coşkuyu hissetmek için öncelikle bunu candan istemeliyiz. Bundan sonra bir hedef belirlenmeli ve bu hedef için ilerlenen yolda tökezleyebileceğimizi göze alarak bu yoldan asla dönmemeliyiz. Hedeflere ulaşma yolunda ilerlerken en büyük engel kişinin kendisidir. Kendimize engel olmaktan kaçınmalı ve kendinize güvenmeliyiz. Acılarımızın arkasına saklanarak başarısızlıklarımıza sorumlu aramamalıyız. Ne olursa olsun içimizdeki coşkuyu öldürmemeliyiz. Unutmayalım ki; insanı acı değil, kendine acımak bitirir!
Şu an güneş batıyor olsa da, güneşin üzerimize doğmasına izin vermeden günü erkenden yakalayalım. Sabahın ışıkları yeryüzüne vurmadan, kendimizle ilgili yeni ve olumlu kararlar alıp bu kararlara ulaşmak için bir yol haritası çizmeye başlayalım. İçimizdeki coşkuyu hissederek, kendimizi severek daha enerjik ve mutlu başlayalım yeni güne. Mutluluk ve başarı kadar; coşkumuza sahip çıkmak da kendi elimizde.
Geçmişte yaşanan acılar, geleceğe bakışımızı olumsuz kılacaksa daha yaşanacak çok acı var demektir. Bir bebek sahibi olmanın mutluluğunu derinden yaşamak isteyen anne adaylarına bir bakalım. Çoğunun doğum sırasında çekeceği acıyı ya da bebek doğduktan sonra hayatında oluşabilecek sıkıntıları düşünmeden sadece olayın coşkusunu yaşadığını görürüz. Doğum sırasında ve sonrasında çektiği acıyı bir anda unutturan, içindeki hayatın sevgisidir. Peki, minicik bir hayatı dünyaya getirirken mutluluk duyan biz insanlar, neden kendi hayatlarımızı korumaya almadan acılara saplanıp kalıyoruz?
İçimizdeki coşkuyu hissetmek için öncelikle bunu candan istemeliyiz. Bundan sonra bir hedef belirlenmeli ve bu hedef için ilerlenen yolda tökezleyebileceğimizi göze alarak bu yoldan asla dönmemeliyiz. Hedeflere ulaşma yolunda ilerlerken en büyük engel kişinin kendisidir. Kendimize engel olmaktan kaçınmalı ve kendinize güvenmeliyiz. Acılarımızın arkasına saklanarak başarısızlıklarımıza sorumlu aramamalıyız. Ne olursa olsun içimizdeki coşkuyu öldürmemeliyiz. Unutmayalım ki; insanı acı değil, kendine acımak bitirir!
Şu an güneş batıyor olsa da, güneşin üzerimize doğmasına izin vermeden günü erkenden yakalayalım. Sabahın ışıkları yeryüzüne vurmadan, kendimizle ilgili yeni ve olumlu kararlar alıp bu kararlara ulaşmak için bir yol haritası çizmeye başlayalım. İçimizdeki coşkuyu hissederek, kendimizi severek daha enerjik ve mutlu başlayalım yeni güne. Mutluluk ve başarı kadar; coşkumuza sahip çıkmak da kendi elimizde.
HAYALLERİ GELİŞTİRMENİN YOLLARI
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
kişisel gelişim
/
Comments: (0)
Hayal, dünyanın gelişiminde, medeniyetin ilerlemesinde borçlu olduğumuz bir eylemdir. Gözle görülen her şey önceden hayal idi. En büyük buluşlar hayalcilerin aklından çıkmış. Hayal gücü bu kadar önemli ve herkeste var ise, geliştirmek için taktikleri inceleyelim.
1. Sıra dışı düşünün: Her şeyi farklı tarafından görmeye çalışın.
2. Odaklanın: Neyi çözmek veya neyi görmek istiyorsanız ona odaklanın.
3. Gözlem yeteneğinizi geliştirin.
4. Bakış açınızı genişletin: Sınırlarınızı zorlayın, bir olaya pek çok değişik açıdan bakın.
5. Roman, bilim-kurgu okuyun: Usta romancıların, bilim-kurgu romancılarının eserlerini okuyun.
6. Bilerek seyahat edin: Görselliğinizin gücünü keşfedin, hafızanızı yeni algılarla donatın.
7. Beyin fırtınası yapın: Fark oluşturmak ve yenilik yapmak için belirli aralıklarla toplanın.
8. Tersinden düşünmeye başlayın: her şeyi sıra ve silsile halinde değil, bazen de tersten düşünüp, yorumlayın. Farklı sonuçlara ulaşacaksınız.
9. Espri, mizah yeteneğinizi geliştirin: Kaliteli mizah yazıları okuyun ve espri yapmaya çalışın.
10. Doğa ile birlikte olun: Doğa insana zindelik verir, beyni olumlu etkiler.
Hayallerinize ulaşmaya çalışırken karşınıza 6 değişik kişilik tipi çıkar;
a- Destek olanlar: Bir hayal oluştuğu andan itibaren yeni doğmuş çocuk gibi özen ister. Aile en yakın destekçinizdir.
b- Engelleyenler: Bazen isteyerek, bazen istemeyerek hayallerinizin önüne engel koyanlar olabilir. Engelleyenler sizin daha hırslı olmanıza veya vazgeçmenize neden olurlar.
c- Önünüzü açanlar: Karları greyderle temizleyen kişiler gibi onlar da sizin önünüzü açarlar. Sizin hayalinizi kendi hayalleri gibi desteklerler.
d- Sizinle birlikte heyecanı yaşayanlar: Aynı hayali yaşayan kişiler size el verebilir. Sizin gibi sevinir, mutlu olurlar. En zor anlarda bile mutlu olan, moralini bozmayan kişiler hayallerine daha çabuk ulaşır.
1. Sıra dışı düşünün: Her şeyi farklı tarafından görmeye çalışın.
2. Odaklanın: Neyi çözmek veya neyi görmek istiyorsanız ona odaklanın.
3. Gözlem yeteneğinizi geliştirin.
4. Bakış açınızı genişletin: Sınırlarınızı zorlayın, bir olaya pek çok değişik açıdan bakın.
5. Roman, bilim-kurgu okuyun: Usta romancıların, bilim-kurgu romancılarının eserlerini okuyun.
6. Bilerek seyahat edin: Görselliğinizin gücünü keşfedin, hafızanızı yeni algılarla donatın.
7. Beyin fırtınası yapın: Fark oluşturmak ve yenilik yapmak için belirli aralıklarla toplanın.
8. Tersinden düşünmeye başlayın: her şeyi sıra ve silsile halinde değil, bazen de tersten düşünüp, yorumlayın. Farklı sonuçlara ulaşacaksınız.
9. Espri, mizah yeteneğinizi geliştirin: Kaliteli mizah yazıları okuyun ve espri yapmaya çalışın.
10. Doğa ile birlikte olun: Doğa insana zindelik verir, beyni olumlu etkiler.
Hayallerinize ulaşmaya çalışırken karşınıza 6 değişik kişilik tipi çıkar;
a- Destek olanlar: Bir hayal oluştuğu andan itibaren yeni doğmuş çocuk gibi özen ister. Aile en yakın destekçinizdir.
b- Engelleyenler: Bazen isteyerek, bazen istemeyerek hayallerinizin önüne engel koyanlar olabilir. Engelleyenler sizin daha hırslı olmanıza veya vazgeçmenize neden olurlar.
c- Önünüzü açanlar: Karları greyderle temizleyen kişiler gibi onlar da sizin önünüzü açarlar. Sizin hayalinizi kendi hayalleri gibi desteklerler.
d- Sizinle birlikte heyecanı yaşayanlar: Aynı hayali yaşayan kişiler size el verebilir. Sizin gibi sevinir, mutlu olurlar. En zor anlarda bile mutlu olan, moralini bozmayan kişiler hayallerine daha çabuk ulaşır.
HEPİMİZİN ANLAŞILMAYA İHTİYACI VARDIR...
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
kişisel gelişim
/
Comments: (0)
Anlaşıl(a)mama durumu, kimi zaman "yokluk", "yalnızlık" durumunu doğurmaktadır. Çünkü kişi, "kabul edilme" gibi bir diğer temel ihtiyacından mahrum kalmıştır. Bir anlamda, anlaşılmadığı için reddedilmiştir. Reddedilmişliğin acısını ise hemen hemen herkes bilir. Bu durumdaki kişi, bir taraftan reddedilmişliğin acısını çekmektedir; diğer taraftan ise anlaşılmadığı için toplumdan dışlanmasına sebep olan duygu ve düşüncelerini kontrol altına alıp bastırma ya da anlaşılabilecek seviyeye getirme mücadelesi vermektedir.
Elbette ki her mücadele gibi bu mücadele de kişide, gerilim, endişe ve korkulara yol açacaktır. Bunun bir sonucu olarak da birey, bu gerilimi azaltmanın yollarını arayacak ve enerjisinin büyük bir kısmını bu gerilimin "sükunet" düzeyine inmesi için harcayacaktır. Bu mücadele şekli, kişiye göre dışadönük veya içedönük olmaktadır. Dışa dönük mücadelede, kişi kendini kabul ettirmenin yollarını arayacaktır. Kendini anlamayan kişilerle, 'beni anlamak istemiyorlar' diyerek mücadeleye girecektir bazen. Aslında bu mücadele kişinin varoluşunu, varlığını kabul ettirmeye çalışmanın ta kendisidir. Çünkü anlaşılmamış kişi, herhangi bir kalpte ve akılda aks-i seda bulmamış demektir. Hele bir de kişi, bu duygu ve düşüncelerini ifade edecek ortamı dahi bulamamışsa gerisini bir düşünün. Yok olmak gibi bir şey demektir bu. Çünkü düşünce ve duygu var olmanın belirtisidir. Varoluşuna karşı tehdit algılayan bir kişi, o tehdidi oluşturanlara, varoluşunu farklı bir şekilde ispatlama yolunu seçmektedir. Genellikle bu ispat, içinde bulunduğu topluma ya da karşısındaki kişiye aykırı duygu, düşünce ve davranışlarda bulunmaktır. Yani saldırganlık.
Mücadelenin diğer çeşidi ise, içedönüktür. İçedönük mücadele; kişinin, çeşitli sebeplerden dolayı içinde yaşadığı toplumla -bu düşünceleriyle ilgili olan bir kişi veya küçük bir grup da olabilir- doğrudan doğruya çatışmaya girmeme isteği sonucunda oluşur. Kişi varoluşunu kabul ettirebilmek için harcayacağı enerjisini, kendi duygu ve düşüncelerini kabul edilebilir düzeye çekmek için harcar. Bu da sonuç olarak, içe dönük, girişken olmayan, varlık göstermekte zorlanan bir kişi görüntüsü ortaya çıkarmaktadır.
Anlaşılmamanın doğurduğu bir sonuç olarak kabul görmeme durumu ise, ontolojik güvensizlik yaşayan, kendine güven(e)meyen bireyler ortaya çıkarmaktadır. Anlaşılmamanın bir diğer sonucu, kendi varlığı ile ilgili gerçekçi bir kabul düzeyine ulaşamayan bireyin, anlama ihtiyacını da tam ve gerçekçi bir şekilde tatmin edememesidir. Tatmin edilmemiş anlam ve anlaşılma-kabul görme ihtiyaçları ise sonuç olarak çeşitli ruhi problemleri doğurmaktadır.
Anlaşılma ihtiyacının giderilmemesinden dolayı psikolojik dünyasında birçok sorunlarla yüz yüze gelen kişilere yardımcı olmanın en kolay ve belki de tek yolu, onlarla konuşmaktır. Evet, insanlar konuşa konuşa anlaşır demiş atalarımız. İçinde sakladığı ve kimseyle paylaş(a)madığı düşüncelerinin dinlenilmesinden, kabul edilmese dahi anlaşılmasından dolayı içi neşeyle dolan, ferahlayan, rahatlayan, sakinleşen kişileri muhakkak görmüştür herkes. Bilinen bir gerçektir ki, bir insana yapılabilecek en büyük kötülük, onu yok saymaktır. Bu durumda, bir insana yapılabilecek en büyük iyilik de, onun var olduğunu kabul etmektir.
Elbette ki her mücadele gibi bu mücadele de kişide, gerilim, endişe ve korkulara yol açacaktır. Bunun bir sonucu olarak da birey, bu gerilimi azaltmanın yollarını arayacak ve enerjisinin büyük bir kısmını bu gerilimin "sükunet" düzeyine inmesi için harcayacaktır. Bu mücadele şekli, kişiye göre dışadönük veya içedönük olmaktadır. Dışa dönük mücadelede, kişi kendini kabul ettirmenin yollarını arayacaktır. Kendini anlamayan kişilerle, 'beni anlamak istemiyorlar' diyerek mücadeleye girecektir bazen. Aslında bu mücadele kişinin varoluşunu, varlığını kabul ettirmeye çalışmanın ta kendisidir. Çünkü anlaşılmamış kişi, herhangi bir kalpte ve akılda aks-i seda bulmamış demektir. Hele bir de kişi, bu duygu ve düşüncelerini ifade edecek ortamı dahi bulamamışsa gerisini bir düşünün. Yok olmak gibi bir şey demektir bu. Çünkü düşünce ve duygu var olmanın belirtisidir. Varoluşuna karşı tehdit algılayan bir kişi, o tehdidi oluşturanlara, varoluşunu farklı bir şekilde ispatlama yolunu seçmektedir. Genellikle bu ispat, içinde bulunduğu topluma ya da karşısındaki kişiye aykırı duygu, düşünce ve davranışlarda bulunmaktır. Yani saldırganlık.
Mücadelenin diğer çeşidi ise, içedönüktür. İçedönük mücadele; kişinin, çeşitli sebeplerden dolayı içinde yaşadığı toplumla -bu düşünceleriyle ilgili olan bir kişi veya küçük bir grup da olabilir- doğrudan doğruya çatışmaya girmeme isteği sonucunda oluşur. Kişi varoluşunu kabul ettirebilmek için harcayacağı enerjisini, kendi duygu ve düşüncelerini kabul edilebilir düzeye çekmek için harcar. Bu da sonuç olarak, içe dönük, girişken olmayan, varlık göstermekte zorlanan bir kişi görüntüsü ortaya çıkarmaktadır.
Anlaşılmamanın doğurduğu bir sonuç olarak kabul görmeme durumu ise, ontolojik güvensizlik yaşayan, kendine güven(e)meyen bireyler ortaya çıkarmaktadır. Anlaşılmamanın bir diğer sonucu, kendi varlığı ile ilgili gerçekçi bir kabul düzeyine ulaşamayan bireyin, anlama ihtiyacını da tam ve gerçekçi bir şekilde tatmin edememesidir. Tatmin edilmemiş anlam ve anlaşılma-kabul görme ihtiyaçları ise sonuç olarak çeşitli ruhi problemleri doğurmaktadır.
Anlaşılma ihtiyacının giderilmemesinden dolayı psikolojik dünyasında birçok sorunlarla yüz yüze gelen kişilere yardımcı olmanın en kolay ve belki de tek yolu, onlarla konuşmaktır. Evet, insanlar konuşa konuşa anlaşır demiş atalarımız. İçinde sakladığı ve kimseyle paylaş(a)madığı düşüncelerinin dinlenilmesinden, kabul edilmese dahi anlaşılmasından dolayı içi neşeyle dolan, ferahlayan, rahatlayan, sakinleşen kişileri muhakkak görmüştür herkes. Bilinen bir gerçektir ki, bir insana yapılabilecek en büyük kötülük, onu yok saymaktır. Bu durumda, bir insana yapılabilecek en büyük iyilik de, onun var olduğunu kabul etmektir.
ÇOCUKLARIMIZ!!
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
kişisel gelişim
/
Comments: (0)
Sizin diye bildiğiniz evlatlar gerçekte sizin değildirler,
Onlar kendilerini özleyen Hayatın oğulları ve kızlarıdırlar,
Sizler aracılığıyla dünyaya gelmişlerdir ama sizden değildirler,
Sizlerin yanındadırlar ama sizlerin malı değildirler,
Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi asla,
Çünkü onların kendi düşünceleri vardır,
Onların bedenlerini barındırabilirsiniz ama Ruhlarını asla,
Çünkü onların Ruhları geleceğin sarayında oturur,
Ve sizler düşlerinizde bile orayı ziyaret edemezsiniz,
Kendinizi onlara benzetmeye çalışabilirsiniz,
Ama onları kendinize benzetmeye çalışmayın hiç,
Çünkü Hayat ne geriye gider ne de geçmişle ilgilenir,
Sizler, evlatların birer canlı ok gibi fırlatıldıkları yaylarsınız,
Yayı gerenin elinde seve seve bükülün,
Çünkü oku atan O güç, uzaklaşan okları sevdiği kadar,
Elindeki sağlam yayı da sever!
Onlar kendilerini özleyen Hayatın oğulları ve kızlarıdırlar,
Sizler aracılığıyla dünyaya gelmişlerdir ama sizden değildirler,
Sizlerin yanındadırlar ama sizlerin malı değildirler,
Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi asla,
Çünkü onların kendi düşünceleri vardır,
Onların bedenlerini barındırabilirsiniz ama Ruhlarını asla,
Çünkü onların Ruhları geleceğin sarayında oturur,
Ve sizler düşlerinizde bile orayı ziyaret edemezsiniz,
Kendinizi onlara benzetmeye çalışabilirsiniz,
Ama onları kendinize benzetmeye çalışmayın hiç,
Çünkü Hayat ne geriye gider ne de geçmişle ilgilenir,
Sizler, evlatların birer canlı ok gibi fırlatıldıkları yaylarsınız,
Yayı gerenin elinde seve seve bükülün,
Çünkü oku atan O güç, uzaklaşan okları sevdiği kadar,
Elindeki sağlam yayı da sever!
CAN SIKINTISI
Gönderen
MEHTAP KAYA
on 20 Mayıs 2010 Perşembe
Etiketler:
hayata dair
/
Comments: (0)
Canımın çok sıkıldığı bir gündü bugün.evde yapmam gereken bütün işleri yaptım.bebeğimi ,oğlumu uyuttum tam eşime yazdım 'ne yapmalıyım sence canım çok sıkılıyor!'diye sordum .O da bana müzik dinlemeyi önerdi.güzel bir fikirdi fakat ;artık sıkıldım hep aşk şarkılarından başka bir şey yokki...sıkılmak gibisi yoktur.nefessiz kalırız artık duvarlar üzerimize gelir ve ne olsa bu dünyada hiç bir şey almaz sıkıntımızı.bir an masa üstümde kayıtlı olan NİHAT HATİPOĞLUNUN sitesi gözüme çarptı.şuanda o sitede dolaşıp ilahiler dinliyorum .daha ilahi başlar başlamaz içimde bir ışık bütün vücuduma yayıldı bir anda sanki ve hemen gözlerim açıldı ve canlı canlı bakmaya başladı.
Sevgili okurlar, sevgili arkadaşlar sizlerede tavsiyem budur.ilahi dinlemek ve dinimizi bize anlatacak güzel sözler vb.şeyler dinleyerek rahatlayabiliriz.Ve şükredebiliriz.
Sevgili okurlar, sevgili arkadaşlar sizlerede tavsiyem budur.ilahi dinlemek ve dinimizi bize anlatacak güzel sözler vb.şeyler dinleyerek rahatlayabiliriz.Ve şükredebiliriz.
HER YÜZÜN MAKYAJ TİYOLARI
İyi bir makyaj için, öncelikle yüzünüzü tanımanız gerekir. Oval, üçgen, kare, uzun veya yuvarlak bir yüzünüz olsun, doğru rötuş yaparak, güzel taraflarınızı öne çıkarabilirsiniz.
Her Yüze Farklı Makyaj!
Oval yüz: Yüzünüze daha derin bir ifade vermek için, allığı elmacık kemiğinizden kulağa doğru yatay biçimde sürün. Yüzünüzü köşeli değil, yuvarlak gösterecek bir makyaj yapmaya dikkat etmelisiniz.
Köşeli yüz: Sert görünümlü hatlarınızın, daha yumuşak görünmesini sağlamalısınız. Bunun için, sürdüğünüz koyu renk fondötenin üzerine, ortaya çıkmasını istediğiniz bölgeleri aydınlatacak, açık renk bir fondöten sürün. Allığı, elmacık kemiğin üzerine, yuvarlak olarak uygulayın.
Yuvarlak Yüz: yapmanız gereken, çene ve elmacık kemiklerini belirginleştirmektir. Ten renginize uygun bir fondöten sürün. Belirgin olmasını istemediğiniz bölgelere koyu fondöten ile gölgeleme yapın.
Allığı, elmacık kemiğinizden başlayıp, gözün dış ucuna doğru, yanak çukurunda bir üçgen oluşturacak şekilde sürün.
Üçgen Yüz: Eğer geniş bir alnınız varsa, çene bölgeniz darsa, fondötenle alın bölgenizi gölgeleyerek daraltın. Belirgin hale getirmek istediğiniz bölgeleri, açık renk fondötenle aydınlatın. Allığı elmacık kemiğinizin üzerinden, gözün uç bölümüne doğru, elips şeklinde uygulayın.
Eğer alın bölgeniz dar, çene bölgeniz genişse, alın bölgenizi ortaya çıkarın. Çene bölgesini, koyu renk fondötenle gölgeleyerek, daha dar görünmesini sağlayın. Allığı elmacık kemiklerinize yuvarlak şekilde uygulayın.
Kare Yüz: Yumuşak bir ifade için, ten renginize uygun bir fondöten sürün. Yüzünüzün üst bölümünde, 2 ton koyu fondötenle, saç diplerinden şakaklarınıza doğru, gölgeleme yapın.
Uzun Yüz: Ten renginize uygun bir fondöten sürün. Alın ve çene bölgesini, yatay şekilde, teninizden 1-2 ton koyu renk fondötenle gölgeleyin. Allığı elmacık kemiklerinizin altına sürün.
Her Yüze Farklı Makyaj!
Oval yüz: Yüzünüze daha derin bir ifade vermek için, allığı elmacık kemiğinizden kulağa doğru yatay biçimde sürün. Yüzünüzü köşeli değil, yuvarlak gösterecek bir makyaj yapmaya dikkat etmelisiniz.
Köşeli yüz: Sert görünümlü hatlarınızın, daha yumuşak görünmesini sağlamalısınız. Bunun için, sürdüğünüz koyu renk fondötenin üzerine, ortaya çıkmasını istediğiniz bölgeleri aydınlatacak, açık renk bir fondöten sürün. Allığı, elmacık kemiğin üzerine, yuvarlak olarak uygulayın.
Yuvarlak Yüz: yapmanız gereken, çene ve elmacık kemiklerini belirginleştirmektir. Ten renginize uygun bir fondöten sürün. Belirgin olmasını istemediğiniz bölgelere koyu fondöten ile gölgeleme yapın.
Allığı, elmacık kemiğinizden başlayıp, gözün dış ucuna doğru, yanak çukurunda bir üçgen oluşturacak şekilde sürün.
Üçgen Yüz: Eğer geniş bir alnınız varsa, çene bölgeniz darsa, fondötenle alın bölgenizi gölgeleyerek daraltın. Belirgin hale getirmek istediğiniz bölgeleri, açık renk fondötenle aydınlatın. Allığı elmacık kemiğinizin üzerinden, gözün uç bölümüne doğru, elips şeklinde uygulayın.
Eğer alın bölgeniz dar, çene bölgeniz genişse, alın bölgenizi ortaya çıkarın. Çene bölgesini, koyu renk fondötenle gölgeleyerek, daha dar görünmesini sağlayın. Allığı elmacık kemiklerinize yuvarlak şekilde uygulayın.
Kare Yüz: Yumuşak bir ifade için, ten renginize uygun bir fondöten sürün. Yüzünüzün üst bölümünde, 2 ton koyu fondötenle, saç diplerinden şakaklarınıza doğru, gölgeleme yapın.
Uzun Yüz: Ten renginize uygun bir fondöten sürün. Alın ve çene bölgesini, yatay şekilde, teninizden 1-2 ton koyu renk fondötenle gölgeleyin. Allığı elmacık kemiklerinizin altına sürün.
2010 YILI MAKYAJ MODASI
2010 kış ve yaz mevsimi makyaj modası huzurlarınıza sunulmuştur tarafımca. :) Ve nacizena fikrimce belirtmeliyim ki, bence moda herşeyde oluyor ama makyaj da olmuyor . çünkü makyaj teknikleri kişinin yüz güzelliğini ön plana çıkartması demektir .Her kadının, daha doğrusu her insanın güzelliği ayrıdır.Renkte kişinin ten rengine göre değişir :) Fakat makyaj yine bana göre kişinin kendi tarzınıa ve güzelliğine göre yapılmalıdır.herkez her yüze her renkte makyajı yakıştıramayabilir.bunun için hangi renklerin yakıştığını öğrenmek için biraz sabırlı olup zamanla öğrenebiliriz.şimdi hemen koyulalım makyaj yapmaya ve kendi rengimizi bulup uygulamaya başlayalım ne dersiniz.!
Lütfen Kimseyle Küs Kalmayın
Gönderen
MEHTAP KAYA
on 12 Mayıs 2010 Çarşamba
Etiketler:
küs kalmak
/
Comments: (0)
Küs kalmak kadar kötü ve yorucu bir durum yoktur insanı yorar. Bir makale okumuştum küs kalmak ile ilgili olarak. Bir öğretmen öğrencilerine küs kalmak ile ilgili bir örnek vermek için bütün öğrencilerinden birer tane çuval ister ertesi gün bütün öğrenciler birer çuval ile birlikte gelirler okula ama hala anlamazlar ne yapacaklarını. Öğretmenleri her küs oldukları arkadaşları için çuvalın içine bir adet patates atmasını ister. Öğrenciler küs oldukları için patates atmaya başlarlar. Bazılarının çuvalındaki patates sayısı arttıkça hem ağır basmaya başlamış hemde patatesler uzun süre bekledikçe kötü koku çıkarmaya başlamış. Öğretmen kötü kokuya dayanamayan öğrencilerine; "küs olmak işte böyle bir şeydir patates çuvalına atılan patatesler gibi her geçen gün ağırlık yapar ve sizi yorar" der. Evet küs olmak çok zordur. 3 günden fazla küs kalmak günahtır zaten bir hadis-i şerifte geçmektedir. (Bir müminin din kardesiyle üç günden çok dargin durmasi caiz degildir. Üç gün geçtikten sonra, onunla karsilasirsa, ona selam verip hatirini sormalidir. O kimse selamini alirsa, birlikte, sevaba ortak olurlar. Selamini almazsa günaha girer. Selam veren de küs durma mesuliyetinden kurtulmus olur.)
(iki kisi, birbirine dargin olarak ölürse, Cehennemi görmeden Cennete giremez. Cennete girseler de birbiriyle karsilasamazlar.)
(iki kisi, birbirine dargin olarak ölürse, Cehennemi görmeden Cennete giremez. Cennete girseler de birbiriyle karsilasamazlar.)
ERKEKLER EVLİLİKTEN NE BEKLER!!!
Uzman Psikolog, evlilik terapisti Dr. Bülent Budak, eşlerin birbirlerini "tapulu malları" gibi görmelerinin evlilikte en önemli sorun olduğunu söyledi.
Dr. Budak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, terapi ve psikolojik danışmanlığın,evli çiftlerin, sorunlarla etkin bir şekilde başa çıkmalarında yardımcı olmayı hedeflediğini söyledi.
Terapide "uyumsuz davranışmodellerinin " değiştirilmeye çalışıldığını ifade eden Budak, kişilik geliştirilmesi ve olgunlaşmaya yönlendirme yapıldığını kaydetti. Sorunlarla etkin bir şekilde başa çıkmaya yönelik olarak yapılan terapinin, eşler arasındaki etkileşimi yeniden yapılandırmaya katkı sağlayacağını bildiren Budak, eşlerin birbirlerine "tapulu malları" gibi görmelerinin evlilikte en önemli sorun olduğunu kaydetti.
Budak, terapistlerin her iki eşin gerginlik düzeyleriniazaltarak , ilişkileri iyileştirme yoluna gitmelerini sağladığını ifade etti.
Terapinin çiftin isteğiyle yapıldığını ifade eden Budak, mutsuz eşlerin çatışmada, karşılarındaki insanı sorumlu tuttuğunu kaydetti.
Evlilik terapisinin hiçbir evliliği garanti altına alamayacağını vurgulayan Budak, "Eşler arasında cinsel uyum yitirilince, evliliğe devam etmek zorlaşmakta, çiftler arasında dışarıda arayışlara gidilmektedir" dedi.
"Eşlerin uyumu kadar eşlerinailelerinin uyumu da önemlidir" diyen Budak, kadınların öncelikle kocasından ilgi görmek ve sahiplenmek istendiğini ve hangi eğitim düzeyinde olurlarsa olsunlar, ilişkide korunma ihtiyacı duyduklarını bildirdi.
Birçok kadının "maço" tabir edilen erkek tipinden hoşlandığını ama bir taraftan da eşlerinin hiçbir şeylerine karışmasını istemediklerini dile getiren Dr. Budak, bunun pek mümkün olmadığını söyledi.
ERKEKLER NE BEKLER?
Erkeklerin isteğinin de "ilgi" olduğunu ifade eden Budak, erkeklerin, eşler çalışsa daevdeki görevlerini ihmal etsin istemediklerini kaydetti. Budak, "Bu da bazen sorunların başlangıç noktası oluyor.
Kurdukları müşterekyaşamda sorumlulukları da paylaşmak gerekiyor. Bu beklentiler karşılanmadığında da sorunlar baş gösteriyor. Aslında en büyük sorun çiftlerin birbirlerine yeterince güvenmemeleri . Bu da birçok sorunu beraberinde getiriyor. İlişkide öncelikle karşılıklı güven duygusunun güçlü olması gerekiyor" dedi.
Terapistebaşvuru nedenleri arasında, "aldatma, birbirlerinin aileleri ile olan sorunlar, cinsel ve ekonomik sorunların" yer aldığını bildiren Budak, bunun dışında çocukların eğitimi konusunda anlaşmazlığa düşen çiftlerin bulunduğunu kaydetti. Budak, "eşinin sorumluluklarını yeterince yerine getirmediği, eşi ile istediği sıklıkta ve tarzda cinsel ilişki yaşayamamak, eşinin akrabalarını ön planda tuttuğu ve aldatılma şüphesiyle" gelen çiftlerin de olduğunu söyledi.
Güven sorununun aşılmasının çok kolay olmadığını, çiftler arasında bozulan iletişimi yeniden kurmaya çalıştıklarını ifade eden Budak, "Konuşmalar kesinlikle hakaret içerikli olmamalı. Bunu sadece terapi sırasında değil, günlük yaşamda da uygulamalarını istiyoruz. Çiftlerin duygularının farkına varmalarını sağlıyoruz. Kişi bazında herhangi bir ruhsal problemleri varsa, onu yakalamaya çalışıyoruz" diye konuştu.
YAZILI İLETİŞİM
Sözlü iletişim kuramayan çiftlere bir süre yazışarak iletişim kurmalarını önerdiklerini bildiren Budak, "Sorunu çözen yine kişinin kendisi, biz sadece burada onlara koçluk yapıyoruz. Buraya gelen çiftler birbirlerine karşı olumsuz duygular hissediyorlar. Biz, bu olumsuz duyguları boşaltmalarına yardımcı oluyoruz. ’Sen haklısın, sen haksızsın’ şeklinde bir mahkeme ortamı yaratmıyoruz. ’Karar sizin, ne istiyorsanız onu yapmalısınız ama önce net olun’ diyoruz. Pişman olacakları bir şey yapmalarını önlemeye çalışıyoruz" dedi.
Budak, evlilik terapisinin, evliliği kurtarması yönünde bir garantisi olmadığını, amaçlarının uyumlu birlikteliğin yanında "uyumlu boşanmayı" da sağlayabilmek olduğunu kaydetti.
-SAYGI- "Kocam beni mutlu edemiyor" yakınmalarının yanlış olduğunu ve böyle bir beklenti içine girenlerin mutsuz olmayı seçtiklerini savunan Budak, şunları kaydetti:
"Kendinizle ilgili planlar yapın ve onları hayata geçirmek için çaba sarf edin. Mesela hobilerinizi hayata geçirebilirsiniz ya da kendiniz için bir kariyer planı yapabilirsiniz. Mutlu evlilikte en önemli madde önce saygı, sevmeseniz bile saygı gösterirseniz, mutlu olma şansınız var. Karşınızdakini hiçbir zaman küçümsemeyin. İletişimin birinci kuralı konuşmak değil, dinlemektir. Eşinizin söylediklerini iyi dinleyin.
Onunla empati kurmaya çalışın. Kendinizi doğru şekilde ifade edin." Bülent Budak, çiftlerin ekonomik özgürlüklerini kazandıktan sonra evlenmelerini ya da evlendikten sonra mutlaka bir şeyler üretmelerini ve evin giderlerine ortak olmaları gerektiğini söyledi.
Dr. Budak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, terapi ve psikolojik danışmanlığın,
Terapide "uyumsuz davranış
Budak, terapistlerin her iki eşin gerginlik düzeylerini
Terapinin çiftin isteğiyle yapıldığını ifade eden Budak, mutsuz eşlerin çatışmada, karşılarındaki insanı sorumlu tuttuğunu kaydetti.
"Eşlerin uyumu kadar eşlerin
Birçok kadının "maço" tabir edilen erkek tipinden hoşlandığını ama bir taraftan da eşlerinin hiçbir şeylerine karışmasını istemediklerini dile getiren Dr. Budak, bunun pek mümkün olmadığını söyledi.
ERKEKLER NE BEKLER?
Erkeklerin isteğinin de "ilgi" olduğunu ifade eden Budak, erkeklerin, eşler çalışsa da
Kurdukları müşterek
Terapiste
YAZILI İLETİŞİM
Sözlü iletişim kuramayan çiftlere bir süre yazışarak iletişim kurmalarını önerdiklerini bildiren Budak, "Sorunu çözen yine kişinin kendisi, biz sadece burada onlara koçluk yapıyoruz. Buraya gelen çiftler birbirlerine karşı olumsuz duygular hissediyorlar. Biz, bu olumsuz duyguları boşaltmalarına yardımcı oluyoruz. ’Sen haklısın, sen haksızsın’ şeklinde bir mahkeme ortamı yaratmıyoruz. ’Karar sizin, ne istiyorsanız onu yapmalısınız ama önce net olun’ diyoruz. Pişman olacakları bir şey yapmalarını önlemeye çalışıyoruz" dedi.
Budak, evlilik terapisinin, evliliği kurtarması yönünde bir garantisi olmadığını, amaçlarının uyumlu birlikteliğin yanında "uyumlu boşanmayı" da sağlayabilmek olduğunu kaydetti.
-SAYGI- "Kocam beni mutlu edemiyor" yakınmalarının yanlış olduğunu ve böyle bir beklenti içine girenlerin mutsuz olmayı seçtiklerini savunan Budak, şunları kaydetti:
"Kendinizle ilgili planlar yapın ve onları hayata geçirmek için çaba sarf edin. Mesela hobilerinizi hayata geçirebilirsiniz ya da kendiniz için bir kariyer planı yapabilirsiniz. Mutlu evlilikte en önemli madde önce saygı, sevmeseniz bile saygı gösterirseniz, mutlu olma şansınız var. Karşınızdakini hiçbir zaman küçümsemeyin. İletişimin birinci kuralı konuşmak değil, dinlemektir. Eşinizin söylediklerini iyi dinleyin.
Onunla empati kurmaya çalışın. Kendinizi doğru şekilde ifade edin." Bülent Budak, çiftlerin ekonomik özgürlüklerini kazandıktan sonra evlenmelerini ya da evlendikten sonra mutlaka bir şeyler üretmelerini ve evin giderlerine ortak olmaları gerektiğini söyledi.
Bugünkü İlk Konumuz Nane Yağının Faydaları
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
alternatif tıp,
nane yağı
/
Comments: (0)
Kokusunu da, kendinide, görünüşüde çok sevdiğim bir bitki hele cacıkta çok güzel oluyor. Gelin birde alternatif tıptaki faydalarını görelim
Naneden distilasyon yöntemi ile elde edilen bir uçucu yağdır,
FAYDALARI:
>Hazmı kolaylaştırır.
>Safra akışını düzenler.
>Karaciğer yetersizliğini giderir.
>Sütle şişen göğüslerin şişini indirir.
>Gaz söktürür.
>Mide ağrılarını Keser.
>Bağırsak spazmını giderir.
>Nefes almayı kolaylaştırır.
>Astım, grip, bronşit ve öksürükte faydalıdır.
>Sinirleri güçlendirir.
>Sükunet verir. Heyecanlan ve korkuyu yatıştırır.
>Kusmaları önler.
>Migren, uykusuzluk ve baş dönmelerinde faydalıdır.
>El-ayak titremesi, dil tutukluğu felç ve uykusuzlukta kullanılır.
>Kalbi kuvvetlendirir.
>Sinirsel kalp çarpıntılarını keser.
>Soğuk algınlığında faydalıdır.
>Anne sütünü arttırır.
>Hayz günlerinin muntazam ve ağrısız olmasını sağlar.
>Erkeklerde ruhsal kaynaklı iktidarsızlığı giderir.
>Bağırsak kurtlarının düşürülmesine yardımcı olur.idrar söktürür
UYARILAR:
>Mide ülseri ve gastriti olanlar fazla kullanmamalıdır!
>Fazlası zararlıdır.
İÇİNDEKİLER: Mentol,mentor,cadinen,pinenler,terpenler ve cineol içerir.
KULLANIŞI:
>Günde 3 defa bir çay bardağı suya veya şekere 2-3 damla damlatılarak alınır.Haricen cilde masaj yapılarak uygulanır.
>Gargara yapılır.
Seni Çok Seviyorum
Gönderen
MEHTAP KAYA
on 10 Mayıs 2010 Pazartesi
/
Comments: (0)
Bu yazımda size verebileceğim ne bir yemek tarifi nede bir bilgi var. Bu yazımda Eşimin bana yapmış olduğu resmi paylaşmak istedim sadece. Neyse daha fazla diyecek bir şeyim yok. Onu çok seviyorum O da beni çok seviyor.
Bütün annelerin anneler günü kutlu olsun
Gönderen
MEHTAP KAYA
on 9 Mayıs 2010 Pazar
Etiketler:
anneler günü
/
Comments: (0)
Bütün ANNE'lerin anneler gününü kutluyorum. Anneler gününde annenize pahalı hediyeler almak zorunda değilsiniz. Gidin bir küçük çiçek alın gidin elini öpün annenizin onlar sizden hediye değil sevgi bekliyorlar. Onların tek istediği çocuklarının sağlıklı olmasıdır başka birşey istemezler. Bunları biliyorum çünkü bende bir anneyim. Bakın heredot cevdet nasıl anlatmış ANNE'yi
Sevginizi Çocuğunuza Gösterin
Gönderen
MEHTAP KAYA
on 11 Ocak 2010 Pazartesi
Etiketler:
anne ve çocuk
/
Comments: (0)
Sağlıklı bireyler huzurlu ve mutlu aile ortamlarında yetişirler. Çocuğunuzun sağlıklı, mutlu ve yaşamı süresince başarılı birey olması için siz de çocuğunuzdan sevginizi esirgemeyin.
Yaşamı süresince bazı dönemlerde her çocuk annesi ya da babasının kendisini sevmediğini düşünür. Açıkçası en yıkıcı düşünce de sevgisizliktir. Mutlu veya mutsuz geçirilen çocukluk dönemi sizin, çok değer verdiğiniz yavrunuzun bütün hayatını olumlu ya da olumsuz etkileyecektir.
Neredeyse tüm ebeveynler çocuklarını çok sevdiklerini ve ne yapıyorlarsa onların iyiliği için yaptıklarını söylerler. Oysa çocuk eğitiminde öyle yanlışlar yapılıyor ki, üstelik telafisi olmayan ve zaman zaman da olumsuz geri dönüşleriyle karşılaşılan yanlışlar. Kimse mükemmel değildir, ancak öğrenmenin de sınırı yoktur. Anne-baba olmadan önce mutlaka bir takım bilgilerin edinilmesi ile bebek sahibi olmaya daha doğrusu çocuk yetiştirmeye hazırlayabilirsiniz kendinizi.
Diğer taraftan sevgi duygusuna sahip olma ve gösterme şekli tüm yaşamımız süresince ilişkilerimizde gereklilik değil midir…Onay sözleri:
Çocuk eğitiminde en belirgin yanlışlardan birisi, çocuğun başarısızlığı karşısında eleştirme girişimidir. Oysa gösterilen bu tavır, çocuğun ileriki yaşamında olumsuzlukların temellerini oluşturur. Eleştirilerde yapıcı yaklaşımlar olması gerektiği gibi, her doğru için de övgüyü unutmamalısınız. Gün içerisinde en az iki defa övgü ile karşılaştığında başarıya daha hızlı yöneldiğini görebilirsiniz.
Nitelikli beraberlik:
Çocuğunuzla ilgilenirken ona ayırdığınız vakitleri nitelikli değerlendirmeye özen göstermelisiniz. Çocuğunuzun beslenmesi ne kadar önemliyse kişisel gelişimini de sağlıklı tamamlayabilmesi için önceliğiniz çocuğunuza yönelik olmalı, onun seviyesine inmelisiniz. İlgi alanları sizden farklı olabilir, kurduğunuz yakınlık ile onu tanımaya ve her yönünü anlamaya çalışmalısınız.
Armağan alma:
Çocuğu hediyelere boğmak son derece yanlıştır hem de zamanla hiç bir anlamı kalmayacaktır. Sevginizi gösterebilmenin en iyi yolu gerektiğinde ve özel seçilmiş hediyeler almak olmalıdır. “Seni seviyorum, o yüzden sana özel bir hediye aldım” tarzındaki olumlu yaklaşımlarınız çocuğunuzun sevgi ihtiyacını karşılamaya yardımcı olacaktır.
Hizmet davranışları:
Ebeveynler doğal olarak sürekli çocuğa hizmet tutumundadırlar. Zaman zaman yalnızca çocuğunuza özel işler de yapılmalı. Yetişkinlerin sıkıcı olduğunu düşündükleri işler çocuklar için çok özeldir. Bu anlamda kendinizi geliştirme çabaları göstermeli ve akademik ya da mekanik yeni beceriler edinmelisiniz.
Fiziksel temas:
Çocuğa dokunma ve öpme hatta kucağa alma en iyi sevgi gösterisidir. Her çocuğun yaşı ve huyları gereği sevgi dili farklıdır, bu yüzden özel yaklaşımlarınız olmalı. Yaşları ilerledikçe fiziksel temas konusunda ise duyarlılık gösterilmeli.
Yaşamı süresince bazı dönemlerde her çocuk annesi ya da babasının kendisini sevmediğini düşünür. Açıkçası en yıkıcı düşünce de sevgisizliktir. Mutlu veya mutsuz geçirilen çocukluk dönemi sizin, çok değer verdiğiniz yavrunuzun bütün hayatını olumlu ya da olumsuz etkileyecektir.
Neredeyse tüm ebeveynler çocuklarını çok sevdiklerini ve ne yapıyorlarsa onların iyiliği için yaptıklarını söylerler. Oysa çocuk eğitiminde öyle yanlışlar yapılıyor ki, üstelik telafisi olmayan ve zaman zaman da olumsuz geri dönüşleriyle karşılaşılan yanlışlar. Kimse mükemmel değildir, ancak öğrenmenin de sınırı yoktur. Anne-baba olmadan önce mutlaka bir takım bilgilerin edinilmesi ile bebek sahibi olmaya daha doğrusu çocuk yetiştirmeye hazırlayabilirsiniz kendinizi.
Diğer taraftan sevgi duygusuna sahip olma ve gösterme şekli tüm yaşamımız süresince ilişkilerimizde gereklilik değil midir…Onay sözleri:
Çocuk eğitiminde en belirgin yanlışlardan birisi, çocuğun başarısızlığı karşısında eleştirme girişimidir. Oysa gösterilen bu tavır, çocuğun ileriki yaşamında olumsuzlukların temellerini oluşturur. Eleştirilerde yapıcı yaklaşımlar olması gerektiği gibi, her doğru için de övgüyü unutmamalısınız. Gün içerisinde en az iki defa övgü ile karşılaştığında başarıya daha hızlı yöneldiğini görebilirsiniz.
Nitelikli beraberlik:
Çocuğunuzla ilgilenirken ona ayırdığınız vakitleri nitelikli değerlendirmeye özen göstermelisiniz. Çocuğunuzun beslenmesi ne kadar önemliyse kişisel gelişimini de sağlıklı tamamlayabilmesi için önceliğiniz çocuğunuza yönelik olmalı, onun seviyesine inmelisiniz. İlgi alanları sizden farklı olabilir, kurduğunuz yakınlık ile onu tanımaya ve her yönünü anlamaya çalışmalısınız.
Armağan alma:
Çocuğu hediyelere boğmak son derece yanlıştır hem de zamanla hiç bir anlamı kalmayacaktır. Sevginizi gösterebilmenin en iyi yolu gerektiğinde ve özel seçilmiş hediyeler almak olmalıdır. “Seni seviyorum, o yüzden sana özel bir hediye aldım” tarzındaki olumlu yaklaşımlarınız çocuğunuzun sevgi ihtiyacını karşılamaya yardımcı olacaktır.
Hizmet davranışları:
Ebeveynler doğal olarak sürekli çocuğa hizmet tutumundadırlar. Zaman zaman yalnızca çocuğunuza özel işler de yapılmalı. Yetişkinlerin sıkıcı olduğunu düşündükleri işler çocuklar için çok özeldir. Bu anlamda kendinizi geliştirme çabaları göstermeli ve akademik ya da mekanik yeni beceriler edinmelisiniz.
Fiziksel temas:
Çocuğa dokunma ve öpme hatta kucağa alma en iyi sevgi gösterisidir. Her çocuğun yaşı ve huyları gereği sevgi dili farklıdır, bu yüzden özel yaklaşımlarınız olmalı. Yaşları ilerledikçe fiziksel temas konusunda ise duyarlılık gösterilmeli.
Kıvanç Tatlıtuğ Türkiye Güzeline Aşık
Kıvanç Tatlıtuğ, gönlünü 2009 Türkiye Güzeli Ebru Şam'a kaptırdı. Şam ile komşusunun partisinde tanışan Tatlıtuğ yeni yıla yeni aşkıyla girdi.
Kanal D'nın reyting rekortmeni dizisi Aşk-ı Memnu nun yıldızı Kıvanç Tatlıtuğ (27) özel hayatıyla da gündemden düşmüyor. Son olarak Meltem Cumbul ile ilişkisini 3 ay önce bitiren Tatlıtuğ şimdilerde yeni bir aşka yelken açtı.
Çiftin tanışma hikayesi şöyle: Ulus'da Gökhan isimli üst kat komşusunun evinde verdiği yılbaşı partisine
katılan Tatlıtuğ, manken arkadaşlarıyla geceye katılan Ebru Şam'ı görür görmez etkilendi. O gece sabahın ilk ışıklarına kadar sohbet ettiği Şam'ın telefon numarasını almayı ihmal etmedi. Başbaşa ilk buluşma ise yeni yılın ertesi günü Nişantaşı'ndaki bir restorant da gerçekleşti. Birbirlerini henüz tanıma aşamasında olan çiftin ilişkilerini şimdilik gizlemeyi tercih ettiği öne sürüldü.Almanya'da yaşayan Ebru Şam kraliçelik tacını taktıktan sonra Murat isimli sevgilisini terk edip Türkiye'ye yerleşmeye karar verdi. Oyunculuğa da merak saran Şam, Adanalı dizisine Komiser Esra rolüyle dahil oldu.
Hamilelerin Uyması Gereken Genel Kurallar
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
hamile kadın
/
Comments: (0)
# Özel bir sakınca yoksa gebelik normal yaşantınızı etkilemez.Normal yaşantınızı sürdürün.
# Düzenli olarak gebelik kontrollerinizi yaptırın.
# Doktora danışmadan ilaç kullanmayın.
# İlk üç ay içinde röntgen çektirmeyin,röntgen çekilen alanlarda durmayın.
# Ateşli ve döküntülü hastalardan uzak durun.
# Kan grubunuzu mutlaka öğrenin.
# Tetanoz aşınızı yaptırın.
# Meme bakımınıza gebelikte başlayın.
# Alkol ve sigara içmeyin.
# Beslenmenize dikkat edin.
# Diş bakımına önem verin.
# Geceleri en az sekiz saat uyuyun.
# Rahat,geniş ve doğal giysiler kullanın.
# Sık sık banyo yapın.
# Cinsel organ temizliğine dikkat edin.
# Uzun yolculuklardan kaçının.
# Çok ağır iş yapmayın.
# Yürüyüş ve hareket yapın.
# Doğumunuzu bir sağlık kuruluşunda yapın.
# Düzenli olarak gebelik kontrollerinizi yaptırın.
# Doktora danışmadan ilaç kullanmayın.
# İlk üç ay içinde röntgen çektirmeyin,röntgen çekilen alanlarda durmayın.
# Ateşli ve döküntülü hastalardan uzak durun.
# Kan grubunuzu mutlaka öğrenin.
# Tetanoz aşınızı yaptırın.
# Meme bakımınıza gebelikte başlayın.
# Alkol ve sigara içmeyin.
# Beslenmenize dikkat edin.
# Diş bakımına önem verin.
# Geceleri en az sekiz saat uyuyun.
# Rahat,geniş ve doğal giysiler kullanın.
# Sık sık banyo yapın.
# Cinsel organ temizliğine dikkat edin.
# Uzun yolculuklardan kaçının.
# Çok ağır iş yapmayın.
# Yürüyüş ve hareket yapın.
# Doğumunuzu bir sağlık kuruluşunda yapın.
Tığ İşi Örgü Çanta Modeli
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
örgü modelleri
/
Comments: (0)
Kahve tonlarına her zaman bayılıyorum.Annem ise bu konuda bana oldukça kızıyor.Gençsin kızım çiçekli allı dallı güllü cıvıl cıvıl renkler varken ne buluyorsun bu koyu renklerde ben bile bu yaşta rengarek giyiniyorum diye söylenip duruyor her zaman.Ama asla vazgeçemiyorum bu tonlardan.Neyse efendim gelelim çantamıza.Çantamız görüldüğü üzere çok kolay bir model.Tığ işi olarak yapacağınız bu örgü çantayı süet parçalarından askı yapıp tamamlıyorsunuz ve karşınıza işte böyle şık bir çanta çıkıveriyor.
Elmalı Ve Cevizli Bebek Tatlısı Tarifi
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
bebek mamaları
/
Comments: (0)
5 adet elma
1,5 su bardağı toz şeker
1 çay bardağı çekilmiş ceviz içi
4 adet kuru kayısı
1 adet havuç
1 yemek kaşığı pudra şekeri
1 tatlı kaşığı tarçın
Hazırlanışı,
Elmaların tepelerini kesip içlerini oyun.
Yayvan bir tencereye elmaları dizip üzerine toz şeker serpin.
Üzerini geçecek kadar su ilave edip yumuşayıncaya kadar pişirin.
Pişen elmaları süzüp soğuması için kenarda bekletin.
Havucun kabuklarını soyup rendeleyin.
Küçük boy bir tavaya havuç, elma içi ve pudra şekerini alın.
Suyunu çekene kadar kısık ateşte pişirin.
Pişen harcı soğuması için kenarda bekletin.
Kayısıları küp şeklinde doğrayın.
Kâsede havuçlu harç, kayısı, ceviz ve tarçını karıştırın.
Karışımı elmaların içine doldurun.
Elma tatlısını servis tabağına alıp buzdolabında yarım saat bekletin.
Yanında bal ile servis yapabilirsiniz.
Afiyet olsun.
Tahinli Yıldız Kurabiye Tarifi
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
yemek tarifi
/
Comments: (0)
250 gr tereyağı
1 su bardağı tozşeker
1 su bardağı tahin
1 paket vanilya
1 yumurtanın sarısı
1 çay kaşığı toz zencefil
1 çay kaşığı toz tarçın
1 çay kaşığı karbonat
½ su bardağı çekilmiş fındık
4 su bardağı un
Hazırlanışı:
1- Oda sıcaklığında yumuşamış yağ, tozşeker, yumurta ve tahin birlikte yoğrulur.
2- Fındık, karbonat, vanilya, tarçın, zencefil ilave edilir.
3- Un azar azar karışıma dökülürken yoğurmaya devam edilir. Ele yapışmayan yumuşak bir hamur elde edilir.
4- Mutfak tezgahı hafifçe unlanır. Merdane yardımıyla, hamur 1 cm kalınlığında açılır. Yıldız kalıpları yardımıyla kurabiyeler oluşturulur.
5- Fırın kağıdı tepsiye serilir. Kurabiyeler aralıklarla yerleştirilir. 175 derecede ısıtılmış fırında, 20 dakika pişirilir. Soğuduktan sonra servise hazırdır. Üstlerini dileğiniz gibi süsleyebilirsiniz.
Afiyet olsun!
Güzel Tatlarla Akşam Menüsü
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
yemek tarifi
/
Comments: (0)
Soğuk Buğday Çorbası (4 kişilik)
Malzemeler:
Aşurelik Buğday 2 su bardağı
Yoğurt 4 su bardağı
Su 4 su bardağı
Yumurta 1 adet
Taze Fesleğen 10- 12 yaprak
Yudum Mısır Yağı 1 yemek kaşığı
Tuz
Yapılışı: Buğdayları bir gece önceden ıslatın, ertesi gün yumuşayıncaya kadar haşlayın. Yoğurt ve suyu çırparak ayran yapın ve içine yumurtayı ekleyin. Haşlanmış buğdayın üzerine ayranı yavaş yavaş dökün. Ocağa koyun orta hararette kaynayıncaya kadar karıştırın. Kaynayınca altını kısın, 5-10 dakika daha pişirin. Soğuyunca ince doğranmış fesleğenleri ekleyin. Tuzunu koyun, üzerine yağ gezdirin ve servis yaparken fesleğen yaprağıyla süsleyin.
Lorlu ve Kabaklı Gül Böreği (Tahinli Yoğurt Sos İle) (4 kişilik)
Malzemeler:
Yufka 2 adet
Yumurta 1 adet
Yudum Mısır Yağı 1/2 su bardağı
Süt 1/2 su bardağı
Lor peyniri 350 gr
Kabak 2 adet
Tuz
Karabiber
Sos için:
Tahin 1 kahve fincanı
Yoğurt 1 su bardağı
Yudum Mısır Yağı 1 tatlı kaşığı
Yapılışı: Kabağı rendeleyin, loru kabakla karıştırın, tuz ve biber ekleyin. Ayrı bir kapta yumurta, süt ve Yudum Mısır Yağı’nı iyice çırparak karıştırın. Yufkaları ortadan ikiye keserek dört adet yarım ay elde edin. Yarım ayların düz tarafı size gelecek şekilde masaya koyun. Yufkanın her tarafına sıvı karışımdan sürün, düz kenar boyunca kabaklı lorlu karışımdan koyun ve rulo halinde sarın. Rulo yufkanın bir ucundan tutarak sarmal şeklinde döndürüp gül haline getirin. Yağladığınız tepsiye börekleri dizin, 175 derecede ısıtılmış fırında, böreklerin üzeri altın sarısı olana kadar pişirin. Sos için tahin, Yudum Mısır Yağı ve yoğurdu birbirine yedirerek karıştırın. Böreğin üzerine sürün veya yanında servis yapın.
Sarımsaklı Yahni (4 kişilik)
Malzemeler:
Soğan, halka doğranmış 200 gr
Yudum Mısır Yağı 2 çorba kaşığı
Kuzu eti, 2-3 cm küp şeklinde doğranmış 800 gr
Sarımsak, soyulmuş 30 diş
Üzüm sirkesi 2 çorba kaşığı
Karabiber ½ çay kaşığı
Kimyon ½ çay kaşığı
Tuz
Yapılışı: Tencerenin dibine kuzu etlerinin yarısını koyup üzerine bir kat sarımsak dizin ve geri kalan etleri de ekleyin. Ayrı bir kapta Yudum Mısır Yağı’nda pembeleştirdiğiniz soğanlara sirke, karabiber, kimyon ekleyin, tencereye ilave edin. Etin üzerini geçecek kadar su koyun. Kaynamaya başladıktan sonra altını kısın. Etler yumuşayıncaya kadar pişirin. Tuzunu ekleyip, servis edin.
Malzemeler:
Aşurelik Buğday 2 su bardağı
Yoğurt 4 su bardağı
Su 4 su bardağı
Yumurta 1 adet
Taze Fesleğen 10- 12 yaprak
Yudum Mısır Yağı 1 yemek kaşığı
Tuz
Yapılışı: Buğdayları bir gece önceden ıslatın, ertesi gün yumuşayıncaya kadar haşlayın. Yoğurt ve suyu çırparak ayran yapın ve içine yumurtayı ekleyin. Haşlanmış buğdayın üzerine ayranı yavaş yavaş dökün. Ocağa koyun orta hararette kaynayıncaya kadar karıştırın. Kaynayınca altını kısın, 5-10 dakika daha pişirin. Soğuyunca ince doğranmış fesleğenleri ekleyin. Tuzunu koyun, üzerine yağ gezdirin ve servis yaparken fesleğen yaprağıyla süsleyin.
Lorlu ve Kabaklı Gül Böreği (Tahinli Yoğurt Sos İle) (4 kişilik)
Malzemeler:
Yufka 2 adet
Yumurta 1 adet
Yudum Mısır Yağı 1/2 su bardağı
Süt 1/2 su bardağı
Lor peyniri 350 gr
Kabak 2 adet
Tuz
Karabiber
Sos için:
Tahin 1 kahve fincanı
Yoğurt 1 su bardağı
Yudum Mısır Yağı 1 tatlı kaşığı
Yapılışı: Kabağı rendeleyin, loru kabakla karıştırın, tuz ve biber ekleyin. Ayrı bir kapta yumurta, süt ve Yudum Mısır Yağı’nı iyice çırparak karıştırın. Yufkaları ortadan ikiye keserek dört adet yarım ay elde edin. Yarım ayların düz tarafı size gelecek şekilde masaya koyun. Yufkanın her tarafına sıvı karışımdan sürün, düz kenar boyunca kabaklı lorlu karışımdan koyun ve rulo halinde sarın. Rulo yufkanın bir ucundan tutarak sarmal şeklinde döndürüp gül haline getirin. Yağladığınız tepsiye börekleri dizin, 175 derecede ısıtılmış fırında, böreklerin üzeri altın sarısı olana kadar pişirin. Sos için tahin, Yudum Mısır Yağı ve yoğurdu birbirine yedirerek karıştırın. Böreğin üzerine sürün veya yanında servis yapın.
Sarımsaklı Yahni (4 kişilik)
Malzemeler:
Soğan, halka doğranmış 200 gr
Yudum Mısır Yağı 2 çorba kaşığı
Kuzu eti, 2-3 cm küp şeklinde doğranmış 800 gr
Sarımsak, soyulmuş 30 diş
Üzüm sirkesi 2 çorba kaşığı
Karabiber ½ çay kaşığı
Kimyon ½ çay kaşığı
Tuz
Yapılışı: Tencerenin dibine kuzu etlerinin yarısını koyup üzerine bir kat sarımsak dizin ve geri kalan etleri de ekleyin. Ayrı bir kapta Yudum Mısır Yağı’nda pembeleştirdiğiniz soğanlara sirke, karabiber, kimyon ekleyin, tencereye ilave edin. Etin üzerini geçecek kadar su koyun. Kaynamaya başladıktan sonra altını kısın. Etler yumuşayıncaya kadar pişirin. Tuzunu ekleyip, servis edin.
Genç Ve Sağlıklı Kalmak İçin Beslenme Ne Kadar Önemli
Yaşlanma sürecinde kalıtım, çevresel faktörler ve yaşam şekli önemli rol oynuyor. Çevresel faktörler ve yaşam şekli bu sürecin neredeyse yüzde 70’ini etkiliyor.
Bunun oldukça yüksek bir oran olduğunu söyleyen Amerikan Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uzman Diyetisyen Tuğçe Aytulu, “kalıtımsal özellikleri henüz kontrol edemediğimize göre çevresel faktörleri ve yaşam tarzını kontrol ederek genç kalmayı veya sağlıklı yaşlanmayı sağlamak mümkün olabilir” diyor.
Buradaki en önemli kontrol basamaklarından birinin beslenme davranışı olduğunu vurgulayan Aytulu şöyle devam ediyor:
VİTAMİN VE MİNERALLERİN ROLÜ ÖNEMLİ
Beslenmenin çeşitlendirilmesi, tek gıdaya yönelmemek gibi beslenme davranışları vitamin ve minerallerin yeterli alınabilmesi için önemlidir. Eğer bazı gıda grupları uzun süreli olarak tüketilmiyorsa, bu gıdaların içerdiği bazı vitamin ve mineraller yeterli alınmıyor demektir. Örneğin; süt ve süt ürünleri içinde yer alan peynir, yoğurt, ayran, dondurma, sütlü tatlılar gibi gıdaların hiçbiri uzun süredir tüketilmiyorsa kalsiyum minerali yönünden eksik besleniliyor demektir. Bu durumda kalsiyum yerine getirmesi gereken görevlerini yapamayacak ve metabolizmada bazı eksiklikler oluşacaktır.
Araştırmalar bazı vitaminlerin yaşlanma sürecini yavaşlattığını ve yaşam kalitesini artırdığını gösteriyor. Antioksidan olarak adlandırdığımız bu öğeler hücrelere serbest radikallerin zarar vermesine engel olurlar. Her insanın vücudu ve her hücre serbest radikallerle karşı karşıya kalabilir ve bu maddeler hücrenin zarar görmesine neden olur. Bu durum hastalıklara yakalanma riskini arttıracak ve erken yaşlanmaya sebep olacaktır.
Bu nedenle gıdalarla yeterince antioksidan almak veya gıdalarla karşılanamadığı durumlarda destek ürünlerle eksiklikleri karşılamak yaşlanmaya ve hastalıklara karşı koruyucu olacaktır. Ancak bu ürünlerin gereksiz yere veya fazla kullanımının da ters etkilerinin olabileceğini hatırlatmak gerekir. Antioksidan etki gösteren vitaminlerin içinde A, C ve E vitaminleri yer alır.
A vitamininin en iyi kaynakları süt, koyu yeşil yapraklı sebzeler, havuç, ıspanak sayılabilir. C vitamini ise en çok turunçgiller, çilek, brokoli, lahana, maydonoz ve birçok meyve ve sebzede bulunur. E vitamini kaynakları ise bitkisel yağlar, ceviz, fındık, badem gibi kuruyemişlerdir.
Antioksidan ihtiyacını karşılamak için pratik olarak her gün 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilmelidir. Ancak bu sebze ve meyvelerin toplanmasından itibaren kısa süre içinde ve çiğ olarak tüketilmesi antioksidanların etkisinin azalmaması için gereklidir. Beslenmeyle birlikte bu gıdaları alırken aynı zamanda yaşam tarzı değişiklikleri de yapmak gerekiyor. Eğer sigara ve alkol kullanmaya devam ediyor, egzersizi hala hayatınızda bulundurmuyorsanız daha sağlıklı yaşlanmak için yeterince çaba göstermiyorsunuz demektir.
HASTALIKLARDA ETKİLİ BİLEŞENLERİ İÇEREN GIDALAR
Fitoöstrojenler: Soya ürünleri, kurubaklagiller, çekirdekli üzüm
Beta karoten, Likopen: Domates, havuç, ıspanak
Kateşinler: Siyah ve yeşil çay
GENÇ VE SAĞLIKLI KALMAK İÇİN…
Hergün 5 porsiyon meyve ve sebze yiyin. Bunun bir kısmını taze ve çiğ olarak tüketin,Günlük beslenmenizde daha az yağ kullanmak koşuluyla az miktarda badem, ceviz, fındık tüketin. Ancak aşırıya kaçmanız halinde kilo alabileceğinizi unutmayın,Kızartılmış ve kavrulmuş gıdalardan uzak durun,Günde 2-2,5 litre su tüketin,Haftada 2 kez balık tüketmeye çalışın,Rafine edilmiş gıdalar yerine tam tahıl ürünlerini tercih edin. Yani kurubaklagil, tam tahıllı ekmekler, kabuğu soyulmamış pirinç gibi.
Bunun oldukça yüksek bir oran olduğunu söyleyen Amerikan Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uzman Diyetisyen Tuğçe Aytulu, “kalıtımsal özellikleri henüz kontrol edemediğimize göre çevresel faktörleri ve yaşam tarzını kontrol ederek genç kalmayı veya sağlıklı yaşlanmayı sağlamak mümkün olabilir” diyor.
Buradaki en önemli kontrol basamaklarından birinin beslenme davranışı olduğunu vurgulayan Aytulu şöyle devam ediyor:
VİTAMİN VE MİNERALLERİN ROLÜ ÖNEMLİ
Beslenmenin çeşitlendirilmesi, tek gıdaya yönelmemek gibi beslenme davranışları vitamin ve minerallerin yeterli alınabilmesi için önemlidir. Eğer bazı gıda grupları uzun süreli olarak tüketilmiyorsa, bu gıdaların içerdiği bazı vitamin ve mineraller yeterli alınmıyor demektir. Örneğin; süt ve süt ürünleri içinde yer alan peynir, yoğurt, ayran, dondurma, sütlü tatlılar gibi gıdaların hiçbiri uzun süredir tüketilmiyorsa kalsiyum minerali yönünden eksik besleniliyor demektir. Bu durumda kalsiyum yerine getirmesi gereken görevlerini yapamayacak ve metabolizmada bazı eksiklikler oluşacaktır.
Araştırmalar bazı vitaminlerin yaşlanma sürecini yavaşlattığını ve yaşam kalitesini artırdığını gösteriyor. Antioksidan olarak adlandırdığımız bu öğeler hücrelere serbest radikallerin zarar vermesine engel olurlar. Her insanın vücudu ve her hücre serbest radikallerle karşı karşıya kalabilir ve bu maddeler hücrenin zarar görmesine neden olur. Bu durum hastalıklara yakalanma riskini arttıracak ve erken yaşlanmaya sebep olacaktır.
Bu nedenle gıdalarla yeterince antioksidan almak veya gıdalarla karşılanamadığı durumlarda destek ürünlerle eksiklikleri karşılamak yaşlanmaya ve hastalıklara karşı koruyucu olacaktır. Ancak bu ürünlerin gereksiz yere veya fazla kullanımının da ters etkilerinin olabileceğini hatırlatmak gerekir. Antioksidan etki gösteren vitaminlerin içinde A, C ve E vitaminleri yer alır.
A vitamininin en iyi kaynakları süt, koyu yeşil yapraklı sebzeler, havuç, ıspanak sayılabilir. C vitamini ise en çok turunçgiller, çilek, brokoli, lahana, maydonoz ve birçok meyve ve sebzede bulunur. E vitamini kaynakları ise bitkisel yağlar, ceviz, fındık, badem gibi kuruyemişlerdir.
Antioksidan ihtiyacını karşılamak için pratik olarak her gün 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilmelidir. Ancak bu sebze ve meyvelerin toplanmasından itibaren kısa süre içinde ve çiğ olarak tüketilmesi antioksidanların etkisinin azalmaması için gereklidir. Beslenmeyle birlikte bu gıdaları alırken aynı zamanda yaşam tarzı değişiklikleri de yapmak gerekiyor. Eğer sigara ve alkol kullanmaya devam ediyor, egzersizi hala hayatınızda bulundurmuyorsanız daha sağlıklı yaşlanmak için yeterince çaba göstermiyorsunuz demektir.
HASTALIKLARDA ETKİLİ BİLEŞENLERİ İÇEREN GIDALAR
Fitoöstrojenler: Soya ürünleri, kurubaklagiller, çekirdekli üzüm
Beta karoten, Likopen: Domates, havuç, ıspanak
Kateşinler: Siyah ve yeşil çay
GENÇ VE SAĞLIKLI KALMAK İÇİN…
Hergün 5 porsiyon meyve ve sebze yiyin. Bunun bir kısmını taze ve çiğ olarak tüketin,Günlük beslenmenizde daha az yağ kullanmak koşuluyla az miktarda badem, ceviz, fındık tüketin. Ancak aşırıya kaçmanız halinde kilo alabileceğinizi unutmayın,Kızartılmış ve kavrulmuş gıdalardan uzak durun,Günde 2-2,5 litre su tüketin,Haftada 2 kez balık tüketmeye çalışın,Rafine edilmiş gıdalar yerine tam tahıl ürünlerini tercih edin. Yani kurubaklagil, tam tahıllı ekmekler, kabuğu soyulmamış pirinç gibi.
İştahınızı Kesecek Doğal Diyetten Faydalanın
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
alternatif tıp
/
Comments: (0)
İştahı sona erdiren doğal diyet!
Diyet yapmadan diyet yaptıran otlar şimdi zayıflamak isteyenlerin imdadına yetişiyor. Son yıllarda beden olarak ince olma hayatta bir tatmin duygusu haline gelmekten çok, sağlık sorunu oldu. Yer örtüsünü renklendiren tabiata, şimdi güzellik çözümlerinin yanı sıra zayıflama için başvuruluyor. Çünkü şişmanlık global bir halk sağlığı problemi haline geldi… Çiçekleri, yaprakları, tohumları, kökleri ve kabuklarıyla hayatımıza sağlık katan şifalı otlar, kilolu insan için bir çözüm aracı oldu! Doğaya dönüşümün engellenemediği günümüzde, kereviz tohumu, biberiye ve mate yaprağı gibi bazı bitkiler, “doğal diyet” aracı olarak bedeni, aşırı iştaha karşı kontrol altına alıyor.
Diyetlerin işe yaramadığını her diyetten sonra geri alınan kilolar ispatladı. Peki, diyet yapmadan bedene diyet yaptırılabilir mi? Doğal ürün uzmanları ve herbalistler buna “evet” diyor! Artık yazı, kışı kalmadı. O kadar çok insan kilolu olunca, farklı zayıflama çözümleri de her an gündeme geliyor. Çünkü zayıflama, kilo vermek, formda kalmak son dönemin popüler konuları arasında. Bir bakıyorsunuz, her diyet birbirinin benzeri. Bu nedenle zayıflama problemi olanlar için yeni bir çözüm devrede. Bir türlü zayıflayamayanlar bu aralar yeni bir adrese gidiyor. Çünkü son zamanlarda daha da popüler olan bitkisel zayıflama ürünleri ile “Doğal diyet” yapmak mümkün.
En yüksek etkiye sahip bitkiler
“Doğal diyet” sağlayan bu yöntemlerin adresi; Herbalium… Bitkisel zayıflama yöntemlerinin bütün dünyada milyonlarca kullanıcısı var. Bu konuda araştırmalar yapan kurumun müdürü Volkan Kurt, toksinlerin ve yağların süratle dışarı atılmasını sağlayan ve bağırsak faaliyetlerini hızlandıran bitkileri Anadolu’nun doğal ortamlarından getirttiklerini söylüyor. Uzun süredir Herbalium yetkilileri Anadolu’da yerel halktan topladıkları bitkilerin iştah kesenlerini, en dikkatli bir şekilde harmanlamak ve en iyi verimi elde etmek için çalışıyor. İçindeki mineral değerleri de yüksek olan bu bitkiler, bu işlemlerle doğal ve etkili yağ tutucu sonuçlar yaratıyor. Yüzde 100 bitkisel olan bu çözümde, bir çok şifalı bitki çeşidinin yaprak ve tohumları kullanılıyor. Diğer kilo çözümleri ile kıyaslandığında çok daha yüksek etkiye sahip… Zaten Anadolu insanları tarafından geleneksel olarak yenmekte ve değeri bilinmekte olan bitkiler.
Beden yorgun düşmüyor
Şifalı bitkilerin öğütülmüş formu, sağlıklı ve kolayca kilo verme imkanı sunuyor. İçeriğinde yer alan bitkisel karışımlar sayesinde doğal olarak herhangi bir başka diyet uygulamadan zayıflatıyor. Buna “doğal diyet” adını veren firma yetkilileri, “Bedene eziyet ederek zorla aç kalma diye bir durum olmadığını” söylüyorlar. Bitkiler tok tuttuğu için zaten vücut “doğal diyet”e tabi oluyor! Aynı zamanda beden yorgun düşmüyor. Çünkü içeriğindeki vitamin, mineral ve antioksidanlarla sağlıklı bir şekilde kilo verilmesine yardımcı olan bu çözüm. Her yönüyle tabiattan ve vücuttaki yağların hızlı bir şekilde yakılmasını sağlıyor. Acıkmayı önleyici özelliği ile “doğal diyet” yaptırıyor!
“Zayıflamanın yazı kışı kalmadı”
Volkan Kurt, “Şişmanlık, alınan kalori miktarının yakılan kaloriden daha fazla olması sonucu ortaya çıkan bir metabolizma bozukluğudur” diyor ve ekliyor: “Tıp dilinde hastalıklara davetiye çıkardığı bilinir. İstatistiklere göre şişmanların daha çabuk yaşlanır. Şeker hastalığı, damar sertliği, kalp hastalıkları, karaciğer, safrakesesi hastalıkları, tansiyon yüksekliği, akciğer hastalıkları ve romatizmal hastalıkların tehdidi altındalar. Artık şişmanlığa son vermenin bir mevsimi yok. Kilolu olan kişi kararını verip, yazdı, kıştı demeden kendini kontrol altına almasını öğrenmeli. Biliyoruz ki diyet yapmak çok zor. İşte bizlerin bu çözüm ile “doğal diyet”e davet ediyoruz. O çok ağır kiloları taşımak bedene büyüt eziyet. Bu eziyeti hiç bir insan hak etmiyor!”
Diyet yapmadan diyet yaptıran otlar şimdi zayıflamak isteyenlerin imdadına yetişiyor. Son yıllarda beden olarak ince olma hayatta bir tatmin duygusu haline gelmekten çok, sağlık sorunu oldu. Yer örtüsünü renklendiren tabiata, şimdi güzellik çözümlerinin yanı sıra zayıflama için başvuruluyor. Çünkü şişmanlık global bir halk sağlığı problemi haline geldi… Çiçekleri, yaprakları, tohumları, kökleri ve kabuklarıyla hayatımıza sağlık katan şifalı otlar, kilolu insan için bir çözüm aracı oldu! Doğaya dönüşümün engellenemediği günümüzde, kereviz tohumu, biberiye ve mate yaprağı gibi bazı bitkiler, “doğal diyet” aracı olarak bedeni, aşırı iştaha karşı kontrol altına alıyor.
Diyetlerin işe yaramadığını her diyetten sonra geri alınan kilolar ispatladı. Peki, diyet yapmadan bedene diyet yaptırılabilir mi? Doğal ürün uzmanları ve herbalistler buna “evet” diyor! Artık yazı, kışı kalmadı. O kadar çok insan kilolu olunca, farklı zayıflama çözümleri de her an gündeme geliyor. Çünkü zayıflama, kilo vermek, formda kalmak son dönemin popüler konuları arasında. Bir bakıyorsunuz, her diyet birbirinin benzeri. Bu nedenle zayıflama problemi olanlar için yeni bir çözüm devrede. Bir türlü zayıflayamayanlar bu aralar yeni bir adrese gidiyor. Çünkü son zamanlarda daha da popüler olan bitkisel zayıflama ürünleri ile “Doğal diyet” yapmak mümkün.
En yüksek etkiye sahip bitkiler
“Doğal diyet” sağlayan bu yöntemlerin adresi; Herbalium… Bitkisel zayıflama yöntemlerinin bütün dünyada milyonlarca kullanıcısı var. Bu konuda araştırmalar yapan kurumun müdürü Volkan Kurt, toksinlerin ve yağların süratle dışarı atılmasını sağlayan ve bağırsak faaliyetlerini hızlandıran bitkileri Anadolu’nun doğal ortamlarından getirttiklerini söylüyor. Uzun süredir Herbalium yetkilileri Anadolu’da yerel halktan topladıkları bitkilerin iştah kesenlerini, en dikkatli bir şekilde harmanlamak ve en iyi verimi elde etmek için çalışıyor. İçindeki mineral değerleri de yüksek olan bu bitkiler, bu işlemlerle doğal ve etkili yağ tutucu sonuçlar yaratıyor. Yüzde 100 bitkisel olan bu çözümde, bir çok şifalı bitki çeşidinin yaprak ve tohumları kullanılıyor. Diğer kilo çözümleri ile kıyaslandığında çok daha yüksek etkiye sahip… Zaten Anadolu insanları tarafından geleneksel olarak yenmekte ve değeri bilinmekte olan bitkiler.
Beden yorgun düşmüyor
Şifalı bitkilerin öğütülmüş formu, sağlıklı ve kolayca kilo verme imkanı sunuyor. İçeriğinde yer alan bitkisel karışımlar sayesinde doğal olarak herhangi bir başka diyet uygulamadan zayıflatıyor. Buna “doğal diyet” adını veren firma yetkilileri, “Bedene eziyet ederek zorla aç kalma diye bir durum olmadığını” söylüyorlar. Bitkiler tok tuttuğu için zaten vücut “doğal diyet”e tabi oluyor! Aynı zamanda beden yorgun düşmüyor. Çünkü içeriğindeki vitamin, mineral ve antioksidanlarla sağlıklı bir şekilde kilo verilmesine yardımcı olan bu çözüm. Her yönüyle tabiattan ve vücuttaki yağların hızlı bir şekilde yakılmasını sağlıyor. Acıkmayı önleyici özelliği ile “doğal diyet” yaptırıyor!
“Zayıflamanın yazı kışı kalmadı”
Volkan Kurt, “Şişmanlık, alınan kalori miktarının yakılan kaloriden daha fazla olması sonucu ortaya çıkan bir metabolizma bozukluğudur” diyor ve ekliyor: “Tıp dilinde hastalıklara davetiye çıkardığı bilinir. İstatistiklere göre şişmanların daha çabuk yaşlanır. Şeker hastalığı, damar sertliği, kalp hastalıkları, karaciğer, safrakesesi hastalıkları, tansiyon yüksekliği, akciğer hastalıkları ve romatizmal hastalıkların tehdidi altındalar. Artık şişmanlığa son vermenin bir mevsimi yok. Kilolu olan kişi kararını verip, yazdı, kıştı demeden kendini kontrol altına almasını öğrenmeli. Biliyoruz ki diyet yapmak çok zor. İşte bizlerin bu çözüm ile “doğal diyet”e davet ediyoruz. O çok ağır kiloları taşımak bedene büyüt eziyet. Bu eziyeti hiç bir insan hak etmiyor!”
Dolgun Dudaklar İçin Küçük Öneriler
Gönderen
MEHTAP KAYA
on 4 Ocak 2010 Pazartesi
Etiketler:
kadınca haberler
/
Comments: (0)
Sizin için hayatınızın en önemli randevularından biri mi var bu gece? Eminim makyajınızın da bir o kadar kusursuz olmasını istersiniz. Size ilk bakıldığı an ilgi çeken yerlerinizden biride dudaklarınız. İşte size bir kaç küçük ama önemli nöanslarla dudaklarınızın böyle özel bir gecede ilk bakışta fark edilebilecek önerileri. Deneyin ve gözlerinizle görün.
- İnce dudaklarda dış hatların üstünden geçin.
- İri dudaklarınız varsa kalem kullanmayın.
- Sarkık dudakları iç hatlardan geçerek daha güzel ve dolgun göstermeniz mümkün.
- Bu yılın trendy dudak makyajı ıslak görünüm sağlayan rujlar, birde ıslak rujla ten renginiz birbirine uyum sağlıyorsa, çekiciliğinizi fark etmemek herhalde ruhsuz insanların işi olur.
Eğer dudaklarınız zamana yenilip eski dolgunluğunu yitirdiyse endişelenmenize hiç gerek yok. Çünkü günümüzde bununla ilgili önlem alıp, eski çekiciliğinizi kazanabilir veya daha da çekici görünebilirsiniz.
Dolgun dudaklara niçin önem verilir hiç düşündünüz mü? Ya da bir bayanın dolgun dudaklı olmasına? Çünkü dolgun dudaklar bir anlamda gençliğin simgesi. Neden mi? Zamanla kadınlık hormonlarının üretimi azaldıkça kadınların vücudunda önemli değişimler olur.
Doğurganlığın azalması, cildin kuruması, saçların azalması ve dudakların incelmesi bu değişimlerdendir. İşte bu nedenle belki de bilmeden kalın ve dolgun dudakları güzel buluyoruz.Yabancı dolgu madde enjeksiyonu
Kolajen ve hyalurinik asit dudaklara dolgun görünüm vermek için en sık kullanılan yabancı dolgu maddeleri. Bunların uygulaması son derece basit ve kişi günlük hayatına hemen dönebiliyor. Ancak dezavantajları kalıcı bir çözüm getirmemeleri. Çünkü en fazla 6 ay içinde dudaklar eski haline dönüyor.
Kişinin kendi dokusuyla operasyon
Hastanın kendi vücudundan alınan yağ ve deri gibi dokuları kullanarak da dudaklar dolgunlaştırılabiliyor. Bu dokularla hazırlanan doku kokteyli dudaklara enjekte ediliyor. Çok komplike bir işlem değil ve lokal anesteziyle yapılabiliyor. Kişinin kendi dokusu olduğu için alerji riski de yok. Ancak bu dokular da zamanla eriyor, işlemde kalıcılık sağlamak için birkaç kez tekrarlamak gerekiyor.
Kesi teknikleri
Dudakları dolgu maddeleri kullanmadan çeşitli kesi teknikleriyle daha kalın ve biçimli görünür hale getirmek olası. Bu operasyonlarda amaç dudak kenarlarını daha dışarı taşırmak ve dudaklara daha kalın bir hal kazandırmak. Bu operasyonun sonucu kalıcı oluyor ve değişmiyor. Bu operasyonlar da dolgu maddesi enjeksiyonları gibi lokal anestezi altında yapılabilen basit girişimler.
- İnce dudaklarda dış hatların üstünden geçin.
- İri dudaklarınız varsa kalem kullanmayın.
- Sarkık dudakları iç hatlardan geçerek daha güzel ve dolgun göstermeniz mümkün.
- Bu yılın trendy dudak makyajı ıslak görünüm sağlayan rujlar, birde ıslak rujla ten renginiz birbirine uyum sağlıyorsa, çekiciliğinizi fark etmemek herhalde ruhsuz insanların işi olur.
Eğer dudaklarınız zamana yenilip eski dolgunluğunu yitirdiyse endişelenmenize hiç gerek yok. Çünkü günümüzde bununla ilgili önlem alıp, eski çekiciliğinizi kazanabilir veya daha da çekici görünebilirsiniz.
Dolgun dudaklara niçin önem verilir hiç düşündünüz mü? Ya da bir bayanın dolgun dudaklı olmasına? Çünkü dolgun dudaklar bir anlamda gençliğin simgesi. Neden mi? Zamanla kadınlık hormonlarının üretimi azaldıkça kadınların vücudunda önemli değişimler olur.
Doğurganlığın azalması, cildin kuruması, saçların azalması ve dudakların incelmesi bu değişimlerdendir. İşte bu nedenle belki de bilmeden kalın ve dolgun dudakları güzel buluyoruz.Yabancı dolgu madde enjeksiyonu
Kolajen ve hyalurinik asit dudaklara dolgun görünüm vermek için en sık kullanılan yabancı dolgu maddeleri. Bunların uygulaması son derece basit ve kişi günlük hayatına hemen dönebiliyor. Ancak dezavantajları kalıcı bir çözüm getirmemeleri. Çünkü en fazla 6 ay içinde dudaklar eski haline dönüyor.
Kişinin kendi dokusuyla operasyon
Hastanın kendi vücudundan alınan yağ ve deri gibi dokuları kullanarak da dudaklar dolgunlaştırılabiliyor. Bu dokularla hazırlanan doku kokteyli dudaklara enjekte ediliyor. Çok komplike bir işlem değil ve lokal anesteziyle yapılabiliyor. Kişinin kendi dokusu olduğu için alerji riski de yok. Ancak bu dokular da zamanla eriyor, işlemde kalıcılık sağlamak için birkaç kez tekrarlamak gerekiyor.
Kesi teknikleri
Dudakları dolgu maddeleri kullanmadan çeşitli kesi teknikleriyle daha kalın ve biçimli görünür hale getirmek olası. Bu operasyonlarda amaç dudak kenarlarını daha dışarı taşırmak ve dudaklara daha kalın bir hal kazandırmak. Bu operasyonun sonucu kalıcı oluyor ve değişmiyor. Bu operasyonlar da dolgu maddesi enjeksiyonları gibi lokal anestezi altında yapılabilen basit girişimler.
Saç Uzaması İçin Bitkisel Bakım Kürleri
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
saç baıkımı
/
Comments: (0)
Uzun saçlar daima kadınların en güzel süsü olmuştur. Bazı kadınların saçı çabuk uzarken, bazıları ne kadar uğraşsa bunu başaramaz. Bitkilerin bu konuda size çok yararı olduğunu düşünerek, saçlarınızın çabuk uzaması için işte siz okurlarımıza birkaç öneri;
1. TARİF: Bir adet turpu rendeleyip suda yarım saat kadar pişirip süzün. Elde ettiğiniz turp suyuna yumurta sarısı ilave edip iyice çırpın. Bulamaç haline geldikten sonra saçlarınızı ovarak yıkayın.2. TARİF: Bu tarifimiz koyu renk saçlara sahip olan hanımlar için. İçinde su kaynayan genişçe bir tencerenin içine daha küçük bir kabı oturtun. Yarım çay fincanı ayçiçeği yağını, 1 çorba kaşığı kakao yağını, 1 çorba kaşığı susuz lanolini bu ikinci kabın içinde eritin. Bütün bu yağlar eriyince, kabı kaynar suyun içinden alın ve karışımı iyice çırpın. Bu karışımdan 1 çorba kaşığı kadarını alarak buna 1 çorba kaşığı su katın, iyice karıştırın. Bu sıvıyı ovarak başınıza sürün ve bu durumda 15 dakika ile yarım saat arasında bekleyin. Ardından saçınızı yıkayıp durulayın. Bu tedavi koyu renk saçlara yeni bir canlılık ve parlaklık verir.
NOT: Erkekler de uygulayabilir.
1. TARİF: Bir adet turpu rendeleyip suda yarım saat kadar pişirip süzün. Elde ettiğiniz turp suyuna yumurta sarısı ilave edip iyice çırpın. Bulamaç haline geldikten sonra saçlarınızı ovarak yıkayın.2. TARİF: Bu tarifimiz koyu renk saçlara sahip olan hanımlar için. İçinde su kaynayan genişçe bir tencerenin içine daha küçük bir kabı oturtun. Yarım çay fincanı ayçiçeği yağını, 1 çorba kaşığı kakao yağını, 1 çorba kaşığı susuz lanolini bu ikinci kabın içinde eritin. Bütün bu yağlar eriyince, kabı kaynar suyun içinden alın ve karışımı iyice çırpın. Bu karışımdan 1 çorba kaşığı kadarını alarak buna 1 çorba kaşığı su katın, iyice karıştırın. Bu sıvıyı ovarak başınıza sürün ve bu durumda 15 dakika ile yarım saat arasında bekleyin. Ardından saçınızı yıkayıp durulayın. Bu tedavi koyu renk saçlara yeni bir canlılık ve parlaklık verir.
NOT: Erkekler de uygulayabilir.
Günlük Cilt Bakımından Püf Noktalar
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
cilt sağlığı
/
Comments: (0)
İyi bir yüz temizliği, ciltteki yağın kirlenen kısmını ve fazlasını arındırmalı ancak tümünü silip süpürmemelidir.
Soğuk hava, sert rüzgarlar, yoğun çalışma temposu, yorgunluk, stres, ve uykusuzluk derken cildimiz sürekli yıpranıyor ve canlılığını yitiriyor. Taze ve yenilenmiş bir cilde sahip olmak ise çok basit. İşte yapmanız gerekenler:
Cildinizi temizleyin
Cilt bakımında ilk adım, günlük temizliktir. Her sabah ve her akşam olmak üzere, günde iki defa cildimizi özenle temizlemeli ve tonikle silmeliyiz. Ardından nemlendiricimizi sürebiliriz. Birçok insan makyaj yapmayı ihmal etmez ancak cilt temizliğine gereken özeni göstermez. Oysa makyaj yapılsa da yapılmasa da, yüzünüzün düzenli olarak günlük birikimlerden arındırılması gerekiyor.Kuru ciltlere krem
Yağlı ciltlerde jeller ve losyonlar, kuru ciltlerde kremler tercihimiz olmalıdır. Bu tip ürünlere, genel olarak “temizleme sütü” adı verilir. Bu tip temizleyiciler, özellikle kıl köklerinde bulunan sertleşmiş sebumun (cildin yağ salgısı) ve sebuma bulaşmış olan kir ve makyaj artıklarının temizlenmesinde çok etkilidir. Bu açıdan ciltte derin bir temizlik sağlarlar. Temizleme kremlerinde daha fazla yağ (%40-50), losyonlarda ise daha az yağ (%10-25) bulunur. Yağlar, ciltteki yağı (sebum, yağ ve makyaj artıkları), su ise suda eriyebilen maddeleri çözer. Kir ve keratin pulları gibi eriyemeyen maddeler ise tonikli pamukla silinerek temizlenir. Göz çevresindeki deri çok hassastır. Bu nedenle daima özel bir temizleyici tercih edilmeli ve göz çevresine çok nazik davranılmalıdır.
Mikrofiber kumaşlar
Cilt temizliği veya hafif peeling için özel olarak imal edilen mikrofiber kumaşlar ve eldivenler oldukça etkili bir şekilde temizler.Onları sadece su ile ıslatarak kullanırsanız, daha önce özenle temizlediğiniz yüzünüzden hala kir çıktığını fark edersiniz. İçinde hiçbir kimyasal madde olmadığı için en hassas ciltlere bile kulanılabilir.Mikrofiber kumaşlar her yerde bulunmuyor ama rastlarsanız hem yüzünüze hem de vücudunuza uygulayabilirsiniz.
Tonik temizliği önemli
Cildin günlük bakımı yapılırken ikinci adım, kalan son artıkları ttemizleyen ve gözenekleri sıkıştırmaya yarayan tonik uygulamasıdır. Temizleme kremleri, losyonlar, sabunlar ve jeller ciltteki yağı ve suda eriyebilen maddeleri çözdükten sonra, kir ve keratin pulları gibi eriyemeyen maddeler tonikle silinerek temizlenir. Tonik, özel bir solüsyondur. Genellikle su ve alkol ile hazırlanır. Bazı toniklerde salisilik asit, portakal çiçeği kolonyası, gül suyu veya daha farklı maddeler de kullanılır. Tonik seçerken alkolsüz olanları tercih edin. Sade gül suyu ve maden sodası gayet iyi toniklerdir.
Gözenekleri temizleyin
Gözeneklerin sıkışması aslında yanlış bir ifadedir. Çünkü gözeneklerin kas yapısı yoktur. Bu nedenle de açılıp kapanması veya sıkışıp gevşemesi söz konusu değildir. Ancak biriken kirler ciltteki gözenekleri tıkayarak zorlar ve genişlemesine yol açar. Tonikler bunları temizlediği için gözenekler tekrar normal boyutlarına dönerler. Tonikler düzenli olarak kullanıldığında gözeneklerin açılmasına pek fırsat kalmaz. Diğer bir değişle, toniklerin içinde bulunan maddeler cildi biraz tahriş ettiği için dokular hafifçe şişer. Bu tepki gözenekleri geçici bir süre için sıkıştırır. Tabii bu yapısal bir değişiklik değildir, kısa süreli bir toparlanmadır.
Soğuk hava, sert rüzgarlar, yoğun çalışma temposu, yorgunluk, stres, ve uykusuzluk derken cildimiz sürekli yıpranıyor ve canlılığını yitiriyor. Taze ve yenilenmiş bir cilde sahip olmak ise çok basit. İşte yapmanız gerekenler:
Cildinizi temizleyin
Cilt bakımında ilk adım, günlük temizliktir. Her sabah ve her akşam olmak üzere, günde iki defa cildimizi özenle temizlemeli ve tonikle silmeliyiz. Ardından nemlendiricimizi sürebiliriz. Birçok insan makyaj yapmayı ihmal etmez ancak cilt temizliğine gereken özeni göstermez. Oysa makyaj yapılsa da yapılmasa da, yüzünüzün düzenli olarak günlük birikimlerden arındırılması gerekiyor.Kuru ciltlere krem
Yağlı ciltlerde jeller ve losyonlar, kuru ciltlerde kremler tercihimiz olmalıdır. Bu tip ürünlere, genel olarak “temizleme sütü” adı verilir. Bu tip temizleyiciler, özellikle kıl köklerinde bulunan sertleşmiş sebumun (cildin yağ salgısı) ve sebuma bulaşmış olan kir ve makyaj artıklarının temizlenmesinde çok etkilidir. Bu açıdan ciltte derin bir temizlik sağlarlar. Temizleme kremlerinde daha fazla yağ (%40-50), losyonlarda ise daha az yağ (%10-25) bulunur. Yağlar, ciltteki yağı (sebum, yağ ve makyaj artıkları), su ise suda eriyebilen maddeleri çözer. Kir ve keratin pulları gibi eriyemeyen maddeler ise tonikli pamukla silinerek temizlenir. Göz çevresindeki deri çok hassastır. Bu nedenle daima özel bir temizleyici tercih edilmeli ve göz çevresine çok nazik davranılmalıdır.
Mikrofiber kumaşlar
Cilt temizliği veya hafif peeling için özel olarak imal edilen mikrofiber kumaşlar ve eldivenler oldukça etkili bir şekilde temizler.Onları sadece su ile ıslatarak kullanırsanız, daha önce özenle temizlediğiniz yüzünüzden hala kir çıktığını fark edersiniz. İçinde hiçbir kimyasal madde olmadığı için en hassas ciltlere bile kulanılabilir.Mikrofiber kumaşlar her yerde bulunmuyor ama rastlarsanız hem yüzünüze hem de vücudunuza uygulayabilirsiniz.
Tonik temizliği önemli
Cildin günlük bakımı yapılırken ikinci adım, kalan son artıkları ttemizleyen ve gözenekleri sıkıştırmaya yarayan tonik uygulamasıdır. Temizleme kremleri, losyonlar, sabunlar ve jeller ciltteki yağı ve suda eriyebilen maddeleri çözdükten sonra, kir ve keratin pulları gibi eriyemeyen maddeler tonikle silinerek temizlenir. Tonik, özel bir solüsyondur. Genellikle su ve alkol ile hazırlanır. Bazı toniklerde salisilik asit, portakal çiçeği kolonyası, gül suyu veya daha farklı maddeler de kullanılır. Tonik seçerken alkolsüz olanları tercih edin. Sade gül suyu ve maden sodası gayet iyi toniklerdir.
Gözenekleri temizleyin
Gözeneklerin sıkışması aslında yanlış bir ifadedir. Çünkü gözeneklerin kas yapısı yoktur. Bu nedenle de açılıp kapanması veya sıkışıp gevşemesi söz konusu değildir. Ancak biriken kirler ciltteki gözenekleri tıkayarak zorlar ve genişlemesine yol açar. Tonikler bunları temizlediği için gözenekler tekrar normal boyutlarına dönerler. Tonikler düzenli olarak kullanıldığında gözeneklerin açılmasına pek fırsat kalmaz. Diğer bir değişle, toniklerin içinde bulunan maddeler cildi biraz tahriş ettiği için dokular hafifçe şişer. Bu tepki gözenekleri geçici bir süre için sıkıştırır. Tabii bu yapısal bir değişiklik değildir, kısa süreli bir toparlanmadır.
Güzel Ve Sağlıklı Saçlar İçin Oksijenin Önemi
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
kadınca haberler
/
Comments: (0)
Saçınız mı dökülüyor? Saçınız öncelikle özel karışımlı bir şampuanla iki kere yıkanıyor. (Uyarmadı demeyin, pek güzel kokmuyor. Zaten faydalı şeylerin ya kokusu, ya da tadı pek iyi değildir.) Ardından saç köklerine çamura banzeyen, bir aktarda bulabileceğiniz kadar çeşitli bitki karışımları içeren bir maske uygulanıyor. Bu maske ile saçlarınızı ışığa maruz bırakmaksızın 20 dakika bekliyorsunuz Akabinde saçlar saf su ile yıkanıyor ve asıl işlem başlıyor.Oksijen, evet saf oksijenle saçlar kurutuluyor. Oldukça basınçlı olan bu oksijen tabancası yardımı ile saç köklerindeki kılcal damarlar harekete geçiyor ve saçı beslemek için çalışmaya başlıyor. Hareket başladığına göre, saçınızı besleyecek ve dökülmeleri durduracak bir şeyler verme zamanı geldiğini fark etmişsinizdir. Şimdi sırada özel bir sıvı losyon var. Bu losyon oksijen tabancasının içine yerleştiriliyor. Losyonu artık saç köklerine vermeye başladığımıza göre, bunların ne işe yaradığını sizlerle paylaşabilirim:
Şampuan saç diplerindeki atıkları ve yağlanmayı kontrol altına alır.
Maske derin temizlik yapar ve saç köklerine oksijenin ve losyonun ulaşmasını sağlar. Ayrıca saç tellerinin üzerinde olan çatlakları kapatır.
Saf oksijen, saç köklerindeki kan dolaşımını hızlandırır ki, beslenme başlasın.
İçerdiği özel karışım sayesinde harekete geçmiş kan dolaşımı, losyonun hızla emilmesini sağlar. Böylece dökülmeye başlamış, bakımsız kalmış ya da yıpranmış saçlarınızı kurtarabilirsiniz.
Bu Soğuk Kış Koşullarında Cildi Korumanın Yolları
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
kadınca haberler
/
Comments: (0)
Kış aylarında cildinizin kurumasından, renginin değişmesinden ve cildinizdeki sivilcelerin artmasından dolayı problem mi yaşıyorsunuz?
Kışın soğuğuyla, rüzgarıyla, yağışlı havalarıyla, is ve egzoz dumanından oluşan kirli havayla cildin barışık olması mümkün değil. Cilt için tüm bu kötü koşullar, kuruluğun yanı sıra ciddi deri hastalıklarına da zemin hazırlıyor. Kuruyan deride kırışıklıklar artıyor. Hava kirliliğine yorgunluk, stres, kötü beslenme gibi koşullar da eklenirse serbest radikaller ciltte dokuların travmaya yahut bakteri veya virüs istilalarına, ısınma,kızarma ve şişme tepkisini(enflamasyon) göstermesine neden oluyor.
Osmanoğlu Kliniği Cilt Hastalıkları Uzmanı Dr. Meriç Aksoy, kışın mahkum olduğumuz kapalı mekanlardaki kalorifer ve diğer ısıtıcıların ortamın nemini yok ettiğini hatırlatıyor. Bildiğiniz gibi sigara dumanı hava kirliliğini artırıyor. Sıcak-soğuk gibi çevresel faktörler derinin koruma sistemini, optimal nemini bozuyor. “Serbest radikallerin de katkısıyla deride kızarıklık ve kabartılarla kendini gösteren enflamasyonlar gelişebilir. Soğuk, deride kanlanmanın azalmasına, deri yüzeyinin sertleşmesine ve deride belirgin bir kurumaya neden olur. Genetik olarak da kişinin cildi kuru ise ciltte daha da rahatsız edici bir görüntü ortaya çıkar” diyor.
Bu kötü koşullardan öncelikle bebekler, küçük çocuklar, yaşlılar, a tipik ve kuru cilde sahip olanlar en fazla etkilenen gruplardır. Bebeklerin ve küçük çocukların derisinin geçirgenliği (bariyer fonksiyonu) iyi olarak kabul edilse bile yıkandıklarından sonra üç-beş dakika içinde bebe yağıyla yağlanmaları gerekiyor. Bu, deriden su kaybını ve buna bağlı olumsuzlukları engellemeye yardımcı oluyor.Dr. Aksoy, “Yaşlanmayla deriden su kaybı olmasa bile derinin su oranı azalır. Yaşlı insanların derisi kurudur. Bu kuruluk kış aylarında artar. Yaşlı insanlar özellikle bacaklarda kuruma ve kaşınma, hatta egzama haline gelmiş deri döküntüleriyle karşımıza gelirler” diyor.
Kış ayları akneleri (yağ bezeleri) coşturuyor
Kışın, hava koşullarına ve yaşanılan ortama bağlı bazı cilt hastalıklarında artış da gözleniyor. Örneğin seboreik dermatit denilen cilt hastalığı, stresli dönemlerde ve kış aylarında çok sık çıkıyor. Atopik dermatit ve çeşitli egzamalar yine kış aylarında daha çok görülüyor. Vücut direnci daha kolay düştüğü için, uçuk, su çiçeği, zona gibi viral hastalıklar, akne ve empatiko gibi bakteriyel hastalıklar can sıkıyor.
Akne her ne kadar androjen hormonlarının ve stresin tetiklediği bir cilt hastalığıysa da, yazın güneşli günlerinde daha silik ve hafif seyreder. Kış aylarında coşar. Akne en çok 14-20 yaşlar arasında görülür ve bu hastalığın tipik belirtileri olan siyah noktalar, sivilceler, gençlerin bu en hassas devirlerinde genellikle psikolojik rahatsızlıklara yol açar. Soğuk, yağmurlu ve puslu havaların gençleri daha depresif yapması, sıkıntı ve streslerini artırması da akneleri tetikliyor.
Pudra ve fondöten sivilceye iyi gelmiyor
Dr. Aksoy, “Biz dermatologlar gençlerin, hele sivilceli ciltleri olanların ağır makyaj ürünleri kullanmalarını istemiyoruz. Çünkü gözenekleri tıkayan siyah ve beyaz noktaların oluşumunu artıran pudra ve fondötenleri sakıncalı buluyoruz. Olgun yaşta sağlıklı cilde sahip olanlar ve vitiligo (Vücudun farklı bölgelerinde, beyaz lekeler halinde ortaya çıkan, psikolojik kökenli ve çaresiz diye bilinen bir hastalık) gibi sorunları bulunanlar da bu ürünleri dikkatle kullanmalı” diyor.
Neyse ki katı kış koşullarının yol açtığı kötü etkileri yok etmek için kremlerden yardım almak mümkün. Nemlendirici ve anti-aging etkisi bir arada olan çok sayıda krem seçeneği kozmetikçilerin ve eczanelerin raflarını dolduruyor.
Soğuk günlerde oluşan yüzdeki aşırı kuruluk, göz çevresindeki kırışıkları da artırır. Soğuk ve rüzgarlı havalarda uygun giysilerin seçilmesinin yanı sıra koruyucu gözlük takılmasında da fayda var. Yıkanma sıklığı kişinin ihtiyacına göre değişir. Ancak çok sıcak suyla, aşırı sık yıkanmak cildi iyice kurutur. Banyo sonrası vücudunuza nemlendirici sürmeyi kesinlikle ihmal etmeyin.
Yaşam kalitenizi ihmal etmeyin
Yaşam kalitesiyle cilt sağlığı arasında direkt bağlantı var.
Düzenli uyku, sebze, meyve ve proteince zengin yağlar ve şekerlerden uzak, dengeli bir beslenme programı cilde de faydalıdır. Stresten uzak durmak çok önemli.
Bu arada cilt bakımının da ihmal edilmemesi gerektiğini hatırlatalım. Sabah ve akşam önce temizlik malzemeleri, ondan sonra uygun nemlendiricilerin düzenli olarak kullanılmasının yararlı etkilerini kısa zamanda gözlemleyebilirsiniz.
Kesinlikle Yapmanızı Tavsiye Ettiklerim
Banyodan sonra mutlaka uygun nemlendiriciler kullanın. Hatta yıkanırken yağlı temizleyiciler ve nemlendiricili sabunlar kullanılmasında fayda var.
Her sabah yüzünüzü yıkadıktan sonra nemlendirici sürün. Kışın vücudunuzun daha fazla nemlendiriciye ihtiyaç duyabileceğini göz ardı etmeyin.
Haftada bir-iki kez yüzü tahriş etmeyen ölü derilerin atılmasına da yardımcı olan peeling (soyucu) ürünleri kullanın. Bunların vücut için olanları hem cildin ölü derilerini temizler hem de kıl köklerindeki keratin tıkaçlarını ortadan kaldırır. Bu sayede kıl dönmelerini ve batık kıl oluşumlarını önlersiniz.
Hava şartlarına göre uygun kıyafet seçin. Soğuklarda, çok kalın giyinmek yerine, ince ama kat kat giysileri tercih edin. Terleten sentetik giysiler, mantar hastalıkları riskini artırır.
Bunlardan uzak durmanızda yarar var
1. Aşırı kalorili, ağır yiyeceklerden,
2. Nemlendiricisiz sokağa çıkmaktan,
3. Susuz kalmaktan,
4. Soğuk ve rüzgardan,
5. Yıkanmayı geciktirmekten,
6. Dudaklarınızı bakımsız bırakmaktan,
7. Ellerinizi el kremsiz ve eldivensiz bırakmaktan sakının.
8. Erkek cildi bakımdan muaf değil
9. Erkek cildi kadınlara göre daha kalın olduğundan ve hormonal yapısı dolayısıyla daha fazla yağ ürettiği için temizliğine daha fazla özen göstermeli. Mümkünse haftalık bakım yapmalı. Erkekler, gençliklerinde ciltlerinin çok parlak, yani yağlı olmasından şikayet ederler. Cilt su tutamaz ve zamanla yanmalar, kızarıklık, siyah noktalar ve lekeler görülür. İşte tüm bu nedenlerden ötürü, erkekler için özel cilt bakımı uygulaması farz.
Peeling cildin ölü derisini temizler. Maske ise temizlenen gözeneklere daha iyi ulaşır. Gözeneklerin içinde biriken, katılaşan yağı ve toksinleri temizler. Cilde yönelik ürünlerin oksijenlenmeye, kan dolaşımını artırmaya, ölü hücrelerin atılmasına ve yeni hücre oluşumuna katkısı var. Ayrıca doğal atıklar ve dış faktörlerle oluşan kirliliğinin temizlenmesi ve koruyucu katmanın oluşturulması için de yararlı. Yıpranma ve yaşlanmanın ihtiyacını artırdığı faktörleri, aynı ürünlerle yerine koymak mümkün.
Kış güneşini hafife almayın
Küçük çocuklar, yaşlılar, vitiligo ve cilt kanseri gibi problemleri olanlar için güneş kışın da zararlı. Dağda veya kayak merkezlerinde, yüksek ve rüzgarlı yerlerde, çok soğuk havada ve güneşte de aynen yaz günlerindeki gibi ciddi güneş yanıkları oluşabilir. Yüksek koruma faktörlü güneş kremini ya da losyonunu kışın da üç-dört saat arayla sürün.
Karda dolaşırken soğuğu hissettirmeyecek giysiler, ayakkabılar, eldiven, başlık ve atkı kullanılması da şart. Bunların yanı sıra cilt tipinize uygun nemlendirici, üzerine de güneş kremi ve losyonu sürmek gerekir. Karlı ortamlarda güneş ışınları kar zerreciklerinden yansıyarak gelir. O yüzden güneş gözlüğü veya kar gözlüğü kesinlikle kullanılmalı. Bu sayede katarakt, konjoktivit gibi göz hastalıklarından korunurken, göz çevresi kırışıkları da engellenmiş olur.
Kışın soğuğuyla, rüzgarıyla, yağışlı havalarıyla, is ve egzoz dumanından oluşan kirli havayla cildin barışık olması mümkün değil. Cilt için tüm bu kötü koşullar, kuruluğun yanı sıra ciddi deri hastalıklarına da zemin hazırlıyor. Kuruyan deride kırışıklıklar artıyor. Hava kirliliğine yorgunluk, stres, kötü beslenme gibi koşullar da eklenirse serbest radikaller ciltte dokuların travmaya yahut bakteri veya virüs istilalarına, ısınma,kızarma ve şişme tepkisini(enflamasyon) göstermesine neden oluyor.
Osmanoğlu Kliniği Cilt Hastalıkları Uzmanı Dr. Meriç Aksoy, kışın mahkum olduğumuz kapalı mekanlardaki kalorifer ve diğer ısıtıcıların ortamın nemini yok ettiğini hatırlatıyor. Bildiğiniz gibi sigara dumanı hava kirliliğini artırıyor. Sıcak-soğuk gibi çevresel faktörler derinin koruma sistemini, optimal nemini bozuyor. “Serbest radikallerin de katkısıyla deride kızarıklık ve kabartılarla kendini gösteren enflamasyonlar gelişebilir. Soğuk, deride kanlanmanın azalmasına, deri yüzeyinin sertleşmesine ve deride belirgin bir kurumaya neden olur. Genetik olarak da kişinin cildi kuru ise ciltte daha da rahatsız edici bir görüntü ortaya çıkar” diyor.
Bu kötü koşullardan öncelikle bebekler, küçük çocuklar, yaşlılar, a tipik ve kuru cilde sahip olanlar en fazla etkilenen gruplardır. Bebeklerin ve küçük çocukların derisinin geçirgenliği (bariyer fonksiyonu) iyi olarak kabul edilse bile yıkandıklarından sonra üç-beş dakika içinde bebe yağıyla yağlanmaları gerekiyor. Bu, deriden su kaybını ve buna bağlı olumsuzlukları engellemeye yardımcı oluyor.Dr. Aksoy, “Yaşlanmayla deriden su kaybı olmasa bile derinin su oranı azalır. Yaşlı insanların derisi kurudur. Bu kuruluk kış aylarında artar. Yaşlı insanlar özellikle bacaklarda kuruma ve kaşınma, hatta egzama haline gelmiş deri döküntüleriyle karşımıza gelirler” diyor.
Kış ayları akneleri (yağ bezeleri) coşturuyor
Kışın, hava koşullarına ve yaşanılan ortama bağlı bazı cilt hastalıklarında artış da gözleniyor. Örneğin seboreik dermatit denilen cilt hastalığı, stresli dönemlerde ve kış aylarında çok sık çıkıyor. Atopik dermatit ve çeşitli egzamalar yine kış aylarında daha çok görülüyor. Vücut direnci daha kolay düştüğü için, uçuk, su çiçeği, zona gibi viral hastalıklar, akne ve empatiko gibi bakteriyel hastalıklar can sıkıyor.
Akne her ne kadar androjen hormonlarının ve stresin tetiklediği bir cilt hastalığıysa da, yazın güneşli günlerinde daha silik ve hafif seyreder. Kış aylarında coşar. Akne en çok 14-20 yaşlar arasında görülür ve bu hastalığın tipik belirtileri olan siyah noktalar, sivilceler, gençlerin bu en hassas devirlerinde genellikle psikolojik rahatsızlıklara yol açar. Soğuk, yağmurlu ve puslu havaların gençleri daha depresif yapması, sıkıntı ve streslerini artırması da akneleri tetikliyor.
Pudra ve fondöten sivilceye iyi gelmiyor
Dr. Aksoy, “Biz dermatologlar gençlerin, hele sivilceli ciltleri olanların ağır makyaj ürünleri kullanmalarını istemiyoruz. Çünkü gözenekleri tıkayan siyah ve beyaz noktaların oluşumunu artıran pudra ve fondötenleri sakıncalı buluyoruz. Olgun yaşta sağlıklı cilde sahip olanlar ve vitiligo (Vücudun farklı bölgelerinde, beyaz lekeler halinde ortaya çıkan, psikolojik kökenli ve çaresiz diye bilinen bir hastalık) gibi sorunları bulunanlar da bu ürünleri dikkatle kullanmalı” diyor.
Neyse ki katı kış koşullarının yol açtığı kötü etkileri yok etmek için kremlerden yardım almak mümkün. Nemlendirici ve anti-aging etkisi bir arada olan çok sayıda krem seçeneği kozmetikçilerin ve eczanelerin raflarını dolduruyor.
Soğuk günlerde oluşan yüzdeki aşırı kuruluk, göz çevresindeki kırışıkları da artırır. Soğuk ve rüzgarlı havalarda uygun giysilerin seçilmesinin yanı sıra koruyucu gözlük takılmasında da fayda var. Yıkanma sıklığı kişinin ihtiyacına göre değişir. Ancak çok sıcak suyla, aşırı sık yıkanmak cildi iyice kurutur. Banyo sonrası vücudunuza nemlendirici sürmeyi kesinlikle ihmal etmeyin.
Yaşam kalitenizi ihmal etmeyin
Yaşam kalitesiyle cilt sağlığı arasında direkt bağlantı var.
Düzenli uyku, sebze, meyve ve proteince zengin yağlar ve şekerlerden uzak, dengeli bir beslenme programı cilde de faydalıdır. Stresten uzak durmak çok önemli.
Bu arada cilt bakımının da ihmal edilmemesi gerektiğini hatırlatalım. Sabah ve akşam önce temizlik malzemeleri, ondan sonra uygun nemlendiricilerin düzenli olarak kullanılmasının yararlı etkilerini kısa zamanda gözlemleyebilirsiniz.
Kesinlikle Yapmanızı Tavsiye Ettiklerim
Banyodan sonra mutlaka uygun nemlendiriciler kullanın. Hatta yıkanırken yağlı temizleyiciler ve nemlendiricili sabunlar kullanılmasında fayda var.
Her sabah yüzünüzü yıkadıktan sonra nemlendirici sürün. Kışın vücudunuzun daha fazla nemlendiriciye ihtiyaç duyabileceğini göz ardı etmeyin.
Haftada bir-iki kez yüzü tahriş etmeyen ölü derilerin atılmasına da yardımcı olan peeling (soyucu) ürünleri kullanın. Bunların vücut için olanları hem cildin ölü derilerini temizler hem de kıl köklerindeki keratin tıkaçlarını ortadan kaldırır. Bu sayede kıl dönmelerini ve batık kıl oluşumlarını önlersiniz.
Hava şartlarına göre uygun kıyafet seçin. Soğuklarda, çok kalın giyinmek yerine, ince ama kat kat giysileri tercih edin. Terleten sentetik giysiler, mantar hastalıkları riskini artırır.
Bunlardan uzak durmanızda yarar var
1. Aşırı kalorili, ağır yiyeceklerden,
2. Nemlendiricisiz sokağa çıkmaktan,
3. Susuz kalmaktan,
4. Soğuk ve rüzgardan,
5. Yıkanmayı geciktirmekten,
6. Dudaklarınızı bakımsız bırakmaktan,
7. Ellerinizi el kremsiz ve eldivensiz bırakmaktan sakının.
8. Erkek cildi bakımdan muaf değil
9. Erkek cildi kadınlara göre daha kalın olduğundan ve hormonal yapısı dolayısıyla daha fazla yağ ürettiği için temizliğine daha fazla özen göstermeli. Mümkünse haftalık bakım yapmalı. Erkekler, gençliklerinde ciltlerinin çok parlak, yani yağlı olmasından şikayet ederler. Cilt su tutamaz ve zamanla yanmalar, kızarıklık, siyah noktalar ve lekeler görülür. İşte tüm bu nedenlerden ötürü, erkekler için özel cilt bakımı uygulaması farz.
Peeling cildin ölü derisini temizler. Maske ise temizlenen gözeneklere daha iyi ulaşır. Gözeneklerin içinde biriken, katılaşan yağı ve toksinleri temizler. Cilde yönelik ürünlerin oksijenlenmeye, kan dolaşımını artırmaya, ölü hücrelerin atılmasına ve yeni hücre oluşumuna katkısı var. Ayrıca doğal atıklar ve dış faktörlerle oluşan kirliliğinin temizlenmesi ve koruyucu katmanın oluşturulması için de yararlı. Yıpranma ve yaşlanmanın ihtiyacını artırdığı faktörleri, aynı ürünlerle yerine koymak mümkün.
Kış güneşini hafife almayın
Küçük çocuklar, yaşlılar, vitiligo ve cilt kanseri gibi problemleri olanlar için güneş kışın da zararlı. Dağda veya kayak merkezlerinde, yüksek ve rüzgarlı yerlerde, çok soğuk havada ve güneşte de aynen yaz günlerindeki gibi ciddi güneş yanıkları oluşabilir. Yüksek koruma faktörlü güneş kremini ya da losyonunu kışın da üç-dört saat arayla sürün.
Karda dolaşırken soğuğu hissettirmeyecek giysiler, ayakkabılar, eldiven, başlık ve atkı kullanılması da şart. Bunların yanı sıra cilt tipinize uygun nemlendirici, üzerine de güneş kremi ve losyonu sürmek gerekir. Karlı ortamlarda güneş ışınları kar zerreciklerinden yansıyarak gelir. O yüzden güneş gözlüğü veya kar gözlüğü kesinlikle kullanılmalı. Bu sayede katarakt, konjoktivit gibi göz hastalıklarından korunurken, göz çevresi kırışıkları da engellenmiş olur.