ben bebğimde bu burun aspiratörünü kullanıyordum .Zarar veriyormuş öğrendim.bende sordum soruşturdum öle korkulacak bişeye benzemiyo arkadaşlar ucunda bi pompası var küçük sıkıyosunuz burnuna sokup bırakıyosunuz gözüken fakat dipte kalan şeyleri çıkarıyo yardımcı oluyo en azından çıkmasına ,deneyin derim öle zararlı bişeyede hiiiç benzemiyo tavsiye etmeyenler nasıl bir aspiratör kullanıyo çok merak ediyorum ben çok sık yapmıyorum arada ,bu bile rahatlattı bizimkini deneyin derim fakat önce burun damlası damlatın derim yumuşatması için..
Burun aspiratörü bebeğimizin minik burnundaki kılcal damarlara zarar veriyor.Zaten mantık olarak da bebeğin burnuna dayayıp fıs fıs içerden küçük çaplı da olsa bir basınçla pislik çıkarmaya çalışıyoruz. Bebeklerin tıkanıklığı için yapılması gereken en doğru yöntem(ki doktorum söylemişti ama geçtiğimiz gün TV8 deki bir anne çocuk programında da aynını söylediler), bebeği kucağınıza hafif oturur vaziyette alıyorsunuz,tam yatmaması lazım çünkü östaki borusuna zarar verebilir.Elin ize eczanelerde satılan tuzlu su yani serum fizyolojikleri n bebekler için satılan bir kullanımlık küçük plastiklerinde alıyorsunuz.Bebeğin brun deliğine dayayıp plastiğe bastırarak tuzlu suyun hızla içeri doğru gitmesini sağlıyorsunuz.Böylece burundaki pislikler genizden içeri akıyor.
Ben bu uygulamadan sonra bebeğimi kucağıma alıyorum,ayağa kalkıp sırtınız sıvazlıyorum ve bütün yuttuğu pislikleri kusuyor.Zaten kusmasa da kakayla çıkıyorlar.Benim oğlum bu şekilde çok rahatladı...birde odayı ısıtırken buhar makinesi çalışıtıryorum.Böylece tıkanıklık sorunumuz olmuyor
Bebeklerde Burun Tıkanıklığı
Gönderen
MEHTAP KAYA
on 31 Aralık 2009 Perşembe
Etiketler:
bebek sağlığı
/
Comments: (0)
İş Görüşmesinden Başarılı Çıkmanın Yolları
Gönderen
MEHTAP KAYA
on 30 Aralık 2009 Çarşamba
Etiketler:
kadınca haberler
/
Comments: (0)
İş görüşmesine giderken heyecanlı olmanız normal ve güzel. Ama görüşmelere korkarak gitmemekte fayda var. Bu kurallara harfiyen uymanız halinde işi kapmamak için bir neden yok. -Yaşamınız boyunca ve özellikle iş arama sürecinizde hiçbir randevunuzu bilgi vermeden kaçırmayın, geç kalmayın.
- Ölçülü olun, pısırık olmayın. Kendinize güvenin.
- Bildiklerinizi söyleyin fakat, her bildiğinizi söylemeye çalışmayın.
- Sorulara odaklanın, iyi dinleyin, samimi ve doğru yanıtlar verin.
- Somurtmayın, gereksiz gülmeyin. Ukalalık etmeyin.
- İletişim konusunda açık olun ama cep telefonunuz kapalı olsun.
- Gerekirse erken gidin, bekleyin ama sakın geç kalmayın.
- Daha ilk görüşmede ücret, sigorta, çalışma saatleri vb. konularda soru sormayın.
- Soyut konuşmayın, somut yanıtlar verin.
- Karşınızdakine saygı gösterin, saygı bekleyin.
- Görüşmeye yalnız gidin, yanınıza dışarıda beklemek için bile olsa kimseyi almayın.
- Ölçülü olun, pısırık olmayın. Kendinize güvenin.
- Bildiklerinizi söyleyin fakat, her bildiğinizi söylemeye çalışmayın.
- Sorulara odaklanın, iyi dinleyin, samimi ve doğru yanıtlar verin.
- Somurtmayın, gereksiz gülmeyin. Ukalalık etmeyin.
- İletişim konusunda açık olun ama cep telefonunuz kapalı olsun.
- Gerekirse erken gidin, bekleyin ama sakın geç kalmayın.
- Daha ilk görüşmede ücret, sigorta, çalışma saatleri vb. konularda soru sormayın.
- Soyut konuşmayın, somut yanıtlar verin.
- Karşınızdakine saygı gösterin, saygı bekleyin.
- Görüşmeye yalnız gidin, yanınıza dışarıda beklemek için bile olsa kimseyi almayın.
Çalışan Anneler Tavsiyeler
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
kadınca haberler
/
Comments: (0)
- Çalışma hayatının kendinize saygı duymak konusunda önemli bir faktör olduğunu unutmayın.
- Çocuklarınız küçük olsa bile, çalışma hayatına çok uzun süre ara vermeyin. Ara ne kadar uzun olursa, dönmek o kadar zor olacaktır.
- Çevrenizde güvenebileceğiniz, açıkkonuşabileceğiniz insanlar olduğundan emin olun.
- İşyerinde emzirme odası gibi özel imkânlar yaratılması için diğer annelerle birlikte mücadele edin.
- Ofisteyken işe, çocuğunuzlayken de sadece ona yoğunlaşın.
- Ev işleri ve çocuk bakımını eşinizle eşit olarak paylaşın.
- Mümkünse ev işinde de yardımcı olabilecek bir bakıcı tutun.
- Çok iyi organize olun. Çocuğun çantası, kıyafetleri gibi detayları geceden hazırlamaya çalışın.
- Patronunuzun sizi zorlamasına izin vermeyin ve sınırlarınız konusunda saygı duymasını sağlayın.
- Pratik çözümler bulun. İşinizin yoğun olduğu dönemde, çocuğunuzun katılacağı etkinlik için yiyecek hazırlamanız gerekiyorsa, hazır bir şeyler götürmeyi seçin.
- Ofiste ekstra iş üstlenmeyin.
- Geleneksel olmayan iş-aile programlarından korkmayın.
- Sınırlarınızı belirleyin, iş arkadaşlarınızdan da uyum bekleyin.
- Teknolojiyi kullanabilir ya da ondan sakınabilirsiniz. Kimi anneler, şirketten kendilerine hemen ulaşılmasını sağlayan iletişim cihazlarını kullanmak istemiyor. Kimi de evden çalışmayı kolaylaştırdığı için teknolojiden faydalanıyor.
- Eylem planınızı yapın. İş ve aileyi birlikte yürütmek size bağlı.
- Eviniz işyerine yakın olsun. Böylece yolda geçireceğiniz zamanı çocuğunuza verebilirsiniz.
- Mükemmel olmaya çalışmayın. Süper iş kadını ya da süper anne olmak zorunda değilsiniz.
- Çalıştığınız için çocuğunuza karşı suçlu hissetmeyin.
- Çocuğunuzla vakit geçirmek için rutin davranışlara başvurun. Yatakta tv seyredip, okuldan siz alıp, daha bol vakit geçirebilirsiniz.
- İş hızınızı kontrol altında tutun. Bazen aileniz için tempo düşürmek çok kötü olmayabilir.
- Çocuğu olan biriyle çalışın, durumunuzu daha rahat anlar.
- Kendi işinizi kurmaya çalışın.
- Kendinizi çocuğunuzun okuluna adayamıyorsanız da ilginizi arada bir de olsa sınıf etkinliklerine katılıp göz önünde olarak gösterin.
- İşte istediğinizi almak için ekonomi argümanlarını kullanın, şirketler buna karşı gelmeyecektir.
- Çocuğunuzla olabildiğince çok oyun oynayın.
- Çocuklarınız küçük olsa bile, çalışma hayatına çok uzun süre ara vermeyin. Ara ne kadar uzun olursa, dönmek o kadar zor olacaktır.
- Çevrenizde güvenebileceğiniz, açıkkonuşabileceğiniz insanlar olduğundan emin olun.
- İşyerinde emzirme odası gibi özel imkânlar yaratılması için diğer annelerle birlikte mücadele edin.
- Ofisteyken işe, çocuğunuzlayken de sadece ona yoğunlaşın.
- Ev işleri ve çocuk bakımını eşinizle eşit olarak paylaşın.
- Mümkünse ev işinde de yardımcı olabilecek bir bakıcı tutun.
- Çok iyi organize olun. Çocuğun çantası, kıyafetleri gibi detayları geceden hazırlamaya çalışın.
- Patronunuzun sizi zorlamasına izin vermeyin ve sınırlarınız konusunda saygı duymasını sağlayın.
- Pratik çözümler bulun. İşinizin yoğun olduğu dönemde, çocuğunuzun katılacağı etkinlik için yiyecek hazırlamanız gerekiyorsa, hazır bir şeyler götürmeyi seçin.
- Ofiste ekstra iş üstlenmeyin.
- Geleneksel olmayan iş-aile programlarından korkmayın.
- Sınırlarınızı belirleyin, iş arkadaşlarınızdan da uyum bekleyin.
- Teknolojiyi kullanabilir ya da ondan sakınabilirsiniz. Kimi anneler, şirketten kendilerine hemen ulaşılmasını sağlayan iletişim cihazlarını kullanmak istemiyor. Kimi de evden çalışmayı kolaylaştırdığı için teknolojiden faydalanıyor.
- Eylem planınızı yapın. İş ve aileyi birlikte yürütmek size bağlı.
- Eviniz işyerine yakın olsun. Böylece yolda geçireceğiniz zamanı çocuğunuza verebilirsiniz.
- Mükemmel olmaya çalışmayın. Süper iş kadını ya da süper anne olmak zorunda değilsiniz.
- Çalıştığınız için çocuğunuza karşı suçlu hissetmeyin.
- Çocuğunuzla vakit geçirmek için rutin davranışlara başvurun. Yatakta tv seyredip, okuldan siz alıp, daha bol vakit geçirebilirsiniz.
- İş hızınızı kontrol altında tutun. Bazen aileniz için tempo düşürmek çok kötü olmayabilir.
- Çocuğu olan biriyle çalışın, durumunuzu daha rahat anlar.
- Kendi işinizi kurmaya çalışın.
- Kendinizi çocuğunuzun okuluna adayamıyorsanız da ilginizi arada bir de olsa sınıf etkinliklerine katılıp göz önünde olarak gösterin.
- İşte istediğinizi almak için ekonomi argümanlarını kullanın, şirketler buna karşı gelmeyecektir.
- Çocuğunuzla olabildiğince çok oyun oynayın.
Fobi Nedir Ve Genel Fobilerimiz Neler
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
kadınca haberler
/
Comments: (0)
Fobinin tabikide ne olduğunu biliyoruz ama genel geçer anlamı hakkında bilgi edinelim biraz diye paylaşmak istedim.
Fobi, bir nesne ya da bir durumun tehlike oluşturabileceğini düşünmek ve ondan uzaklaşmaktır. Asansör fobisi, karanlık fobisi, yükseklik-hız fobisi, böcek fobisi, kapalı yer fobisi, sosyal alan fobisi gibi türleri vardır.
Örnekleri çoğaltacak olursak, başarısızlık korkusu, köpek korkusu, yalnızlık korkusu, dişçi korkusu, toplum içinde konuşma korkusu, kan korkusu, hastane korkusu, gece korkusu, ölüm korkusu gibi. Bir fobi ile yaşamak zordur fakat korkulan şeyler her gün karşımıza çıkmayabilir. Aile, arkadaş ya da bir uzmana bu durumu anlatarak ki bu zamanla olabilir, bu şekilde atlatılabilir. Korkunun üstüne giderek onu yavaşça uygulayarak da bu aşılabilir. Genelde yeni denenen ya da ilk kez yapılan şeyler meraklıdır ve gizemi bazen korku ya da endişe getirebilir. Bu ilerlerse fobiye dönüşür. Kaynağını tespit ederek ana sorunu öğrenmek ve iyileştirmek faydalı olacaktır. Sosyal fobi insanlarda en yaygın olanıdır.
Toplum içine karışmamak, kimseyle muhatap olmamak, birşeye karışmamak gibi. Agorafobi ise panik atağa bağlı olarak gelişir. Kişilik bozukluğu ile de gelişebilir. 3 ana grubu vardır. Özgül fobi, sosyal fobi, agorafobi. Özgül fobi herhangi birşeyden korkma, kedi, köpek, gece gibi. Sosyal fobi, toplumda kaygılı olma toplumsal fobi. Agorafobi ise bir yerde duramama, sıkılma gibi. Çarpıntı, sıcak basması, terleme ile görülür. Çocuklarda 5-9 yaş arasında görülebilir.
Tedavi genelde uzman tarafından tavsiye edilen ilaçlarla yapılırken, sosyalleşme, arkadaş edinme, üstüne gitme yöntemleri ile de kişi kendini rahatlatabilmektedir.
Fobi, bir nesne ya da bir durumun tehlike oluşturabileceğini düşünmek ve ondan uzaklaşmaktır. Asansör fobisi, karanlık fobisi, yükseklik-hız fobisi, böcek fobisi, kapalı yer fobisi, sosyal alan fobisi gibi türleri vardır.
Örnekleri çoğaltacak olursak, başarısızlık korkusu, köpek korkusu, yalnızlık korkusu, dişçi korkusu, toplum içinde konuşma korkusu, kan korkusu, hastane korkusu, gece korkusu, ölüm korkusu gibi. Bir fobi ile yaşamak zordur fakat korkulan şeyler her gün karşımıza çıkmayabilir. Aile, arkadaş ya da bir uzmana bu durumu anlatarak ki bu zamanla olabilir, bu şekilde atlatılabilir. Korkunun üstüne giderek onu yavaşça uygulayarak da bu aşılabilir. Genelde yeni denenen ya da ilk kez yapılan şeyler meraklıdır ve gizemi bazen korku ya da endişe getirebilir. Bu ilerlerse fobiye dönüşür. Kaynağını tespit ederek ana sorunu öğrenmek ve iyileştirmek faydalı olacaktır. Sosyal fobi insanlarda en yaygın olanıdır.
Toplum içine karışmamak, kimseyle muhatap olmamak, birşeye karışmamak gibi. Agorafobi ise panik atağa bağlı olarak gelişir. Kişilik bozukluğu ile de gelişebilir. 3 ana grubu vardır. Özgül fobi, sosyal fobi, agorafobi. Özgül fobi herhangi birşeyden korkma, kedi, köpek, gece gibi. Sosyal fobi, toplumda kaygılı olma toplumsal fobi. Agorafobi ise bir yerde duramama, sıkılma gibi. Çarpıntı, sıcak basması, terleme ile görülür. Çocuklarda 5-9 yaş arasında görülebilir.
Tedavi genelde uzman tarafından tavsiye edilen ilaçlarla yapılırken, sosyalleşme, arkadaş edinme, üstüne gitme yöntemleri ile de kişi kendini rahatlatabilmektedir.
Kadınlar Ne Söyler Erkekler Ne Anlar
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
kadınca haberler
/
Comments: (0)
Buluşalım mı?
Erkek ne anlıyor: Sevişelim mi?
Kız aslında ne diyor: Dışarı çıkalım, sinemaya gidelim, alışveriş filan yapalım belki yemek de yeriz?
Nereye gidiyorsun?
Erkek ne anlıyor: Hiçbir yere gidemezsin, dizimin dibinde dur!
Kız aslında ne diyor: Bensiz nereye gidiyorsun?
Yok bir şey!
Erkek ne anlıyor: Olan biten her şey senin suçun ve hala da utanmadan ne var diyorsun pislik!
Kız aslında ne diyor: Var bir şey ama şu an seninle kavga etmek istemiyorum, üstüme gelme.
Hastayım...
Erkek ne anlıyor: Sevişemem... En iyisi sen git PES filan oyna ben iyileşince ararım.
Kız aslında ne diyor: Karnım ağrıyor, bana çikolata getirir misin? :(
Konuşmamız lazım.
Erkek ne anlıyor: Ayrılıyoruz.
Kız aslında ne diyor: Konuşmamız lazım.
Aslı'yı gördüm Boyner'de, Ahmet'le tatile gidiyorlarmış Antalya'ya, bikini alıyordu...
Erkek ne anlıyor: Bak Ahmet Aslı'yı tatile götürüyor, sende tık yok.
Kız aslında ne diyor: Hatun kilo vermiş, alıyor tabii bikinileri... Selülit tarlası yapıyorum ben de :(
Hazırlanıyorum... İşim bitince çıkacağım.
Erkek ne anlıyor: 15-20 dakikaya çıkacağım.
Kız aslında ne diyor: Saç, üst baş, makyaj filan... 1-1.5 saate filan çıkarım.
http://draft.blogger.com/post-create.g?blogID=7210613069864239314
Ofsayt ne?
Erkek ne anlıyor: Hala anlamadım, ofsayt ne?
Kız aslında ne diyor: Bak senin ilgilendiğin şeylerle ilgileniyorum. Sev benii!!
Hatunun da minisi güzelmiş dimi?!
Erkek ne anlıyor: Baktın, gördüm. Resmen süzdün kızın bacaklarını!
Kız aslında ne diyor: Nereden aldı ki acaba... Ben de alsam nasıl durur ki. Hmmm...
Ben evlenmeyi düşünmüyorum.
Erkek ne anlıyor: Sevişelim mi?
Kız aslında ne diyor: Beyaz atlı prensimi bulana değin...
Tabii ki de bu işin espri kısmı ama cidden birbirimizi anlamakta ciddi sorunlarımız olduğu doğru.
Erkek ne anlıyor: Sevişelim mi?
Kız aslında ne diyor: Dışarı çıkalım, sinemaya gidelim, alışveriş filan yapalım belki yemek de yeriz?
Nereye gidiyorsun?
Erkek ne anlıyor: Hiçbir yere gidemezsin, dizimin dibinde dur!
Kız aslında ne diyor: Bensiz nereye gidiyorsun?
Yok bir şey!
Erkek ne anlıyor: Olan biten her şey senin suçun ve hala da utanmadan ne var diyorsun pislik!
Kız aslında ne diyor: Var bir şey ama şu an seninle kavga etmek istemiyorum, üstüme gelme.
Hastayım...
Erkek ne anlıyor: Sevişemem... En iyisi sen git PES filan oyna ben iyileşince ararım.
Kız aslında ne diyor: Karnım ağrıyor, bana çikolata getirir misin? :(
Konuşmamız lazım.
Erkek ne anlıyor: Ayrılıyoruz.
Kız aslında ne diyor: Konuşmamız lazım.
Aslı'yı gördüm Boyner'de, Ahmet'le tatile gidiyorlarmış Antalya'ya, bikini alıyordu...
Erkek ne anlıyor: Bak Ahmet Aslı'yı tatile götürüyor, sende tık yok.
Kız aslında ne diyor: Hatun kilo vermiş, alıyor tabii bikinileri... Selülit tarlası yapıyorum ben de :(
Hazırlanıyorum... İşim bitince çıkacağım.
Erkek ne anlıyor: 15-20 dakikaya çıkacağım.
Kız aslında ne diyor: Saç, üst baş, makyaj filan... 1-1.5 saate filan çıkarım.
http://draft.blogger.com/post-create.g?blogID=7210613069864239314
Ofsayt ne?
Erkek ne anlıyor: Hala anlamadım, ofsayt ne?
Kız aslında ne diyor: Bak senin ilgilendiğin şeylerle ilgileniyorum. Sev benii!!
Hatunun da minisi güzelmiş dimi?!
Erkek ne anlıyor: Baktın, gördüm. Resmen süzdün kızın bacaklarını!
Kız aslında ne diyor: Nereden aldı ki acaba... Ben de alsam nasıl durur ki. Hmmm...
Ben evlenmeyi düşünmüyorum.
Erkek ne anlıyor: Sevişelim mi?
Kız aslında ne diyor: Beyaz atlı prensimi bulana değin...
Tabii ki de bu işin espri kısmı ama cidden birbirimizi anlamakta ciddi sorunlarımız olduğu doğru.
Kadınların Tutkusu Alışveriş Genlerinde Var
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
kadınca haberler
/
Comments: (0)
Erkek ve kadınların tarih öncesi zamanlardaki rolünün, günümüzdeki alışveriş alışkanlıklarını belirlediği düşünülüyor.
Tarih öncesinde kadınlar yiyecek toplamak için çocuklarıyla vakit geçirirken avcı erkekler avlarını yakalamak için plan yapmakla meşguldüler.
Araştırmalar, yiyecek bulmak için görülen bu iki farklılığın günümüze alışveriş alışkanlıklarında meydana gelen farklılıklar olarak yansıdığını gösteriyor.
Bilimadamalrı, kadınların alışveriş yaparken harcadığı sürenin uzun olmasını tarih öncesinde kadınların en sağlıklı ve en kaliteli yiyeceği bulmak için geçirilen zamanın uzun olmasından miras kaldığını düşünüyor.
Erkekler ise bu davranışın aksine avlarını önceden belirleyip avlanıp geri dönüyorlardı.
Michigan Üniversitesi'nden Prof. Daniel Kruger yaptıkları çalışmanın çiftlerin alışverişe çıktıklarında neden anlaşamadığını da açıkladığını söyledi. Kruger aynı zamanda çalışmanın önümüzdeki yılbaşında hediye kavgalarına son verebileceğini ekledi.
EN İYİ İÇİN ADAPTE OLDULAR
Kruger açıklamasına şöyle devam etti; ‘Tarih öncesi dönemlerde yiyecek arama çocuklarında dahil olduğu günlük sosyal bir aktiviteydi aynı bugünkü alışveriş gibi... Kadınlar henüz mağara dönemlerinde en kaliteli yiyeceği seçmeyi öğrendiler ve hangi meyvenin insana zararlı olup olamadığı o zamanlarda biliyorlardı. Toplayıcılık görevini üstlenerek renk seçimi gibi özellikleri gelişti ve bu mirası günümüzde alışverişte kullanıyorlar. Bu adaptasyon kadınların genlerine işledi aynı şekilde plan kurup amaca yönelmenin erkeklerin genlerine işlediği gibi.’
Kruger açıklamasına şöyle devam etti; ‘Tarih öncesi dönemlerde yiyecek arama çocuklarında dahil olduğu günlük sosyal bir aktiviteydi aynı bugünkü alışveriş gibi... Kadınlar henüz mağara dönemlerinde en kaliteli yiyeceği seçmeyi öğrendiler ve hangi meyvenin insana zararlı olup olamadığı o zamanlarda biliyorlardı. Toplayıcılık görevini üstlenerek renk seçimi gibi özellikleri gelişti ve bu mirası günümüzde alışverişte kullanıyorlar. Bu adaptasyon kadınların genlerine işledi aynı şekilde plan kurup amaca yönelmenin erkeklerin genlerine işlediği gibi.’
Kruger bu konu hakkında çalışmalara, çıktıkları bir Avrupa turu sırasında başladıklarını belirtti ve Prag’a yakın bir kasabada durduklarında hiç bir erkek alışveriş yapmak istemezken kadınların ilk istekğinin alışveriş olması üzerine konunun üstüne gittiğini belirtti.
Aldatılmamak İçin Ne Yapmalıyız
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
kadınca haberler
/
Comments: (0)
İlişkilerde aldatma ne zaman başlar? Aldatılmamak için nasıl bir eş olmalıyız? Kadın ihanetini eşiyle paylaşmalı mı? İşte uzmanların yanıtları...
Genellikle ilişkide birisi kendisini dışlanmış ya da ilgisiz hissettiğinde, aldatma riski artar. Örneğin, hamilelik ve doğum döneminde eşinden beklediği ilgiyi göremeyen bazı erkekler, evlilik dışında ilgi alma düşüncesi içerisine girebilir ve aldatma durumu gerçekleşebilir.
RİSKLİ ORTAM HAZIRLANIR
''Yoğun eleştiri, hataların sürekli vurgulanması, kişinin kendisini ilişkide dışlanmış hissetmesine neden olabilir. Bu da aldatma için riskli bir ortamı hazırlar'' diyen İnternational Hospital'dan Psikolog Ferahim Yeşilyurt, ''Aldatılmak için nasıl bir eş olmalıyız?'' sorusuna ise; ''Bunun kesin bir formülü yoktur. Ancak ilişki içerisinde sevgisini verebilen ve alabilen, ihtiyaçları karşılanan, farklılıklara saygı gösteren bir çift olduğunuzda aldatılma ihtimali azalmaya başlar. İlişkide bu özelliklerin olması aldatılma ihtimalinizi düşürür ancak hiçbir formül bu ihtimali sıfırlayamaz. Genel olarak bakımlı olmak, bedensel temizliğe önem vermek, birbirine zaman ayırmak, ilişkide güven duygusunu yaşamak ve yaşatmak, açık iletişim içerisinde olmak özelliklerden başlıcalarıdır'' diyor.
CEZALANDIRMAK İÇİN Mİ?
Psikolog Ferahim Yeşilyurt ilişkilerde aldatmayı bu şekilde değerlendirirken, Medical Park Fatih Hastanesi'nden Klinik Psikolog Sinem Demir ise; duyguların karşılıklı olduğu ilişkilerde yaşanan 'aldatma/aldatılma' durumunun, sadece aldatan kişinin diğer kişiye yönelik duyguları ile ilgili olmadığını belirtiyor. Kişinin kendisini çevresine 'ispat' etmek için de aldatabileceğini söyleyen Demir, eşini cezalandırmak için de aldatabileceğini sözlerine ekliyor.
GEYŞA MODELİ KADIN
Sİnem Demir, beraber olduğumuz kişi tarafından aldatılmamak için 'geyşa modeli kadın' veya 'süper-güçlü erkek' gibi modelleri önermenin, ruh sağlığı uzmanları açısından etik olmadığı gibi, psikoloji bilgileriyle çeliştiğini vurguluyor.
'Çiftelerin ruhsal açıdan yaşadıkları tıkanma ise ilişkilerindeki tıkanmalarla ilgili de olabilir. Aldatmak, bu gibi ilişki sorunlarının 'bir patlaması' olarak ortaya çıkabilir. Ancak her zaman bir tarafın 'en doğru şekilde davranmaması' ya da 'en fit vücuda sahip olmaması' yüzünden aldatma gerçekleşmez.
NORMAL BİR HAK!
Sosyal olarak kabul edilmesi ve teşvik edilebilmesi, çocukluktan itibaren 'sevme' konusundaki yanlış bilgilendirmeler; aldatmayı, özellikle erkekler için 'normal bir hak' olarak adeta dayatıyor.
Peki, aldatılmış olmak için arada mutlaka 'cinselliğin' yaşanmış olması mı gerekiyor? Bu soruyu Sinem Hanım'a yöneltiyorum. Bunun kişiden kişiye göre değiştiğini söyleyerek şöyle yanıt veriyor: 'Ufak tefek flörtleri aldatma saymam, duygusal olarak birine bağlanırsa aldatıldığımı düşünürüm' diyen bir eş için aldatma farklı bir noktada başlar. Eşinin bir başkasıyla cinsel birlikteliği olmasını aldatma saymazken; el ele tutuşarak gezmelerini 'aldatma' kabul eden bir eş için 'aldatılma eşiği' farklıdır. Diğer taraftan, aldatma eyleminde olan taraf için de 'aldatmanın sınırları' farklı olabilir. Sorun, iki tarafın aldatma sınırlarının birbiriyle ne kadar uyuşup uyuşmadığına göre değişir.
ÖLÜ BİR EVLİLİK
Aldatma sürerken ilişki devam etse ve diğer taraf (veya taraflar) bundan haberdar olmasa da, gidişat 'ölü bir evlilik/ilişki' olabilir. Eğer aldatan tarafın değer yargıları 'suçluluk' duygularına yol açıyorsa, kısa ve uzun vadede depresyon, tükenmişlik benzeri durumlar oluşabilir.'
Kadın ihanet ettiyse bunu eşiyle paylaşmalı mı?
Psk. Sinem Demir: 'Bir psikoterapist, aldatma eyleminden rahatsız olan ve bunu bitirmek isteyen, ancak evliliğindeki sorunları çözmek isteyen bir kişiye, 'aldattığını söylemek zorundasın' gibi yaptırımlarda bulunamaz. Buna karşın, bir evlilikte veya ilişkide sürekli devam eden bir 'aldatma' halinin 'ilişkinin dinamiğini er geç bozacağı' önermesinde bulunabilir.
Genellikle ilişkide birisi kendisini dışlanmış ya da ilgisiz hissettiğinde, aldatma riski artar. Örneğin, hamilelik ve doğum döneminde eşinden beklediği ilgiyi göremeyen bazı erkekler, evlilik dışında ilgi alma düşüncesi içerisine girebilir ve aldatma durumu gerçekleşebilir.
RİSKLİ ORTAM HAZIRLANIR
''Yoğun eleştiri, hataların sürekli vurgulanması, kişinin kendisini ilişkide dışlanmış hissetmesine neden olabilir. Bu da aldatma için riskli bir ortamı hazırlar'' diyen İnternational Hospital'dan Psikolog Ferahim Yeşilyurt, ''Aldatılmak için nasıl bir eş olmalıyız?'' sorusuna ise; ''Bunun kesin bir formülü yoktur. Ancak ilişki içerisinde sevgisini verebilen ve alabilen, ihtiyaçları karşılanan, farklılıklara saygı gösteren bir çift olduğunuzda aldatılma ihtimali azalmaya başlar. İlişkide bu özelliklerin olması aldatılma ihtimalinizi düşürür ancak hiçbir formül bu ihtimali sıfırlayamaz. Genel olarak bakımlı olmak, bedensel temizliğe önem vermek, birbirine zaman ayırmak, ilişkide güven duygusunu yaşamak ve yaşatmak, açık iletişim içerisinde olmak özelliklerden başlıcalarıdır'' diyor.
CEZALANDIRMAK İÇİN Mİ?
Psikolog Ferahim Yeşilyurt ilişkilerde aldatmayı bu şekilde değerlendirirken, Medical Park Fatih Hastanesi'nden Klinik Psikolog Sinem Demir ise; duyguların karşılıklı olduğu ilişkilerde yaşanan 'aldatma/aldatılma' durumunun, sadece aldatan kişinin diğer kişiye yönelik duyguları ile ilgili olmadığını belirtiyor. Kişinin kendisini çevresine 'ispat' etmek için de aldatabileceğini söyleyen Demir, eşini cezalandırmak için de aldatabileceğini sözlerine ekliyor.
GEYŞA MODELİ KADIN
Sİnem Demir, beraber olduğumuz kişi tarafından aldatılmamak için 'geyşa modeli kadın' veya 'süper-güçlü erkek' gibi modelleri önermenin, ruh sağlığı uzmanları açısından etik olmadığı gibi, psikoloji bilgileriyle çeliştiğini vurguluyor.
'Çiftelerin ruhsal açıdan yaşadıkları tıkanma ise ilişkilerindeki tıkanmalarla ilgili de olabilir. Aldatmak, bu gibi ilişki sorunlarının 'bir patlaması' olarak ortaya çıkabilir. Ancak her zaman bir tarafın 'en doğru şekilde davranmaması' ya da 'en fit vücuda sahip olmaması' yüzünden aldatma gerçekleşmez.
NORMAL BİR HAK!
Sosyal olarak kabul edilmesi ve teşvik edilebilmesi, çocukluktan itibaren 'sevme' konusundaki yanlış bilgilendirmeler; aldatmayı, özellikle erkekler için 'normal bir hak' olarak adeta dayatıyor.
Peki, aldatılmış olmak için arada mutlaka 'cinselliğin' yaşanmış olması mı gerekiyor? Bu soruyu Sinem Hanım'a yöneltiyorum. Bunun kişiden kişiye göre değiştiğini söyleyerek şöyle yanıt veriyor: 'Ufak tefek flörtleri aldatma saymam, duygusal olarak birine bağlanırsa aldatıldığımı düşünürüm' diyen bir eş için aldatma farklı bir noktada başlar. Eşinin bir başkasıyla cinsel birlikteliği olmasını aldatma saymazken; el ele tutuşarak gezmelerini 'aldatma' kabul eden bir eş için 'aldatılma eşiği' farklıdır. Diğer taraftan, aldatma eyleminde olan taraf için de 'aldatmanın sınırları' farklı olabilir. Sorun, iki tarafın aldatma sınırlarının birbiriyle ne kadar uyuşup uyuşmadığına göre değişir.
ÖLÜ BİR EVLİLİK
Aldatma sürerken ilişki devam etse ve diğer taraf (veya taraflar) bundan haberdar olmasa da, gidişat 'ölü bir evlilik/ilişki' olabilir. Eğer aldatan tarafın değer yargıları 'suçluluk' duygularına yol açıyorsa, kısa ve uzun vadede depresyon, tükenmişlik benzeri durumlar oluşabilir.'
Kadın ihanet ettiyse bunu eşiyle paylaşmalı mı?
Psk. Sinem Demir: 'Bir psikoterapist, aldatma eyleminden rahatsız olan ve bunu bitirmek isteyen, ancak evliliğindeki sorunları çözmek isteyen bir kişiye, 'aldattığını söylemek zorundasın' gibi yaptırımlarda bulunamaz. Buna karşın, bir evlilikte veya ilişkide sürekli devam eden bir 'aldatma' halinin 'ilişkinin dinamiğini er geç bozacağı' önermesinde bulunabilir.
Lazer Epilasyonun zararları varmıdır?biliyormuyuz bu püf detayları
Gönderen
MEHTAP KAYA
on 28 Aralık 2009 Pazartesi
Etiketler:
kadınca haberler
/
Comments: (0)
Lazer epilasyonun zararları ile ilgili şu ana kadar klinik bir çalışmaya henüz rastlanmamıştır. Ciddi zararlardan çok uygulama esnasında ortaya çıkan yan etkilerden söz edilmektedir.
Bu yan etkilerin oluşması ise uygulama yapan ekibin deneyimi, lazer epilasyon yaptıran kişinin ten özellikleri, kullanılan cihaz ile alakalıdır. Bunların dışında, lazer epilasyon öncesi ve sonrası bir müddet dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Örneğin güneşe çıkılmaması gibi. Lazer epilasyon sonrası dikkat edilmesi gereken hususlar hakkında doktorunuzdan bilgi almanız önerilir.
Bu yan etkilerin oluşması ise uygulama yapan ekibin deneyimi, lazer epilasyon yaptıran kişinin ten özellikleri, kullanılan cihaz ile alakalıdır. Bunların dışında, lazer epilasyon öncesi ve sonrası bir müddet dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Örneğin güneşe çıkılmaması gibi. Lazer epilasyon sonrası dikkat edilmesi gereken hususlar hakkında doktorunuzdan bilgi almanız önerilir.
Gripten Korunmak İçin Vitaminlere Sığınmayalım Lütfen
Peynir ekmekcesine satın alınıp gelişigüzel kullanılan ya da internet sitelerinden sipariş edilen vitaminler yarardan çok zarar getirebiliyor.
Soğuk havalara ek olarak domuz gribi salgınının da hayatımızın tam ortasına bir kabus gibi gelip çökmesi doğal beslenmeye, vücut dengemizi koruma ihtiyacına ve de vitaminlere olan talebi artırdı. Oysa eczanelerden peynir ekmekcesine satın alınıp gelişigüzel kullanılan ya da internet sitelerinden sipariş edilen vitaminler yarardan çok zarar getirebiliyor. Vitaminlerin kesinlikle doktor kontrolünde ve dozunda tüketilmesi gerekiyor. Memorial Ataşehir Tıp Merkezi Dahiliye Bölümü’nden Prof. Dr. Birsel Kavaklı, vitamin kullanımında dikkat edilmesi gereken noktalar hakkında bilgi verdi.
Sağlığın anahtarı: Vita+ amine= vitamin
Vitaminler, birçok fizyolojik olayda anahtar rol üstlenen moleküllerdir. Vitaminler insan vücudu tarafından sentezlenemedikleri için besinlerden sağlanması gerekmektedir. Vitaminlerin isimleri latincede hayat anlamına gelen ‘vita' ve nitrojen içeren anlamına gelen ‘amine' kelimelerinin kombinasyonundan türetilmiştir. Aslında günümüzde bilinen bütün vitaminler nitrojen içermez fakat ilk bulunan vitaminler içerdiği için isim bu şekilde kalmıştır.
Sağlıklı bireylerde gıdalara ek olarak vitamin almaya gerek yoktur. Ancak vitamin ihtiyacını artıracak durumlar veya eksikliğinin saptandığı olgularda vitamin verilmesi gerekir.
Bilinçsiz vitamin kullanımı karaciğer bozukluğundan böbrek rahatsızlıklarına kadar pek çok hastalığa neden olabilir
Vitaminin doktor kontrolünde kullanılması gerekir. Kişinin kafasına göre ya da eş dost tavsiyesi ile vitamin alması kesinlikle yalnıştır. Mutlaka doktor önerisiyle alınmalıdır. Bilinçsizce tüketilen A vitamini karaciğer bozukluğuna, fazla C vitamini böbrek taşına ve mide rahatsızlıklarına, D vitamini intoksikasyona sebep olabilir.
Çocuğa D, sigara içene C, Vejetaryene B12 vitamini
Büyüme ve gelişme çağında, hamilelikte, ileri yaşlarda, kronik hastalığı olanlarda, alkolizmde eksikliği saptanan vitaminler kullanılmalıdır. Gerekli olan vitamin miktarı genellikle tavsiye edilen günlük miktar RDA olarak tanımlanmaktadır. Bu değerler ürünlerin etiket bilgilerinde yer almaktadır. Ama yine de ihtiyaç duyulan miktar kişiden kişiye farklılık gösterebilmektedir. Örneğin belirli hastalıklarda kişiye daha yüksek oranda vitamin tavsiye edilir; ayrıca ilaçlar vitaminlerin aktivitelerini engelleyebilmektedir. Belirli grupların özel vitaminlere daha fazla ihtiyacı vardır. Örneğin çocuklar (D vitamini), hamile bayanlar (folik asit), yaşlılar (D vitamini), sigara içenler (C vitamini), çok alkol tüketenler (B1 vitamini) veya vejeteryanlar (B12 vitamini) belirli vitaminlere daha fazla ihtiyaç duyarlar.
Antibiyotik tedavisinde vitamin kullanımı gerekebilir
Gerekmedikçe vitamin kullanmak vücuda yarar yerine zarar getirecektir. Vitaminlerin bilinçli ve doğru kullanılması şarttır. Örneğin antibiyotik tedavisinde bağırsaktaki yararlı bakteriler de etkilenir. Buna bağlı olarak pamukçuk gibi mantar hastalıkları, ishal, hazımsızlık ve gaz şikayetleri ortaya çıkar. Bu nedenle antibiyotik tedavisinde özellikle B kompleks vitamini almak yararlıdır.
Soğuk havalara ek olarak domuz gribi salgınının da hayatımızın tam ortasına bir kabus gibi gelip çökmesi doğal beslenmeye, vücut dengemizi koruma ihtiyacına ve de vitaminlere olan talebi artırdı. Oysa eczanelerden peynir ekmekcesine satın alınıp gelişigüzel kullanılan ya da internet sitelerinden sipariş edilen vitaminler yarardan çok zarar getirebiliyor. Vitaminlerin kesinlikle doktor kontrolünde ve dozunda tüketilmesi gerekiyor. Memorial Ataşehir Tıp Merkezi Dahiliye Bölümü’nden Prof. Dr. Birsel Kavaklı, vitamin kullanımında dikkat edilmesi gereken noktalar hakkında bilgi verdi.
Sağlığın anahtarı: Vita+ amine= vitamin
Vitaminler, birçok fizyolojik olayda anahtar rol üstlenen moleküllerdir. Vitaminler insan vücudu tarafından sentezlenemedikleri için besinlerden sağlanması gerekmektedir. Vitaminlerin isimleri latincede hayat anlamına gelen ‘vita' ve nitrojen içeren anlamına gelen ‘amine' kelimelerinin kombinasyonundan türetilmiştir. Aslında günümüzde bilinen bütün vitaminler nitrojen içermez fakat ilk bulunan vitaminler içerdiği için isim bu şekilde kalmıştır.
Sağlıklı bireylerde gıdalara ek olarak vitamin almaya gerek yoktur. Ancak vitamin ihtiyacını artıracak durumlar veya eksikliğinin saptandığı olgularda vitamin verilmesi gerekir.
Bilinçsiz vitamin kullanımı karaciğer bozukluğundan böbrek rahatsızlıklarına kadar pek çok hastalığa neden olabilir
Vitaminin doktor kontrolünde kullanılması gerekir. Kişinin kafasına göre ya da eş dost tavsiyesi ile vitamin alması kesinlikle yalnıştır. Mutlaka doktor önerisiyle alınmalıdır. Bilinçsizce tüketilen A vitamini karaciğer bozukluğuna, fazla C vitamini böbrek taşına ve mide rahatsızlıklarına, D vitamini intoksikasyona sebep olabilir.
Çocuğa D, sigara içene C, Vejetaryene B12 vitamini

Büyüme ve gelişme çağında, hamilelikte, ileri yaşlarda, kronik hastalığı olanlarda, alkolizmde eksikliği saptanan vitaminler kullanılmalıdır. Gerekli olan vitamin miktarı genellikle tavsiye edilen günlük miktar RDA olarak tanımlanmaktadır. Bu değerler ürünlerin etiket bilgilerinde yer almaktadır. Ama yine de ihtiyaç duyulan miktar kişiden kişiye farklılık gösterebilmektedir. Örneğin belirli hastalıklarda kişiye daha yüksek oranda vitamin tavsiye edilir; ayrıca ilaçlar vitaminlerin aktivitelerini engelleyebilmektedir. Belirli grupların özel vitaminlere daha fazla ihtiyacı vardır. Örneğin çocuklar (D vitamini), hamile bayanlar (folik asit), yaşlılar (D vitamini), sigara içenler (C vitamini), çok alkol tüketenler (B1 vitamini) veya vejeteryanlar (B12 vitamini) belirli vitaminlere daha fazla ihtiyaç duyarlar.
Antibiyotik tedavisinde vitamin kullanımı gerekebilir
Gerekmedikçe vitamin kullanmak vücuda yarar yerine zarar getirecektir. Vitaminlerin bilinçli ve doğru kullanılması şarttır. Örneğin antibiyotik tedavisinde bağırsaktaki yararlı bakteriler de etkilenir. Buna bağlı olarak pamukçuk gibi mantar hastalıkları, ishal, hazımsızlık ve gaz şikayetleri ortaya çıkar. Bu nedenle antibiyotik tedavisinde özellikle B kompleks vitamini almak yararlıdır.
Tüp Bebek Tedavisinde Kullanılan İlaçlardan Korkmayın
Üremeye yardımcı tekniklerle çocuk sahibi olmak isteyen anne adaylarının en büyük korkusu, tüp bebek tedavisi sırasında kullanılan ilaçların yan etkisi olup olmadığıdır. Biz hekimlere sorulan soruların başında gelir. Bu yüzden bu konuya açıklık getirmekte fayda var!
Tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçlar, gelişen teknoloji ile birlikte, artık daha saf, içerdiği doz miktarı daha kesin ve uygulanması daha kolay olarak üretilmektedir. Bu da günümüzde tedaviyi daha güvenilir, yan etkileri daha az ve hastanın ilaçlarını kendisi uygulayabilmesi nedeniyle daha kolay hale getirmiştir. Tabii ki, her ilaç ve tedavide olduğu gibi tüp bebek ilaçlarının da birtakım yan etkileri bulunmaktadır. Bunlar çoğunlukla kısa sürede kendiliğinden düzelen, geçici etkilerdir. Sağlığı tehdit edebilecek durumlarla nadiren karşılaşırız. Bu ilaçlar, çok sık olmasa da uygulama (enjeksiyon-iğne) bölgesinde hafif tahrişe yol açabilirler. Ayrıca nadiren rastlanmakla ve çok ciddi derecelerde olmamakla birlikte; baş ağrısı, göğüslerde hassasiyet, sıcak basması, yorgunluk, duygusal hassasiyet görülebilir.
Tüp bebek tedavisindeki anne adaylarının endişelerinden biri de tedavinin kilo aldıracağıdır. Kısa süre için; iştah değişikliği, vücutta su tutulumu ve ödeme bağlı birkaç kilo ağırlık artışı olabilir. Ancak bu durum geçicidir ve gıda alımında aşırıya kaçılmadıkça uzun vadede kalıcı kilo artışı olmaz.
Yine sık karşılaştığımız sorulardan biri; tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçların kanser yapması ya da erken menopoza yol açması ile ilgili olandır. Bu konuda pek çok ve geniş ölçekli araştırma yapılmış olup, bu tedaviler ile yumurtalık ve meme kanserleri arasında direkt bir ilişki gösterilmemiştir. Hiç doğum yapmamış infertil kadınlarda-hiç tedavi görmeseler dahi- yumurtalık kanseri riskinin artmış olduğu bilinmektedir. Ayrıca bu tedavinin yumurtalıklardaki yumurtaları tüketip hastayı erken menopoza sokması gibi bir durum kesinlikle söz konusu değildir.
Yumurta geliştirici tedavide kullanılan ilaçlar; yumurtalıkların aşırı büyümesi, karın şişliği, bulantı, kusma ile seyreden bir tabloya yol açabilirler. OHSS (yumurtalıkların aşırı uyarılması sendromu) adı verilen bu durum hafif, orta ve şiddetli olmak üzere üç seviyede karşımıza çıkabilir. En sık hafif form ile karşılaşırız. Yumurtalıklar büyümüştür, karında hafif rahatsızlık hissedilir. İstirahat ve gerekirse ağrı kesiciler ile birkaç günde düzelir. Orta dereceli OHSS’de bu belirtilere bulantı-kusma da eklenir, karın şişliği daha fazladır. Bu durum da yakın takip ve hasta konforunu düzeltici tedavilerle kısa sürede gerileyecektir. Şiddetli OHSS, karın boşluğunda sıvı birikiminin ve nefes darlığının da eşlik ettiği, hastanın genel durumunu bozan bir tablodur. Yüzde 1 civarında hastada görülür ve hastaneye yatmayı gerektirebilir. Belirtiler genellikle yumurta toplama işleminden 4-5 gün sonra başlar. Hafif ve orta dereceli OHSS günler içinde kendiliğinden iyileşir. Eğer embriyo transferi yapılmış ve gebelik oluşmuşsa bu düzelme gecikir, bazen birkaç hafta sürebilir. OHSS’den kaçınmak için en önemli faktör, tedavi sırasında yakın takiptir. Eğer hastanın ilaçlara yanıtı çok fazla olmuş ve estradiol hormon seviyesi çok artmışsa, ilaç vermeden geçirilecek günler ile bu seviyenin düşmesi beklenir. Gebelik oluşması bu durumu ağırlaştırabileceğinden, embriyoların transfer edilmeyip dondurularak saklanması riskli hastalarda tercih ettiğimiz bir yoldur. Hastanın yumurtalıkları eski durumuna döndükten sonra, dondurulmuş embriyolar çözdürülerek transfer yapılır. Böylece hasta şiddetli OHSS’den korunmuş olur ve gebelik şansı da bu durumdan olumsuz etkilenmez.
Tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçlar, gelişen teknoloji ile birlikte, artık daha saf, içerdiği doz miktarı daha kesin ve uygulanması daha kolay olarak üretilmektedir. Bu da günümüzde tedaviyi daha güvenilir, yan etkileri daha az ve hastanın ilaçlarını kendisi uygulayabilmesi nedeniyle daha kolay hale getirmiştir. Tabii ki, her ilaç ve tedavide olduğu gibi tüp bebek ilaçlarının da birtakım yan etkileri bulunmaktadır. Bunlar çoğunlukla kısa sürede kendiliğinden düzelen, geçici etkilerdir. Sağlığı tehdit edebilecek durumlarla nadiren karşılaşırız. Bu ilaçlar, çok sık olmasa da uygulama (enjeksiyon-iğne) bölgesinde hafif tahrişe yol açabilirler. Ayrıca nadiren rastlanmakla ve çok ciddi derecelerde olmamakla birlikte; baş ağrısı, göğüslerde hassasiyet, sıcak basması, yorgunluk, duygusal hassasiyet görülebilir.
Tüp bebek tedavisindeki anne adaylarının endişelerinden biri de tedavinin kilo aldıracağıdır. Kısa süre için; iştah değişikliği, vücutta su tutulumu ve ödeme bağlı birkaç kilo ağırlık artışı olabilir. Ancak bu durum geçicidir ve gıda alımında aşırıya kaçılmadıkça uzun vadede kalıcı kilo artışı olmaz.
Yine sık karşılaştığımız sorulardan biri; tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçların kanser yapması ya da erken menopoza yol açması ile ilgili olandır. Bu konuda pek çok ve geniş ölçekli araştırma yapılmış olup, bu tedaviler ile yumurtalık ve meme kanserleri arasında direkt bir ilişki gösterilmemiştir. Hiç doğum yapmamış infertil kadınlarda-hiç tedavi görmeseler dahi- yumurtalık kanseri riskinin artmış olduğu bilinmektedir. Ayrıca bu tedavinin yumurtalıklardaki yumurtaları tüketip hastayı erken menopoza sokması gibi bir durum kesinlikle söz konusu değildir.
Yumurta geliştirici tedavide kullanılan ilaçlar; yumurtalıkların aşırı büyümesi, karın şişliği, bulantı, kusma ile seyreden bir tabloya yol açabilirler. OHSS (yumurtalıkların aşırı uyarılması sendromu) adı verilen bu durum hafif, orta ve şiddetli olmak üzere üç seviyede karşımıza çıkabilir. En sık hafif form ile karşılaşırız. Yumurtalıklar büyümüştür, karında hafif rahatsızlık hissedilir. İstirahat ve gerekirse ağrı kesiciler ile birkaç günde düzelir. Orta dereceli OHSS’de bu belirtilere bulantı-kusma da eklenir, karın şişliği daha fazladır. Bu durum da yakın takip ve hasta konforunu düzeltici tedavilerle kısa sürede gerileyecektir. Şiddetli OHSS, karın boşluğunda sıvı birikiminin ve nefes darlığının da eşlik ettiği, hastanın genel durumunu bozan bir tablodur. Yüzde 1 civarında hastada görülür ve hastaneye yatmayı gerektirebilir. Belirtiler genellikle yumurta toplama işleminden 4-5 gün sonra başlar. Hafif ve orta dereceli OHSS günler içinde kendiliğinden iyileşir. Eğer embriyo transferi yapılmış ve gebelik oluşmuşsa bu düzelme gecikir, bazen birkaç hafta sürebilir. OHSS’den kaçınmak için en önemli faktör, tedavi sırasında yakın takiptir. Eğer hastanın ilaçlara yanıtı çok fazla olmuş ve estradiol hormon seviyesi çok artmışsa, ilaç vermeden geçirilecek günler ile bu seviyenin düşmesi beklenir. Gebelik oluşması bu durumu ağırlaştırabileceğinden, embriyoların transfer edilmeyip dondurularak saklanması riskli hastalarda tercih ettiğimiz bir yoldur. Hastanın yumurtalıkları eski durumuna döndükten sonra, dondurulmuş embriyolar çözdürülerek transfer yapılır. Böylece hasta şiddetli OHSS’den korunmuş olur ve gebelik şansı da bu durumdan olumsuz etkilenmez.
Tüp Bebek Tedavisi Hangi Seviyede Başlar
Halk arasında kısırlık kelimesi çiftler açısından rahatsız edici bir deyim olduğu için burada infertilite tanımlamasını daha çok kullanacağım. Birincil infertilite daha önce hiç gebe kalamamış kadınlar için kullanılırken, ikincil infertilite gebe kalmasına rağmen daha sonra infertilite şikâyeti olan kadınlar için kullanılmaktadır. Yaklaşık yüzde15 çift bu sorundan etkilenmektedir. Başka bir bakış açısıyla, ülkemizde tahminen 1 milyonun üstünde evli kadın infertilite problemi yaşamaktadır. Toplumlarda infertilite sıklığı sabit kalmasına rağmen doktorlara başvuran hasta sayısı ve infertilite tedavisi gören kişi sayısı gittikçe artmaktadır. Buna paralel olarak infertilite üzerine yoğunlaşan klinik ve uzman doktor sayısı da artış göstermektedir. Birincil infertilite, ikincil infertiliteye göre daha sık izlenir. Ne yazık ki yaklaşık kadınların yüzde 4?ü hiçbir zaman çocuk sahibi olamayacağı gibi, yüzde 5 civarında kadınsa gebe kalabilmelerine rağmen hiçbir zaman canlı çocuk sahibi olamamaktadır. Hem psikolojik hem de ekonomik boyutları olan infertilite sorunu çiftleri çoğu zaman yıldırmaktadır.
Yumurtlama bozuklukları, rahim kanallarının veya genital organlarındaki hadiseler, erkeğe bağlı faktörler infertiliteye yol açan etkenler olarak sıralanabilir. Bunların dışında yapılan bütün incelemelere rağmen ne erkekte ne de kadında problem saptanabilen çiftlerde açıklanamamış infertilite sorunu da yaşanmaktadır. Yumurtlama bozukluğu (anovülasyon) infertilite sorunu yaşayan çiftlerin yüzde 20?sini etkiler, rahim kanalları veya genital organlardaki hadiseler ise yüzde 15 çifti etkilemektedir. Erkeğe bağlı faktörler yüzde 40 infertilite sorunu yaşatmaktadır. Az önce belirtildiği gibi, açıklanamamış infertiliteyse yüzde 10 çiftin sorunudur. Bütün bunların yanı sıra, yüzde 5 çiftte diğer faktörler veya her ikisinde birden problem bulunabilme ihtimali vardır. Gördüğünüz pasta dilimlerinde sorunlar işte böyle paylaştırılabilir.
YUMURTLAMA FONKSİYON BOZUKLUĞU (ANOVÜLASYON)
Anovülasyon, ilerlemiş anne yaşı, erken menopoz, polikistik over sendromu, böbrek üstü bezi hiperplazisi (aşırı büyümesi), hipotalamik bozukluklar (beyinde hormonları yöneten merkez), guatr problemleri veya hiperprolaktinemi (süt salgılama bozukluğu) gibi problemlerden kaynaklanabilmektedir. Bu gruba giren kadınlar hormon seviyelerine göre üç kategori olarak sınıflandırılabilir. Bazılarında östrojen hormonu düşüktür, çünkü yumurtalıkları sentezlememektedir (hipoöstrojenik hipogonadizm). Bu hastalarda östrojen seviyeleri menopoz döneminde gibidir. Daha çok aşırı kilo kaybeden (anoreksiya nevroza) gibi psikolojik problemleri olanlarda, aşırı sportif faaliyette bulunan örneğin atletlerde veya Kalmann sendromu gibi nadir gözüken işitme kaybıyla giden kadınlarda bu rahatsızlık görülür. İkinci grup, polikistik over sendromudur. Bu kategoride östrojen seviyeleri normaldir, fakat beyinde salgılanan FSH ve LH adlı hormonlarda dengesizlik vardır. Üçüncü gruptaysa yine östrojen seviyeleri düşüktür, fakat beyinden salgılanan FSH ve LH hormonları çok yükselmiş ve menopoz seviyesine gelmiştir, bu kategorideki kadınlar erken menopoz olarak adlandırılmaktadır.
YAŞ VE İNFERTİLİTE
Yumurtalıklar embriyonel dönemde, yani cenin hayatında bile çalışmaya başlar. Hayatın ilk dört ayına geldiğinde yumurta sayısı en yüksek seviyeye çıkar ve yaklaşık 60 milyon adet yumurta gelişir. Ancak yaşın ilerlemesiyle beraber bu sayı azalmaya başlar, doğumda sadece 700 yüz bin adet kalır. Adölesan döneme gelindiğinde (buluğ çağı) geriye sadece 300 bin adedi kalır. Üretkenlik çağındaysa her adet döneminde yaklaşık 1,000 yumurta tüketilmektedir. Unutmamak gerekir ki bu 1,000 adetten sadece bir tanesi büyümekte ve yumurtalanmaktadır (ovülasyon). Ayrıca bu tüketilen yumurta sayısı gebelik veya yumurtlayamama dönemlerinde de değişmemektedir. Yukarıdaki hesaplamaları yapacak olursak menopoza dönemine yaklaşmış olan kadınlardaki azalmış yumurta sayısı açığa çıkacaktır.
ERKEN MENOPOZ (PREMATÜR OVERYAN YETMEZLİK)
Erken menopoz 35 yaşın altında adet göremeyen kadınlar için kullanılmaktadır. Bu kadınlarda FSH ve LH seviyeleri yükselmiştir. Bunun sebepleri arasında radyasyon tedavisi, kemoterapi veya geçirilen ameliyatları sayabiliriz. Bazı durumlarda genetik, yani kromozomal bozukluk kaynaklı bir durumla da karşılaşılabilir (Turner sendromu gibi). Bunların dışında bağışıklık sistemini ilgilendiren otoimmün hastalıklarda, hipotirodi (guatr bezinin az çalışması), myasteni gravis ve matbolik hastalılarda (galaktozemi) erken menopoz izlenebilmektedir. Çok zaman sebebini orataya koyamadığımız durumlarla da karşılaşmaktayız.
POLİKİSTİK OVER SENDROMU
Aşırı kilo alımı, kıllanma ve adet düzensizliğiyle beraber giden yumurtlama bozukluğuna yol açan bir durumdur. Anovülasyonun en sık görülen sebebidir. Neredeyse üretkenlik çağındaki kadınların yüzde 5?ini etkiler. Kıllanmada artış olduğu gibi insulin direnci gelişmekte ve bazı hastalarda infertilite problemi yaşanmaktadır. Bu rahatsızlık sadece infertiliteye yol açmaz, başka sağlık problemlerinin gelişmesine de ön ayak olur. Bu grup hastalarda şişmanlığa (obezite) bağlı kalp ve damar rahatsızlıkları, diyabet ve rahim kanseri sıklığında artış olmaktadır. Kanda yağ oranları artış gösterir ve yüksek tansiyon geliştirme ihtimali artar. Bu hastalığı tanımlamak sadece infertilite açısından değil, genel sağlık problemlerini önlemek veya tedavi etmek açısından da önemli olmaktadır. Polikistik Over Sendromu olan kadınlarda erkek tipi kıllanma, düzensiz adet görme, sivilcelerde artış (akne), bazen saç kıllarının azalması, infertilite ve şişmanlık bir arada olabilmektedir. Bu kadınların özgeçmişlerine baktığımızda erken buluğa eriştikleri ve çocukluk çağında şişmanlık problemleri olduğunu görebiliriz.
GUATR (TİROİD BEZİ BOZUKLUĞU)
Tiroid bezinin hem az hem de çok çalışması infertiliteye neden olabilmektedir. Genellikle bu hastalarda normal adet düzeni varken daha sonra düzensizlik başlar. Adet düzensizliğinin sebebi, androjen ve östrojen hormonlarının metabolizmalarının (vücuttan atılmalarının) bozulmasıdır. Çok ağır seviyede olmadığı sürece hipertiroidi (tiroid bezinin aşırı çalışması) infertiliteye çok sık yol açmaz. Hipotiroidide ise (tiroid bezinin az çalışması) östrojen yükselmelerine bağlı olarak yumurtlama bozukluğu görülmekte ve infertiliteye neden olmaktadır. Süt salgılama hormonu olan prolaktin artar ve göğüslerden süt ve benzer sıvılar gelebilir. Tiroid hormonunun dengeli salınabilmesi için uygun ilaçlar verilerek bu rahatsızlılar tedavi edilmektedir.
HİPERPROLAKTİNEMİ (SÜT HORMONUNUN FAZLA SALGILANMASI)
Prolaktin hormonu beynimizden yumurtlamayı sağlayan hormonların salgılandığı yerden üretilmekte ve salgılanmaktadır. Prolaktin hormonu daha çok o bölgedeki ufak iyi huylu olan tümörler (adenom) nedeniyle fazla salgılanır ve komşuluğundaki diğer merkezlerde etkileşerek yumurtlamanın olmasını engelleyebilir. Çok yüksek seviyede prolaktini olan hastlara MR (beyin filmi) önerilmekte ve tümoral hadisenin olup olmadığı anlaşılmaktdır. Tümör kaynaklı olmayan hormon yükselmelerinin tedavisi basittir. Nadiren eğer adenom büyükse (makroadenom) ameliyat gerekmektedir.
RAHİM KANALLARINDA VEYA GENİTAL ORGANLARDA AKSAKLIKLAR
Genital organlarda iltihabi hadiseler batın içerisinde yapışıklıklara neden olduğu gibi rahim kanallarında da tıkanmalara yol açabilir. Pelvik enflamatuar hastalık (PEH) adı verilen bu durum üreme çağındaki her 1,000 kadından 20?sinde izlenmekte ve genital organlarda kalıcı hasarlara neden olmaktadır. Cinsel yolla bulaşan mikroplar en önemli etkenleridir. Özellikle klamidya enfeksiyonu veya halk arasında ?bel soğukluğu? olarak tanımlanan gonore enfeksiyonları bu hastalığın sorumlusu olarak bilinmektedir. Bu rahatsızlıklarda kanalların tıkanması veya fonksiyonlarını kaybetme riskleri artmaktadır. İnfertilite yanında dış gebelik olma ihtimali de bu tip enfeksiyon geçirmiş kişilerde fazlalaşmıştır. Rahim içi araç (RIA, spiral) kullanan kadınlarda PEH daha fazla görülmekte ve tekrarlayıcı nitelikte olmaktadır.
ENDOMETRİOZİS
Rahim içersinde bulunan kılıfın rahim dışında yerleşmesi ve büyümesiyle karakterize olan bir rahatsızlıktır. Endometriozis yumurtalıklardan başka leğen kemiğinin (pelvis) derin kısımlarına doğru yayılabileceği gibi kan yoluyla uzak bölgelere de gidebilir (örneğin beyin, akciğer). Karın içersinde yapışıklığa neden olacağı gibi rahim kanallarında tıkanmaya veya fonksiyon bozukluğuna da neden olabilir. Infertilite sorunu yaşayan kadınlarda daha sık izlenmektedir. Sancılı adet görme, büyük tuvalete giderken ağrı hissetme, cinsel ilişkinin ağrılı olması endometriozisin bulgularıdır. Endometriozisin hangi sebepten kaynaklandığı henüz aydınlanmamıştır.
HAYAT TARZINA BAĞLI FAKTÖRLER
Sigara dumanındaki etkenler ve nikotin, insan üremesi için tehlike oluşturmaktadır. Hayvanlarda yapılan çalışmalarda üreme potansiyellerinin azaldığı saptanmıştır. Yoğun sigara içen kadınlarda dolaşımdaki östrojen miktarının azaldığı gözlenmiş ve erken menopoza girme olasılığı artmıştır. Sigaranın direkt yumurtalarda azalma yaptığı bilinmektedir. Düşük doğum ağırlıklı bebek dünyaya getirmek veya erken dönemde bebek kayıpları sigara içen kadınlarda daha sıktır. Sigara tiryakisi erkeklerde de sperm sayılarında azalma olduğu ispatlanmıştır. Sosyal nedenler için arada bir alkol tüketiminin üreme üzerine etkisi olmadığı bilinmekle beraber ağır tüketicilerde infertilite sorunlarına daha çok rastlanılmaktadır. Bunun dışında anne karnındaki bebek alkolden etkilenmekte ve ciddi hasarlar doğmaktadır. Kahve tiryakiliğinin özellikle günde dört fincandan fazla tüketenlerde bir yıl içersinde gebe kalma ihtimalinin hiç tüketmeyenlere göre daha az olduğu gösterilmiştir. Uyuşturucu madde kullanan kişilerde yumurtlama bozuklukları daha fazla izlenmektedir. Buradaki sebep, santral sinir sisteminin uyuşturucu maddeden etkilenmesi ve hormonların düzensiz salgılanmasıdır.
Birçok hayat tarzı, örneğin yoğun stres altında bulunma, aşırı spor aktivitesi ve ağır perhiz gibi, beyindeki hormon salgılama merkezlerini etkileyerek yumurtlama fonksiyon bozukluğuna yol açabilir. Vücudumuzda yumurtlama fonksiyonu için gerekli oranda yağ kitlesi bulunması gerekmektedir. Eğer bu kritik seviyenin altına inilirse anovülasyon denen yumurtlamada bozuklular meydana gelir. Özellikle atletlerde izlenen bu durum kadınların adet görememesiyle sonuçlanmaktadır.
ERKEK FAKTÖRÜ
İnfertilite kliniklerine başvuran çiftlerin yüzde 40?ında erkeğe bağlı sorunlar ortaya çıkmaktadır. Hayat tarzı (alkol, sigara içimi, sıkı pantolon giyme alışkanlığı), cinsel fonksiyon bozukluğu, retrograd ejakülasyon (meninin idrar torbasına boşalması), enfeksiyon, tümoral hadiseler, varikosel, hormonal bozukluları, geçirilmiş ameliyatlar (kasık fıtığı) gibi etkenler erkeklerde infertiliteye neden olabilir. Özellikle omurga travması (kaza sonucu) sinir harabiyeti olan erkeklerde ejakülasyon (boşalma) problemleri olabilir. Ayrıca, çeşitli ilaçlar ejakülasyon problemine yol açabildiği gibi kemoterapi uygulanan erkeklerde testislerde (yumurtalıklarda) sperm yapımı azalabilir.
AÇIKLANAMAMIŞ İNFERTİLİTE
Eğer infertilite şikâyetiyle başvuran çiftin bütün tetkikleri yapılmış ve bir anormallik izlenmemişse bu çifte açıklanamamış infertilite tanısı konur. Yaklaşık bu şikâyetle başvuran çiftlerin yüzde 10?unda görülmektedir. Doktorlar açısından bu tanıyı hastalar anlatabilmek oldukça zor bir durumdur, çünkü problemin nereden kaynaklandığı açıklığa kavuşamamıştır.
Buraya kadar kısaca özetlemeye çalıştığım nedenlerle ilgili detaylar diğer bölümlerde var. Bazen tekrara düşsem de biliyorum ki bu kitabı en başından sonuna kadar okumak da pek kolay değil. Tembelliklere arada göz yummak gerekir.
İNFERTİL ÇİFTİN İLK DEĞERLENDİRİLMESİ
1) Hasta eğitimi: Hastaların bilinçlendirilmesi tedavinin en önemli aşamasıdır. Bundan dolayı hastalara üreme fizyolojisi hakkında yeterli bilgilendirme yapmak, cinsel ilişkinin doğru uygulanıp uygulanmadığı, gebe kalınacak periotların hangi dönemler olabileceği gibi bilgilendirmeler yararlı olmaktadır. Çiftlerin unutmaması gereken diğer önemli noktaysa her şey yolunda olsa bile her adet döneminde sadece yüzde 25 ihtimalle gebe kalınabileceği, bu yüzden acele etmenin, strese girmenin faydalı olmayacağıdır. Çocuk sahibi olmayı planlayan kadınların en az iki ay öncesinden folik asit kullanmaları önerilmelidir.
2) Progesteron seviyesi: Adet döneminin ikinci yarısının ortalarına doğru kanda bakılacak progesteron hormon seviyesi yumurtlamanın (ovülasyon) olup olmadığı hakkında bilgi vermektedir.
3) Endometriyal biopsi: Rahim içi kılıfının düzgün gelişip gelişmediğini anlamak amacıyla yapılan bir testtir. Gelişen ultrason teknolojisiyle beraber artık eskisi kadar başvurulmamaktadır.
4) Ultrasonla değerlendirme: Ultrasonla rahim boyutları, yumurtalıkların boyutları anlaşılabilir. Rahimdeki şekil bozukluğu, myomların varlığı ve rahim içi kılıfın kalınlığı değerlendirilmiş olur. Yumurtalıklardaki kistler saptanabilir. Normalde ovülasyon öncesi yumurtanın boyutu 18 ile 20 mm arasında olur ve ultrasonla gelişen yumurta belirlenmiş olur.
5) Sperm analizi (spermiogram): İnfertiliteye yol açan faktörlerin yüzde 40?ı erkeğe bağlı olduğu için yapılması zorunlu olan bir testtir. En az iki günlük cinsel perhizden sonra mastürbasyon sonrası alınan örnekte meninin hacmi, kıvamı incelenir. Sperm sayısı, hareketliliği, şekil bozukluğu (morfoloji) infertiliteye neden olan üç saç ayağı gibi düşünülmelidir. Bunlardan herhangi birinde olan aksaklık çiftlerin gebe kalma şansını azaltmaktadır. Ayrıca, menide bulunan beyaz küre varlığı enfeksiyon olup olmadığını göstermektedir.
6) Histerosalpingografi: Rahim kanallarındaki tıkanıklık veya aşırı genişleme (hidrosalpenks) infertilitenin önemli etkenlerindendir. Histerosalpingografi (HSG) adet döneminin bitiminde uygulanır. Kanalların yapısı dışında rahim iç duvarında olan yer kaplayan myom veya polip gibi oluşumlarında varlığını gösterebilir. HSG sonrası spontan gebeliklerde artış olduğunu bildiren çalışmalarda mevcuttur.
7) Laparoskopi: HSG?de saptanan patolojilerin aydınlanması veya karın içi bir problem düşünüldüğü zaman (yapışıklık, endometriozis) uygulanmaktadır.
Yumurtlama bozuklukları, rahim kanallarının veya genital organlarındaki hadiseler, erkeğe bağlı faktörler infertiliteye yol açan etkenler olarak sıralanabilir. Bunların dışında yapılan bütün incelemelere rağmen ne erkekte ne de kadında problem saptanabilen çiftlerde açıklanamamış infertilite sorunu da yaşanmaktadır. Yumurtlama bozukluğu (anovülasyon) infertilite sorunu yaşayan çiftlerin yüzde 20?sini etkiler, rahim kanalları veya genital organlardaki hadiseler ise yüzde 15 çifti etkilemektedir. Erkeğe bağlı faktörler yüzde 40 infertilite sorunu yaşatmaktadır. Az önce belirtildiği gibi, açıklanamamış infertiliteyse yüzde 10 çiftin sorunudur. Bütün bunların yanı sıra, yüzde 5 çiftte diğer faktörler veya her ikisinde birden problem bulunabilme ihtimali vardır. Gördüğünüz pasta dilimlerinde sorunlar işte böyle paylaştırılabilir.
YUMURTLAMA FONKSİYON BOZUKLUĞU (ANOVÜLASYON)
Anovülasyon, ilerlemiş anne yaşı, erken menopoz, polikistik over sendromu, böbrek üstü bezi hiperplazisi (aşırı büyümesi), hipotalamik bozukluklar (beyinde hormonları yöneten merkez), guatr problemleri veya hiperprolaktinemi (süt salgılama bozukluğu) gibi problemlerden kaynaklanabilmektedir. Bu gruba giren kadınlar hormon seviyelerine göre üç kategori olarak sınıflandırılabilir. Bazılarında östrojen hormonu düşüktür, çünkü yumurtalıkları sentezlememektedir (hipoöstrojenik hipogonadizm). Bu hastalarda östrojen seviyeleri menopoz döneminde gibidir. Daha çok aşırı kilo kaybeden (anoreksiya nevroza) gibi psikolojik problemleri olanlarda, aşırı sportif faaliyette bulunan örneğin atletlerde veya Kalmann sendromu gibi nadir gözüken işitme kaybıyla giden kadınlarda bu rahatsızlık görülür. İkinci grup, polikistik over sendromudur. Bu kategoride östrojen seviyeleri normaldir, fakat beyinde salgılanan FSH ve LH adlı hormonlarda dengesizlik vardır. Üçüncü gruptaysa yine östrojen seviyeleri düşüktür, fakat beyinden salgılanan FSH ve LH hormonları çok yükselmiş ve menopoz seviyesine gelmiştir, bu kategorideki kadınlar erken menopoz olarak adlandırılmaktadır.
YAŞ VE İNFERTİLİTE
Yumurtalıklar embriyonel dönemde, yani cenin hayatında bile çalışmaya başlar. Hayatın ilk dört ayına geldiğinde yumurta sayısı en yüksek seviyeye çıkar ve yaklaşık 60 milyon adet yumurta gelişir. Ancak yaşın ilerlemesiyle beraber bu sayı azalmaya başlar, doğumda sadece 700 yüz bin adet kalır. Adölesan döneme gelindiğinde (buluğ çağı) geriye sadece 300 bin adedi kalır. Üretkenlik çağındaysa her adet döneminde yaklaşık 1,000 yumurta tüketilmektedir. Unutmamak gerekir ki bu 1,000 adetten sadece bir tanesi büyümekte ve yumurtalanmaktadır (ovülasyon). Ayrıca bu tüketilen yumurta sayısı gebelik veya yumurtlayamama dönemlerinde de değişmemektedir. Yukarıdaki hesaplamaları yapacak olursak menopoza dönemine yaklaşmış olan kadınlardaki azalmış yumurta sayısı açığa çıkacaktır.
ERKEN MENOPOZ (PREMATÜR OVERYAN YETMEZLİK)
Erken menopoz 35 yaşın altında adet göremeyen kadınlar için kullanılmaktadır. Bu kadınlarda FSH ve LH seviyeleri yükselmiştir. Bunun sebepleri arasında radyasyon tedavisi, kemoterapi veya geçirilen ameliyatları sayabiliriz. Bazı durumlarda genetik, yani kromozomal bozukluk kaynaklı bir durumla da karşılaşılabilir (Turner sendromu gibi). Bunların dışında bağışıklık sistemini ilgilendiren otoimmün hastalıklarda, hipotirodi (guatr bezinin az çalışması), myasteni gravis ve matbolik hastalılarda (galaktozemi) erken menopoz izlenebilmektedir. Çok zaman sebebini orataya koyamadığımız durumlarla da karşılaşmaktayız.
POLİKİSTİK OVER SENDROMU
Aşırı kilo alımı, kıllanma ve adet düzensizliğiyle beraber giden yumurtlama bozukluğuna yol açan bir durumdur. Anovülasyonun en sık görülen sebebidir. Neredeyse üretkenlik çağındaki kadınların yüzde 5?ini etkiler. Kıllanmada artış olduğu gibi insulin direnci gelişmekte ve bazı hastalarda infertilite problemi yaşanmaktadır. Bu rahatsızlık sadece infertiliteye yol açmaz, başka sağlık problemlerinin gelişmesine de ön ayak olur. Bu grup hastalarda şişmanlığa (obezite) bağlı kalp ve damar rahatsızlıkları, diyabet ve rahim kanseri sıklığında artış olmaktadır. Kanda yağ oranları artış gösterir ve yüksek tansiyon geliştirme ihtimali artar. Bu hastalığı tanımlamak sadece infertilite açısından değil, genel sağlık problemlerini önlemek veya tedavi etmek açısından da önemli olmaktadır. Polikistik Over Sendromu olan kadınlarda erkek tipi kıllanma, düzensiz adet görme, sivilcelerde artış (akne), bazen saç kıllarının azalması, infertilite ve şişmanlık bir arada olabilmektedir. Bu kadınların özgeçmişlerine baktığımızda erken buluğa eriştikleri ve çocukluk çağında şişmanlık problemleri olduğunu görebiliriz.
GUATR (TİROİD BEZİ BOZUKLUĞU)
Tiroid bezinin hem az hem de çok çalışması infertiliteye neden olabilmektedir. Genellikle bu hastalarda normal adet düzeni varken daha sonra düzensizlik başlar. Adet düzensizliğinin sebebi, androjen ve östrojen hormonlarının metabolizmalarının (vücuttan atılmalarının) bozulmasıdır. Çok ağır seviyede olmadığı sürece hipertiroidi (tiroid bezinin aşırı çalışması) infertiliteye çok sık yol açmaz. Hipotiroidide ise (tiroid bezinin az çalışması) östrojen yükselmelerine bağlı olarak yumurtlama bozukluğu görülmekte ve infertiliteye neden olmaktadır. Süt salgılama hormonu olan prolaktin artar ve göğüslerden süt ve benzer sıvılar gelebilir. Tiroid hormonunun dengeli salınabilmesi için uygun ilaçlar verilerek bu rahatsızlılar tedavi edilmektedir.
HİPERPROLAKTİNEMİ (SÜT HORMONUNUN FAZLA SALGILANMASI)
Prolaktin hormonu beynimizden yumurtlamayı sağlayan hormonların salgılandığı yerden üretilmekte ve salgılanmaktadır. Prolaktin hormonu daha çok o bölgedeki ufak iyi huylu olan tümörler (adenom) nedeniyle fazla salgılanır ve komşuluğundaki diğer merkezlerde etkileşerek yumurtlamanın olmasını engelleyebilir. Çok yüksek seviyede prolaktini olan hastlara MR (beyin filmi) önerilmekte ve tümoral hadisenin olup olmadığı anlaşılmaktdır. Tümör kaynaklı olmayan hormon yükselmelerinin tedavisi basittir. Nadiren eğer adenom büyükse (makroadenom) ameliyat gerekmektedir.
RAHİM KANALLARINDA VEYA GENİTAL ORGANLARDA AKSAKLIKLAR
Genital organlarda iltihabi hadiseler batın içerisinde yapışıklıklara neden olduğu gibi rahim kanallarında da tıkanmalara yol açabilir. Pelvik enflamatuar hastalık (PEH) adı verilen bu durum üreme çağındaki her 1,000 kadından 20?sinde izlenmekte ve genital organlarda kalıcı hasarlara neden olmaktadır. Cinsel yolla bulaşan mikroplar en önemli etkenleridir. Özellikle klamidya enfeksiyonu veya halk arasında ?bel soğukluğu? olarak tanımlanan gonore enfeksiyonları bu hastalığın sorumlusu olarak bilinmektedir. Bu rahatsızlıklarda kanalların tıkanması veya fonksiyonlarını kaybetme riskleri artmaktadır. İnfertilite yanında dış gebelik olma ihtimali de bu tip enfeksiyon geçirmiş kişilerde fazlalaşmıştır. Rahim içi araç (RIA, spiral) kullanan kadınlarda PEH daha fazla görülmekte ve tekrarlayıcı nitelikte olmaktadır.
ENDOMETRİOZİS
Rahim içersinde bulunan kılıfın rahim dışında yerleşmesi ve büyümesiyle karakterize olan bir rahatsızlıktır. Endometriozis yumurtalıklardan başka leğen kemiğinin (pelvis) derin kısımlarına doğru yayılabileceği gibi kan yoluyla uzak bölgelere de gidebilir (örneğin beyin, akciğer). Karın içersinde yapışıklığa neden olacağı gibi rahim kanallarında tıkanmaya veya fonksiyon bozukluğuna da neden olabilir. Infertilite sorunu yaşayan kadınlarda daha sık izlenmektedir. Sancılı adet görme, büyük tuvalete giderken ağrı hissetme, cinsel ilişkinin ağrılı olması endometriozisin bulgularıdır. Endometriozisin hangi sebepten kaynaklandığı henüz aydınlanmamıştır.
HAYAT TARZINA BAĞLI FAKTÖRLER
Sigara dumanındaki etkenler ve nikotin, insan üremesi için tehlike oluşturmaktadır. Hayvanlarda yapılan çalışmalarda üreme potansiyellerinin azaldığı saptanmıştır. Yoğun sigara içen kadınlarda dolaşımdaki östrojen miktarının azaldığı gözlenmiş ve erken menopoza girme olasılığı artmıştır. Sigaranın direkt yumurtalarda azalma yaptığı bilinmektedir. Düşük doğum ağırlıklı bebek dünyaya getirmek veya erken dönemde bebek kayıpları sigara içen kadınlarda daha sıktır. Sigara tiryakisi erkeklerde de sperm sayılarında azalma olduğu ispatlanmıştır. Sosyal nedenler için arada bir alkol tüketiminin üreme üzerine etkisi olmadığı bilinmekle beraber ağır tüketicilerde infertilite sorunlarına daha çok rastlanılmaktadır. Bunun dışında anne karnındaki bebek alkolden etkilenmekte ve ciddi hasarlar doğmaktadır. Kahve tiryakiliğinin özellikle günde dört fincandan fazla tüketenlerde bir yıl içersinde gebe kalma ihtimalinin hiç tüketmeyenlere göre daha az olduğu gösterilmiştir. Uyuşturucu madde kullanan kişilerde yumurtlama bozuklukları daha fazla izlenmektedir. Buradaki sebep, santral sinir sisteminin uyuşturucu maddeden etkilenmesi ve hormonların düzensiz salgılanmasıdır.
Birçok hayat tarzı, örneğin yoğun stres altında bulunma, aşırı spor aktivitesi ve ağır perhiz gibi, beyindeki hormon salgılama merkezlerini etkileyerek yumurtlama fonksiyon bozukluğuna yol açabilir. Vücudumuzda yumurtlama fonksiyonu için gerekli oranda yağ kitlesi bulunması gerekmektedir. Eğer bu kritik seviyenin altına inilirse anovülasyon denen yumurtlamada bozuklular meydana gelir. Özellikle atletlerde izlenen bu durum kadınların adet görememesiyle sonuçlanmaktadır.
ERKEK FAKTÖRÜ
İnfertilite kliniklerine başvuran çiftlerin yüzde 40?ında erkeğe bağlı sorunlar ortaya çıkmaktadır. Hayat tarzı (alkol, sigara içimi, sıkı pantolon giyme alışkanlığı), cinsel fonksiyon bozukluğu, retrograd ejakülasyon (meninin idrar torbasına boşalması), enfeksiyon, tümoral hadiseler, varikosel, hormonal bozukluları, geçirilmiş ameliyatlar (kasık fıtığı) gibi etkenler erkeklerde infertiliteye neden olabilir. Özellikle omurga travması (kaza sonucu) sinir harabiyeti olan erkeklerde ejakülasyon (boşalma) problemleri olabilir. Ayrıca, çeşitli ilaçlar ejakülasyon problemine yol açabildiği gibi kemoterapi uygulanan erkeklerde testislerde (yumurtalıklarda) sperm yapımı azalabilir.
AÇIKLANAMAMIŞ İNFERTİLİTE
Eğer infertilite şikâyetiyle başvuran çiftin bütün tetkikleri yapılmış ve bir anormallik izlenmemişse bu çifte açıklanamamış infertilite tanısı konur. Yaklaşık bu şikâyetle başvuran çiftlerin yüzde 10?unda görülmektedir. Doktorlar açısından bu tanıyı hastalar anlatabilmek oldukça zor bir durumdur, çünkü problemin nereden kaynaklandığı açıklığa kavuşamamıştır.
Buraya kadar kısaca özetlemeye çalıştığım nedenlerle ilgili detaylar diğer bölümlerde var. Bazen tekrara düşsem de biliyorum ki bu kitabı en başından sonuna kadar okumak da pek kolay değil. Tembelliklere arada göz yummak gerekir.
İNFERTİL ÇİFTİN İLK DEĞERLENDİRİLMESİ
1) Hasta eğitimi: Hastaların bilinçlendirilmesi tedavinin en önemli aşamasıdır. Bundan dolayı hastalara üreme fizyolojisi hakkında yeterli bilgilendirme yapmak, cinsel ilişkinin doğru uygulanıp uygulanmadığı, gebe kalınacak periotların hangi dönemler olabileceği gibi bilgilendirmeler yararlı olmaktadır. Çiftlerin unutmaması gereken diğer önemli noktaysa her şey yolunda olsa bile her adet döneminde sadece yüzde 25 ihtimalle gebe kalınabileceği, bu yüzden acele etmenin, strese girmenin faydalı olmayacağıdır. Çocuk sahibi olmayı planlayan kadınların en az iki ay öncesinden folik asit kullanmaları önerilmelidir.
2) Progesteron seviyesi: Adet döneminin ikinci yarısının ortalarına doğru kanda bakılacak progesteron hormon seviyesi yumurtlamanın (ovülasyon) olup olmadığı hakkında bilgi vermektedir.
3) Endometriyal biopsi: Rahim içi kılıfının düzgün gelişip gelişmediğini anlamak amacıyla yapılan bir testtir. Gelişen ultrason teknolojisiyle beraber artık eskisi kadar başvurulmamaktadır.
4) Ultrasonla değerlendirme: Ultrasonla rahim boyutları, yumurtalıkların boyutları anlaşılabilir. Rahimdeki şekil bozukluğu, myomların varlığı ve rahim içi kılıfın kalınlığı değerlendirilmiş olur. Yumurtalıklardaki kistler saptanabilir. Normalde ovülasyon öncesi yumurtanın boyutu 18 ile 20 mm arasında olur ve ultrasonla gelişen yumurta belirlenmiş olur.
5) Sperm analizi (spermiogram): İnfertiliteye yol açan faktörlerin yüzde 40?ı erkeğe bağlı olduğu için yapılması zorunlu olan bir testtir. En az iki günlük cinsel perhizden sonra mastürbasyon sonrası alınan örnekte meninin hacmi, kıvamı incelenir. Sperm sayısı, hareketliliği, şekil bozukluğu (morfoloji) infertiliteye neden olan üç saç ayağı gibi düşünülmelidir. Bunlardan herhangi birinde olan aksaklık çiftlerin gebe kalma şansını azaltmaktadır. Ayrıca, menide bulunan beyaz küre varlığı enfeksiyon olup olmadığını göstermektedir.
6) Histerosalpingografi: Rahim kanallarındaki tıkanıklık veya aşırı genişleme (hidrosalpenks) infertilitenin önemli etkenlerindendir. Histerosalpingografi (HSG) adet döneminin bitiminde uygulanır. Kanalların yapısı dışında rahim iç duvarında olan yer kaplayan myom veya polip gibi oluşumlarında varlığını gösterebilir. HSG sonrası spontan gebeliklerde artış olduğunu bildiren çalışmalarda mevcuttur.
7) Laparoskopi: HSG?de saptanan patolojilerin aydınlanması veya karın içi bir problem düşünüldüğü zaman (yapışıklık, endometriozis) uygulanmaktadır.
Çocuklarda Psikoloğa Ne Zaman Başvurmalıyız.
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
çocuk sağlığı
/
Comments: (0)
Son yıllarda çocuk psikolojisi ebeveynler tarafından önemsenmeye başlasa da halen bir psikoloğa gitmek bir çok insan için, tabu olma özelliğini halen koruyor. Anne-babalar çocuklarını psikoloğa götürmek için defalarca düşünüyor, sorunları çözmek için çeşitli yöntemleri deniyor ve en son çare olarak bir psikoloğa başvuruyor. Psikoloğa gitmeye karar verene kadar sorun iyice ilerliyor, bu da çözüme ulaşmayı güçleştiriyor. Pek çok aile, ilkokuldan itibaren çocuklarının eğitimi için ciddi bir bütçe ayırıyor, oysa çocuklar için yapılacak yatırımın en büyüğü ilk 6 yılda yapılmalı, çünkü kişilik gelişiminin yüzde yetmişbeşi okul öncesi dönemde tamamlanıyor. Bu dönemlerden sonra çocuğunuzu daha iyi koşullarda yaşatabilirsiniz, ama daha sağlıklı ve mutlu, daha güvenli ve sosyal, daha zeki ve kendini geliştiren bir insan olmasına katkınız çok azalır.
Hangi durumlarda psikoloğa gidilmeli?
Aileler psikologlara çocuklarıyla ilgili aşağıdaki durumlar için başvurabilir.
· Gelişim kontrolü için
· Davranış ve uyum bozuklukları, hastalıkların tedavisi, sakatlıklar için
· Aile ile ilgili sorunlar ve yaşam değişiklikleri için
· Psikolojiyle ilgili sorulara yanıt için
· Davranış ve uyum bozuklukları, hastalıkların tedavisi, sakatlıklar için
· Aile ile ilgili sorunlar ve yaşam değişiklikleri için
· Psikolojiyle ilgili sorulara yanıt için
Gelişim kontrolü
Psikoloğa gitmek için çocukların herhangi bir sorun yaşamasını veya bir hastalık, davranış bozukluğu geliştirmesini beklemek yanlıştır. 0-6 yaş döneminde çocukları, gelişim kontrolü yaptırmak için düzenli aralıklarla bir uzmana götürmek gerekir. Gelişim kontrolü seanslarına psikoloğun da onayıyla, anne-babalar, çocuk bakıcıları veya çocukla ilişkide olan diğer aile büyükleri de katılabilir. Gelişim kontrolleri sayesinde anne-babaların edinecekleri bilgiler aşağıdaki gibidir;
Psikoloğa gitmek için çocukların herhangi bir sorun yaşamasını veya bir hastalık, davranış bozukluğu geliştirmesini beklemek yanlıştır. 0-6 yaş döneminde çocukları, gelişim kontrolü yaptırmak için düzenli aralıklarla bir uzmana götürmek gerekir. Gelişim kontrolü seanslarına psikoloğun da onayıyla, anne-babalar, çocuk bakıcıları veya çocukla ilişkide olan diğer aile büyükleri de katılabilir. Gelişim kontrolleri sayesinde anne-babaların edinecekleri bilgiler aşağıdaki gibidir;
· Çocuğunuzun gelişiminin normal olup olmadığını öğrenirsiniz. Gelişim kontrolü seanslarında çocukların gelişimleri 5 grupta incelenir; fiziksel, hareket, dil, sosyal-duygusal, zeka gelişimi.
· Geriden gelen gelişim alanlarını ve bu alanları desteklemek için yapmanız gerekenleri öğrenmiş olursunuz. Psikoloğunuz size bu alanı geliştirmenizi sağlayacak egzersizler, oyun ve oyuncaklar önerecektir. Örneğin, siz çocuğunuzun konuşma problemi olduğunu ancak 18. ayda farkedebilirsiniz, ancak bir psikolog bunu 8-10 aylar arası farkedip, dil gelişimini destekleyici egzersizlere ağırlık vermenizi sağlayabilir. Bu şekilde sorunlar çıkmadan önleyebilirsiniz.
· Çocuğunuzun gelişimini desteklemek için neler yapabileceğinizi öğrenirsiniz.
· Çocuğunuzun zayıf ve güçlü yönlerini, eğilimlerini ve bunları geliştirme yollarını öğrenirsiniz.
· Çocuğunuzla sağlıklı iletişim kurmayı öğrenirsiniz.
· Farkına varmadan yaptığınız hataları görme ve düzeltme olanağı bulursunuz.
· Çocuğunuzla oyun oynamayı ve ona herhangi bir şeyi doğru yöntemlerle öğretmeyi öğrenirsiniz.
· Spor, sanat veya bilimin herhangi bir dalına çocuğunuzu sağlıklı bir şekilde yönlendirmeyi öğrenirsiniz.
· Yaşına göre hangi oyun ve oyuncakları tercih etmeniz gerektiğini öğrenirsiniz.
· Çocuğunuzun içinde bulunduğu dönemle ilgili gerekli bilgileri ve bu dönemlerde dikkat etmeniz gereken konuları öğrenirisiniz. Örneğin; 8 ay civarı yabancılardan korkma, 12 ay civarı özgürlüğünü ilan etme, 18 ay civarı tuvalet eğitimine hazırlık vb.
· Ortaya çıkabilecek olası uyum ve davranış bozuklukları ve hastalıkları hızla teşhis edebilme, önlem alabilme ve tedaviye başlayabilme olanağı bulursunuz.
· Geriden gelen gelişim alanlarını ve bu alanları desteklemek için yapmanız gerekenleri öğrenmiş olursunuz. Psikoloğunuz size bu alanı geliştirmenizi sağlayacak egzersizler, oyun ve oyuncaklar önerecektir. Örneğin, siz çocuğunuzun konuşma problemi olduğunu ancak 18. ayda farkedebilirsiniz, ancak bir psikolog bunu 8-10 aylar arası farkedip, dil gelişimini destekleyici egzersizlere ağırlık vermenizi sağlayabilir. Bu şekilde sorunlar çıkmadan önleyebilirsiniz.
· Çocuğunuzun gelişimini desteklemek için neler yapabileceğinizi öğrenirsiniz.
· Çocuğunuzun zayıf ve güçlü yönlerini, eğilimlerini ve bunları geliştirme yollarını öğrenirsiniz.
· Çocuğunuzla sağlıklı iletişim kurmayı öğrenirsiniz.
· Farkına varmadan yaptığınız hataları görme ve düzeltme olanağı bulursunuz.
· Çocuğunuzla oyun oynamayı ve ona herhangi bir şeyi doğru yöntemlerle öğretmeyi öğrenirsiniz.
· Spor, sanat veya bilimin herhangi bir dalına çocuğunuzu sağlıklı bir şekilde yönlendirmeyi öğrenirsiniz.
· Yaşına göre hangi oyun ve oyuncakları tercih etmeniz gerektiğini öğrenirsiniz.
· Çocuğunuzun içinde bulunduğu dönemle ilgili gerekli bilgileri ve bu dönemlerde dikkat etmeniz gereken konuları öğrenirisiniz. Örneğin; 8 ay civarı yabancılardan korkma, 12 ay civarı özgürlüğünü ilan etme, 18 ay civarı tuvalet eğitimine hazırlık vb.
· Ortaya çıkabilecek olası uyum ve davranış bozuklukları ve hastalıkları hızla teşhis edebilme, önlem alabilme ve tedaviye başlayabilme olanağı bulursunuz.
Gelişim kontrollerine başlamak için en ideal dönem 6-8 aylar arasıdır. Psikologlar gelişim kontrollerini farklı periyotlarla yapabilirler. Çocuğun gelişimine göre seanslar daha sık yapılabilir. Ancak gelişimi normal çocuklar için genellikle aşağıdaki program yeterli olmaktadır.
6 - 36 ay arası 2 ayda bir görüşme
3 yaş - 6 yaş arası 4 ayda bir görüşme
3 yaş - 6 yaş arası 4 ayda bir görüşme
Davranış ve uyum bozuklukları, hastalıklar, sakatlıklar
Aileler, yaygın gelişimsel bozukluklar, cinsiyet anomalileri ve kromozomal bozukluklar için psikologlara başvurabilir. Örneğin, otizm, hiperaktivite ve dikkat dağınıklığı, down-sendromu, zeka geriliği, konuşma bozuklukları, öğrenme güçlükleri gibi hastalıkların tedavisinde psikologlardan yardım alınabilinir. Bu hastalıklarda tıbbi tedavi gerekliyse, psikologlar destek tedavi programlarını yürütürler. Bunun dışında bu hastalıkların tanısının konamadığı durumlar olabilir, ancak çocuğun hastalığa eğilimi vardır; bu durumlarda tıbbi tedavi uygulanamaz ama bir psikologla düzenli çalışarak, egzersiz yapılarak sorunu tamamen çözmek veya sorunun ilerlemesini engellemek mümkün olabilir.
Aileler, yaygın gelişimsel bozukluklar, cinsiyet anomalileri ve kromozomal bozukluklar için psikologlara başvurabilir. Örneğin, otizm, hiperaktivite ve dikkat dağınıklığı, down-sendromu, zeka geriliği, konuşma bozuklukları, öğrenme güçlükleri gibi hastalıkların tedavisinde psikologlardan yardım alınabilinir. Bu hastalıklarda tıbbi tedavi gerekliyse, psikologlar destek tedavi programlarını yürütürler. Bunun dışında bu hastalıkların tanısının konamadığı durumlar olabilir, ancak çocuğun hastalığa eğilimi vardır; bu durumlarda tıbbi tedavi uygulanamaz ama bir psikologla düzenli çalışarak, egzersiz yapılarak sorunu tamamen çözmek veya sorunun ilerlemesini engellemek mümkün olabilir.
Kaza sonucu ve doğuştan olan sakatlıklarda da, tıbbi tedavilerin yanı sıra, psikolojik destek almak hem tedaviye uyumu artırır, hem de çocuğun ve ailenin sorunla başaçıkmasını kolaylaştırır. Bu tür sakatlıklara örnek olarak, körlük, sağır ve dilsizlik, ortopedik sakatlıklar, ağır konuşma bozuklukları vb. Verilebilinir.
Uyum sorunları ve davranış bozukluklarının tedavisinde çoğunlukla psikolojik yardım tek başına yeterli olmaktadır. Bu sorunlar çok yaygındır ve bir çok aile bunları yardım almayı gerektirir bir sorun olarak görmez. Anne-babalar genellikle, bu tip sorunların kendiliğinden geçmesini bekler veya sorunu gidermek için o kadar sağlıksız yöntemler dener ki, sorun yer değiştirerek başka bir forma girer veya büyüyerek çözülemez hale gelir. Uyum ve davranış bozukluklarına örnek olarak aşağıdaki sorunları sıralayabiliriz;
- Gece korkuları
- Fobiler
- Kaygı bozukluğu
- Parmak emme (bebeklik dışında)
- Tırnak yeme
- Öfke ve saldırganlık
- Altını ıslatma
- Dışkı kaçırma veya tutma
- Kekemelik
- Tikler
- Yalan söyleme
- Çalma
- Kardeş kıskançlığı
- Cinsel sorunlar ve mastürbasyon
- Yeme bozuklukları
- Uyku bozuklukları
- İçe kapanıklık
- Aşırı inatçılık
- Fobiler
- Kaygı bozukluğu
- Parmak emme (bebeklik dışında)
- Tırnak yeme
- Öfke ve saldırganlık
- Altını ıslatma
- Dışkı kaçırma veya tutma
- Kekemelik
- Tikler
- Yalan söyleme
- Çalma
- Kardeş kıskançlığı
- Cinsel sorunlar ve mastürbasyon
- Yeme bozuklukları
- Uyku bozuklukları
- İçe kapanıklık
- Aşırı inatçılık
Ailelerin bu sorunları çözmede yaptıkları en büyük yanlışlardan biri sorunu ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Oysa, soruna yol açan sebebi ortadan kaldırmak gerekir. Yoksa sorun ya büyüyerek veya yeni bir sorun olarak bir süre sonra yeniden ortaya çıkar. Örneğin tırnağını yiyen bir çocuğu baskı yoluyla veya çeşitli cezalarla bu alışkanlığından vazgeçirebilirsiniz, ancak tırnak yeme alışkanlığına yol açan duygusal sebepler ortadan kalkmadıkça sorun tekrarlar veya çocuk altına kaçırma vb. Gibi yeni bir sorun geliştirir.
Aile ile ilgili sorunlar ve yaşam değişiklikleri
Boşanma, aile bireylerinden birinin ölümü, bakıcının değiştirilmesi, şehir veya ev değişikliği, okula başlama, kreşe başlama, kardeş doğumu ve annenin işe başlaması gibi yaşam değişiklikleri çocuklar için önemli duygusal sorunlara yol açabiliyor. Yetişkinler gibi, çocuklar da bu tip değişimlerden farklı düzeylerde etkilenebiliyorlar. Bu değişimlerden önce psikoloğa başvurarak çocukların bu değişime hazır olup olmadıklarıno öğremekde ve hazır değillerse bu olayların çocuklara nasıl anlatılabileceği konusunda danışmakta yarar vardır. Özellikle boşanma ve kardeş doğumu konularında mutlaka birkaç seanslık danışmanlık alınması gerekir; birçok çocuk bu değişimlerden çok etkilenmektedir.
Boşanma, aile bireylerinden birinin ölümü, bakıcının değiştirilmesi, şehir veya ev değişikliği, okula başlama, kreşe başlama, kardeş doğumu ve annenin işe başlaması gibi yaşam değişiklikleri çocuklar için önemli duygusal sorunlara yol açabiliyor. Yetişkinler gibi, çocuklar da bu tip değişimlerden farklı düzeylerde etkilenebiliyorlar. Bu değişimlerden önce psikoloğa başvurarak çocukların bu değişime hazır olup olmadıklarıno öğremekde ve hazır değillerse bu olayların çocuklara nasıl anlatılabileceği konusunda danışmakta yarar vardır. Özellikle boşanma ve kardeş doğumu konularında mutlaka birkaç seanslık danışmanlık alınması gerekir; birçok çocuk bu değişimlerden çok etkilenmektedir.
Psikolojiyle ilgili sorulara yanıt
Aileler çocuklarının psikolojilerine zarar vermeden bazı basit sorunları çözebilmek için de psikologlara başvurabilirler. Bu sorunların bir kısmı basit önerilerle giderilebilir. Sağlıksız yöntemlerle çözüldüğünde ise yukarıda sayılan uyum bozukluklarına veya duygusal sorunlara yol açabilir. Sorunların hepsinin çocukluk çağlarında ortaya çıkmadığını, çocukluk dönemlerinde yaşanan olayların ve sağlıksız eğitim yöntemlerinin ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde ortaya çıkan sorunlara zemin hazırladığını da unutmamak gerekir. Ailelerin yanıtlarını merak ettiği sorulara aşağıdaki örnekler verilebilir;
Aileler çocuklarının psikolojilerine zarar vermeden bazı basit sorunları çözebilmek için de psikologlara başvurabilirler. Bu sorunların bir kısmı basit önerilerle giderilebilir. Sağlıksız yöntemlerle çözüldüğünde ise yukarıda sayılan uyum bozukluklarına veya duygusal sorunlara yol açabilir. Sorunların hepsinin çocukluk çağlarında ortaya çıkmadığını, çocukluk dönemlerinde yaşanan olayların ve sağlıksız eğitim yöntemlerinin ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde ortaya çıkan sorunlara zemin hazırladığını da unutmamak gerekir. Ailelerin yanıtlarını merak ettiği sorulara aşağıdaki örnekler verilebilir;
- Çocuğumu kreşe hangi yaşta göndermeliyim?
- Başını duvara vuruyor, nasıl engel olabilirim?
- Yüzümüze vuruyor, bu davranışından nasıl vazgeçirebilirim?
- Çok inatçı, her dediği yapılsın istiyor, ne yapabilirim?
- Yatağını ne zaman ayırmalıyım?
- Bana çok düşkün, onu kendimden nasıl uzak tutabilirim?
- Ders çalışmayı sevmiyor, nasıl ders çalışmasını sağlayabilirim?
- Okula gitmek istemiyor, ne yapmalıyım?
- Kardeşine vurmasını nasıl engellerim?
- Başını duvara vuruyor, nasıl engel olabilirim?
- Yüzümüze vuruyor, bu davranışından nasıl vazgeçirebilirim?
- Çok inatçı, her dediği yapılsın istiyor, ne yapabilirim?
- Yatağını ne zaman ayırmalıyım?
- Bana çok düşkün, onu kendimden nasıl uzak tutabilirim?
- Ders çalışmayı sevmiyor, nasıl ders çalışmasını sağlayabilirim?
- Okula gitmek istemiyor, ne yapmalıyım?
- Kardeşine vurmasını nasıl engellerim?
Psikologlarla ilgili yanlış bilgiler
Psikologların herkese uygulanabilen hazır reçeteleri vardır.
Psikologların sihirli değnekleri vardır; bir seansta sorunları ortadan kaldırırlar.
Psikologlara herşeyi anlatmaya gerkek yoktur, ailelerin sırlarını paylaşmaları gerekmez.
Psikolağa gitmek için hastalık geliştirmek gerekir.
Psikologlara sadece tedavi amacıyla gidilir, bir sorun yoksa ve herşey yolundaysa gidilmez.
Psikologlara danışmanlık ve kontrol amacıyla gidilmez.
Psikologlar sizin farkedemediğinizi farkedemez; sizin çocuğunuzu sizden daha iyi tanıyamaz.
Psikologların sihirli değnekleri vardır; bir seansta sorunları ortadan kaldırırlar.
Psikologlara herşeyi anlatmaya gerkek yoktur, ailelerin sırlarını paylaşmaları gerekmez.
Psikolağa gitmek için hastalık geliştirmek gerekir.
Psikologlara sadece tedavi amacıyla gidilir, bir sorun yoksa ve herşey yolundaysa gidilmez.
Psikologlara danışmanlık ve kontrol amacıyla gidilmez.
Psikologlar sizin farkedemediğinizi farkedemez; sizin çocuğunuzu sizden daha iyi tanıyamaz.
Cilt kusurlarımız için bu pratik ve kolay bilgiler
Gönderen
MEHTAP KAYA
on 26 Aralık 2009 Cumartesi
Etiketler:
genç kızlar,
Güzellik
/
Comments: (1)
Cilt kusurlarımız için bu pratik ve kolay bilgilerle artık muhteşem bi cilde kavuşmak hayal değil...
1-)Biraz pamuğa bir kaç damla limon damlatarak yüzünüze uygulayın.Bu çok pratik yöntem yüzünüzdeki sivilceleri kurutur ve yeniden oluşmasını engeller..
2-)Bir kase yoğurt a bir kaç damla limon damlatıyoruz ve iyicene karıştırıyoruz.Bu karışımı yüzümüze uyguluyoruz ve kuruyuncaya kadar bekliyoruz.Yüzümüzde kuruyan maskeyi su ile duruluyoruz.Limon cildimizdeki sivilceleri yok eder.Yoğurt yüzümüzü yumuşacık yapar.Deneyin güzelliğinizin farkına varın. ;)
3-)Bildiğimiz kuru softa tuzu ile yüzümüzü güzelce ovarsak, peeling yapmış oluyoruz.3-5 dk ovup sonra duruluyoruz ve bebek gibi bir cilde sahip oluyoruz =)
4-) Papatya sayesinde siyah noktalara savaş açalım. =) Kurutulmuş papatyayı suda iyicene kaynatıyoruz ve kaynayan suyun buharıyla cildimize buhar maskesi uyguluyoruz.Pamuğu papatya çayına batırıp yüzümüze sürüyoruz ve kuruyuncaya kadar bekliyoruz.Sonra yüzümüzü ılık su ile duruluyoruz.Farkı sizde görüceksiniz ay gibi parlıyor. :)
5-)Yemeklerde kullandığımız ayçiçek yağı bize yardımcı olucak.Pamuğa biraz ayçiçek yapı ekleyip yüzümüze masaj yaparak sürücez.Ama gece yatarken yaparsanız sabah yüzünüzün beslendiğini göreceksiniz. __
6-)Üç günde bir eriyinceye kadar buz kalıbını yüzünüzde gezdirdiğimiz zaman hem yüzünüzün canladığını hemde dolaşımınızı hızlandırabilirsiniz.
7-)Yumurta akını iyice çırptıktan sonra içine bir çay kaşığı limon katın ve bekletmeden yüzünüze ve boynunuza sürün.Yağlı ciltler için birebirdir.
8-)Salatalıklar bir mucize diyebilirim.
- Salatalıkları dilimleyerek cildinize koyarsanız cildinizi hem yumuşatıyor hemde nemlendiriyor.Ciltteki kaşıntıları,kırışık,sivilce ve lekeleri gideriyor. =)
9-)Günde en az 2 litre su için.Bakın cildiniz nasıl da güzelleşiyor...
10-)Bol bol meyve yiyin.Sigara içmeyin.Spor yapın ve sabahları en az 1 saat yürüyüş yapın......
1-)Biraz pamuğa bir kaç damla limon damlatarak yüzünüze uygulayın.Bu çok pratik yöntem yüzünüzdeki sivilceleri kurutur ve yeniden oluşmasını engeller..
2-)Bir kase yoğurt a bir kaç damla limon damlatıyoruz ve iyicene karıştırıyoruz.Bu karışımı yüzümüze uyguluyoruz ve kuruyuncaya kadar bekliyoruz.Yüzümüzde kuruyan maskeyi su ile duruluyoruz.Limon cildimizdeki sivilceleri yok eder.Yoğurt yüzümüzü yumuşacık yapar.Deneyin güzelliğinizin farkına varın. ;)
3-)Bildiğimiz kuru softa tuzu ile yüzümüzü güzelce ovarsak, peeling yapmış oluyoruz.3-5 dk ovup sonra duruluyoruz ve bebek gibi bir cilde sahip oluyoruz =)
4-) Papatya sayesinde siyah noktalara savaş açalım. =) Kurutulmuş papatyayı suda iyicene kaynatıyoruz ve kaynayan suyun buharıyla cildimize buhar maskesi uyguluyoruz.Pamuğu papatya çayına batırıp yüzümüze sürüyoruz ve kuruyuncaya kadar bekliyoruz.Sonra yüzümüzü ılık su ile duruluyoruz.Farkı sizde görüceksiniz ay gibi parlıyor. :)
5-)Yemeklerde kullandığımız ayçiçek yağı bize yardımcı olucak.Pamuğa biraz ayçiçek yapı ekleyip yüzümüze masaj yaparak sürücez.Ama gece yatarken yaparsanız sabah yüzünüzün beslendiğini göreceksiniz. __
6-)Üç günde bir eriyinceye kadar buz kalıbını yüzünüzde gezdirdiğimiz zaman hem yüzünüzün canladığını hemde dolaşımınızı hızlandırabilirsiniz.
7-)Yumurta akını iyice çırptıktan sonra içine bir çay kaşığı limon katın ve bekletmeden yüzünüze ve boynunuza sürün.Yağlı ciltler için birebirdir.
8-)Salatalıklar bir mucize diyebilirim.
- Salatalıkları dilimleyerek cildinize koyarsanız cildinizi hem yumuşatıyor hemde nemlendiriyor.Ciltteki kaşıntıları,kırışık,sivilce ve lekeleri gideriyor. =)
9-)Günde en az 2 litre su için.Bakın cildiniz nasıl da güzelleşiyor...
10-)Bol bol meyve yiyin.Sigara içmeyin.Spor yapın ve sabahları en az 1 saat yürüyüş yapın......
Saçların Hızlı Uzaması İçin Entele Otu
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
saç baıkımı
/
Comments: (0)
Hanımlar bazı dönemlerde, farkılı nedenlerle saçlarında değişiklik yapmayı severler. Kimi zaman çok mutludurlar, tatile veya bir davete gideceklerdir ve saçlarının mutlaka iyi şekillendirilmesi gerekir. Kimi zaman da mutsuz, sinirli ve sıkıntılıdırlar ki o anlarda saçların kısa kesilmesi gerekir.
Saçların son durumu ne olursa olsun uzun olması pek çokkadın için çok önemlidir. İşte saçların çabuk uzaması için iki değişik formül:
1) Aktardan 10 gr. entele otu alıyorsunuz. 2 bardak sirke ile 2 bardak suyun içine katıp kaynatıyorsunuz. Suyun yarısı buharlaşıncaya kadar kaynatmaya devam ediyorsunuz ve soğumasını bekliyorsunuz. Saç diplerinize masaj yaparak sürüyor ve 1-2 saat bekleterek yıkıyorsunuz,
2) Öncelikle saçlarınız yıkıyorsunuz. 5-10 gr. entele otunu cezvenin dörtte üçünü suyla doldurup, suyunun yarısı buharlaşıncaya kadar kaynatıyorsunuz ve tohumlarını süzüyorsunuz. Ilınmasını bekleyerek küçük cam şişede almış olduğunuz badem yapını ve küçük cam tüpteki bepanthene'i suya katıp karıştırıyorsunuz. Karışımı saç diplerinize masaj yaparak sürüyorsunuz ve bir naylon poşeti başınıza bağlayıp 10-15 dakika fön makinesi ile kurutuyorsunuz. Bir süre bekletip, naylonu çıkardıktan sonra saçlarınızı tekrar yıkıyorsunuz.
Fazla uğraş istemeyen basit karışımları denemekte fayda var. Belki saçlar 1cm yerine 5 cm uzarlar.
Saçların son durumu ne olursa olsun uzun olması pek çok
1) Aktardan 10 gr. entele otu alıyorsunuz. 2 bardak sirke ile 2 bardak suyun içine katıp kaynatıyorsunuz. Suyun yarısı buharlaşıncaya kadar kaynatmaya devam ediyorsunuz ve soğumasını bekliyorsunuz. Saç diplerinize masaj yaparak sürüyor ve 1-2 saat bekleterek yıkıyorsunuz,
2) Öncelikle saçlarınız yıkıyorsunuz. 5-10 gr. entele otunu cezvenin dörtte üçünü suyla doldurup, suyunun yarısı buharlaşıncaya kadar kaynatıyorsunuz ve tohumlarını süzüyorsunuz. Ilınmasını bekleyerek küçük cam şişede almış olduğunuz badem yapını ve küçük cam tüpteki bepanthene'i suya katıp karıştırıyorsunuz. Karışımı saç diplerinize masaj yaparak sürüyorsunuz ve bir naylon poşeti başınıza bağlayıp 10-15 dakika fön makinesi ile kurutuyorsunuz. Bir süre bekletip, naylonu çıkardıktan sonra saçlarınızı tekrar yıkıyorsunuz.
Fazla uğraş istemeyen basit karışımları denemekte fayda var. Belki saçlar 1cm yerine 5 cm uzarlar.
Menopozda ortaya çıkan değişiklikler
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
kadın hastalıkları
/
Comments: (0)
Menopoz kadın hayatının bir evresidir ve bir hastalık olarak değerlendirilmemelidir. Bu dönem, kadının hiçbir şikayeti olmasa dahi doktoruna başvurması durumunda koruyucu hekimlik uygulamalarından büyük faydalar elde edebileceği bir fırsat dönemi olarak görülebilir.
Menopoz dönemindeki koruyucu hekimlik uygulamalarının temel amacı yaşla birlikte ortaya çıkma riski artan şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği gibi hastalıkların taramasının yapılması ve erken dönemde tedavisinin sağlanmasıdır. Kadının menopoz döneminde östrojen hormonu salgısının aşırı düşmesiyle birlikte ortaya çıkma riski artan kalp hastalıkları ve kemik erimesini (osteoporoz) önleme konusunda var olan seçenekler hakkında bilgi sahibi olması için yıllık jinekolojik muayenelerini menopoz döneminde de devam ettirmesi özellikle önemlidir.
Östrojen Hormonu Azalmasının Sonuçları
Menopoz dönemine damgasını vuran değişiklik, üreme çağında yumurtalıklardan düzenli olarak salgılanan östrojen hormonunun salgısının azalması ve adet kanamalarının kesilmesidir. Östrojen hormonu azalması bu hormona bağımlı olan dokularda değişiklikler oluşmasına neden olur.
Öncelikle bilinmesi gereken, bazı kadınlarda menopoza girdiklerinde adet kanamasının durması dışında başka hiçbir belirtinin ortaya çıkmamasının tümüyle normal olduğudur. Her kadının doğası farklıdır ve bazı kadınlar menopoz döneminin ilk yıllarını çok hafif belirtilerle atlatırlarken bazıları tedaviye gereksinim duyacak kadar şiddetli belirtiler gösterebilirler.
Menopoz belirtilerinin ortaya çıkıp çıkmamasının toplumdan topluma bile değişebildiği bilinmektedir. Örnek olarak, uzak doğu ülkelerindeki kadınların çoğu ateş basması belirtisini yaşamazlar ve bu ülkelerin konuşma dillerinde bu belirtiyi tarif edecek bir kelime bulunmaz. Menopoza bakış açısı, şartlanmalar, ön yargılar özellikle ateş basması, ruhsal çökkünlük hali, "sinirlilik" gibi belirtilerin şiddetini etkileyebilmektedir.
Menopozda genel olarak östrojen azalmasıyla direkt ilişkili olduğu düşünülen belirtiler aşağıdaki gibi özetlenebilir:
* Ateş basmaları
* Uyku Bozuklukları
* Kemik erimesi (osteoporoz)
* Damar sertliği (ateroskleroz) gelişme eğilimi ve kalp hastalıkları
* Cinsel organlarda gerilemeye bağlı belirtiler
* Yüzde kırışıklıklar
* İdrar yollarında gerilemeye bağlı belirtiler
Menopoz dönemindeki belirtiler erken dönemde ortaya çıkanlar ve daha geç dönemde ortaya çıkanlar olmak üzere gruplandırılabilir. Bu gruplandırma östrojen eksikliği belirtilerinin östrojene bağımlı dokularda "hastalığa" neden olabilmesi için geçen süreyle ilgilidir. Ateş basması ve uyku bozuklukları en erken ortaya çıkan belirtilerdir ve yıllar içinde önce cinsel organlarda ve idrar yollarında gerilemeye bağlı belirtiler, daha geç dönemlerde ise kemik erimesi ve kalp damar sistemine bağlı belirtiler ortaya çıkar.
Yukarıda sayılan tüm belirti ve hastalıklar bir çok kadında hormon tedavisiyle tedavi edilebilir ve hastalık gelişme süreci yavaşlatılabilir.
Menopoz dönemindeki koruyucu hekimlik uygulamalarının temel amacı yaşla birlikte ortaya çıkma riski artan şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği gibi hastalıkların taramasının yapılması ve erken dönemde tedavisinin sağlanmasıdır. Kadının menopoz döneminde östrojen hormonu salgısının aşırı düşmesiyle birlikte ortaya çıkma riski artan kalp hastalıkları ve kemik erimesini (osteoporoz) önleme konusunda var olan seçenekler hakkında bilgi sahibi olması için yıllık jinekolojik muayenelerini menopoz döneminde de devam ettirmesi özellikle önemlidir.
Östrojen Hormonu Azalmasının Sonuçları
Menopoz dönemine damgasını vuran değişiklik, üreme çağında yumurtalıklardan düzenli olarak salgılanan östrojen hormonunun salgısının azalması ve adet kanamalarının kesilmesidir. Östrojen hormonu azalması bu hormona bağımlı olan dokularda değişiklikler oluşmasına neden olur.
Öncelikle bilinmesi gereken, bazı kadınlarda menopoza girdiklerinde adet kanamasının durması dışında başka hiçbir belirtinin ortaya çıkmamasının tümüyle normal olduğudur. Her kadının doğası farklıdır ve bazı kadınlar menopoz döneminin ilk yıllarını çok hafif belirtilerle atlatırlarken bazıları tedaviye gereksinim duyacak kadar şiddetli belirtiler gösterebilirler.
Menopoz belirtilerinin ortaya çıkıp çıkmamasının toplumdan topluma bile değişebildiği bilinmektedir. Örnek olarak, uzak doğu ülkelerindeki kadınların çoğu ateş basması belirtisini yaşamazlar ve bu ülkelerin konuşma dillerinde bu belirtiyi tarif edecek bir kelime bulunmaz. Menopoza bakış açısı, şartlanmalar, ön yargılar özellikle ateş basması, ruhsal çökkünlük hali, "sinirlilik" gibi belirtilerin şiddetini etkileyebilmektedir.
Menopozda genel olarak östrojen azalmasıyla direkt ilişkili olduğu düşünülen belirtiler aşağıdaki gibi özetlenebilir:
* Ateş basmaları
* Uyku Bozuklukları
* Kemik erimesi (osteoporoz)
* Damar sertliği (ateroskleroz) gelişme eğilimi ve kalp hastalıkları
* Cinsel organlarda gerilemeye bağlı belirtiler
* Yüzde kırışıklıklar
* İdrar yollarında gerilemeye bağlı belirtiler
Menopoz dönemindeki belirtiler erken dönemde ortaya çıkanlar ve daha geç dönemde ortaya çıkanlar olmak üzere gruplandırılabilir. Bu gruplandırma östrojen eksikliği belirtilerinin östrojene bağımlı dokularda "hastalığa" neden olabilmesi için geçen süreyle ilgilidir. Ateş basması ve uyku bozuklukları en erken ortaya çıkan belirtilerdir ve yıllar içinde önce cinsel organlarda ve idrar yollarında gerilemeye bağlı belirtiler, daha geç dönemlerde ise kemik erimesi ve kalp damar sistemine bağlı belirtiler ortaya çıkar.
Yukarıda sayılan tüm belirti ve hastalıklar bir çok kadında hormon tedavisiyle tedavi edilebilir ve hastalık gelişme süreci yavaşlatılabilir.
Sişkinlik
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
alternatif tıp
/
Comments: (0)
Şişkinlik sıradan şişkinlikse bu önemli değildir, zira yellenerek dışarı atılıyor ve bir miktar kokuyorsa bu normaldir. Bu şişkinliğe bağırsak bakterilerinin salğıladığı gazlar sebep olur ve bu durum normaldir. Burada korkulacak bir durum yoktur, şayet şişkinligin sebepleri başka ise o zaman teşhis ve tedavisi gerekir. Şişkinlik gastroerteroloji diye anılan mide-bağırsak rahatsızlıklarındandır. Şayet şişkinlik nedeniyle interniste giderseniz ve internistin yapacağı muayenelerle şişkinliğin nedeni analaşılır. Şişkinliğe genelikle mide-bağırsak ülser, kanser, polip ve mantarı varsa veya sindirim organlarıının (pankreas, karaciğer, mide ve bağırsaklar) yetersiz enzim salğılarsa otyaya çıkar. Ayrıca bağırsak hasaslaşması (colon irritabile) ve psikolojik olarak ortaya çıkan rahatsızlıklardada şişkinlik olur. Facesle (dışkı ) yapılan testlerden kana göre daha çok bilgi alınır. Bu nedenle şişkinlik problemi olanların mutlaka feces testi yaptırmaları gerekir.
Şişkinliğin sebepleri:
Şişkinliğe ilavetten karın ağrısı, kusma ve bulantıda görülürse bunun bir çok sebebi olabilir.
1-) Mide tahribatı
2-) Bağırsak hasaslşması
3-) Alkol
4-) Stres nedeniyle hava yutma
5-) Besin allerjisi
6-) Bağırsak mantarları
7-) Pankreas zafiyeti
Kimyasal ilaçlar, özeliklede antibiyotikler
9-) Bağırsak mukozasının tahribatı
Bağırsak mantarlarının önemi:
Doğal tedavi uzmanlarına göre şişkinliğin tek sebebi vardır ve buda bağırsak mantarlarıdır. Bağırsak florası faydalı bakteriler, zararlı bakteriler ve mantarlardan oluşur. Bağırsakları sağlıklı olan bir insanın bağırsaklarında faydalı bakteriler % 98?ini oluşturur. Faydalı bakterilerin çeşitli sebeplerden dolayı azalması nedeniyle, onun boşaltığı noktaya zararlı mantarlar yerleşir. Özeliklede antibiyotikler alınınca faydalı ve zararlı bakteriler azalırken mantarlar çoğalır. Bu ise çok tehlikeli bir durumdur. Şayet pankreas ve yeterli ve kaliteri enzimler salğılıyamıyorsa proteinler aminoasitlere, karbonhidratlar disakkaridlere ve yağlar yağasitlerine dönüşmez.
Bu dönüşüm (metabolizma) tam olmadığından kalın bağırsaklara ulaşan besinler, bakteriler tarafından ideal olmayan (istenmeyen) şekilde parçalanır. Böylece ortaya aminoasit yerine biyojen aminler çıkar, bunlarsa çok mahzurludur. Örneğin histamin allerjiye sebep olur. Besin artıklarının metabolik değişimlere uğramadan yani tam hazmedilmeden kalınbağırsağa ulaşması çok büyük problemler olduğuna işarettir. Hazmedilmeden kalınbağırsağa geçen karbonhidrat artıkları (nişasta) bağırsak mantarları tarafından zehirli gazlar ve zehirli alkollere dönüştürülür. Bu zehirli maddeler kana karışır karaciğer ve böbrekler bunları elimine etmek için uğraşır ve böylece hem zamanla tahrip olur hemde kendi asli görevini yapamaz
Enzimlerin yeterli ve kaliteli olmaması nedeniyle besinler ideal şekilde metabolik değişimlere uğramadığından bağırsaklar moleküllerin geçirgenlik (permeability) katsayısını artırır. Örneğin önce diyelimki 100 atomlu moleküllerin geçmesine sonra bu daha büyük molekül yumaklarının geçişine müsadeeder. Bu duruma vücut alışkın olmadığından yeni ve sindirilmemiş besin artıklarına krşı allerjik reaksiyon gösterir. Buna bağırsakda yırtık veya delik var da denir, fakat slında yırtık veya delik yoktur, sadece geçirgenlik katsayısı büyümüştür.
Bağırsak mantarları hemen her insanda olur ve 1 gram fecesde (dışkı ) 100-1000 adet olması normaldir, fakat bu sayı 10.000.000 ile 1 milyon arasında değişirse tehlike arzeder. Bu mantarlardan en hızlı yayılanı candida olup, üretiği zehirli gazlar ve zehirli alkollerle önce alt karında şişkinlik yapar, alt karın diyaframı sıkıştırır, oda akciğeri, akciğierde kabi sıkıştırır. Hasta kalp rahatsızlığı olduğunu zanneder, fakat rahatsızlığının asıl sebebi genelikle bağırsak mantarlarıdır. Bağırsak mantarlarının yayılmasında siyah çay çok önemli rol oynar.
Mantarlardan kurtulmak için kesinlikle antibiyotik ilaçlar alınmamalıdır, çünkü antibiyotikler faydalı ve zararlı bakterileri yokederken mantarların azmasına neden olurlar. Bazı hastalar mantara karşı diyet yapmaktadır. Buda mahzurludur, çünkü immün sistemi yeterince vitamin ve mineraller alınmadığından zayıflar. Ve böylece mantarlar daha kolay yayılır. Beslenmeye dikkat edilmelidir ve bunların başında şeker içeren besinler alınmamalıdır.
Pankreas zafiyeti:
Pankreasın kaliteli ve yeterli enzim salgılıyamaması demek yağ ve poroteinların tam olarak parçalanmadan kalın bağırsağa geçer. Besin artıkları bakteriler ve mantarlar tarafından zehirli gazlara ve zehirli alkolleredönüştürülür. Buda şeytan üçgeninin başlanğıç noktasıdır, yani bir çok hastalığın ana sebebidir. Siyah çayda pankreas zafiyetine neden olur.
PMN-Elastazlar bağırsak iltihaplanmasına (enterit ve kolit) işarettir. PMN-Elastaz enzimi sadece akyuvarlarda olan bir enzimdir. Şayet feceste (dışkı ) yüksek oranda PMN-Elestaz enzimi görülürse bu bağırsaklarda bir anormalik olduğuna işarettir. Eğer PMN-Elasta enzimi hafif yükselmişse savunma sisteminin mevcut bakteri ve mantarlara karşı mücadele halinde olduğunu gösterir. Eğer aşırı oranda PMN-Elestaz enzimi yükselmişse o zaman incebağırsak iltihaplanması (enterit) ve kalınbağırsak ülseri (colitis ulserosa, ülseratif kolit) olabilir. Bunedenle emin olmak için kolon endoskopisi ile (kalın bağırsakları muayene için ucu ışıklı alet) muayene edilir.
Alfa 1 Antitripsin enzimi besin allerjisine işarettir.
Bu enzimin oranı yükselirse bağırsak iltihaplanması (enterit) veya bağırsak mukoza geçirgenliğinin (permebility) artığına işarettir. Normal oarak bağırsak mukozası çok küçük moleküllerin girişine müsade eder, fakat sindirim organlarının kaliteli veya yeterli enzim salğılamamaları besinler yeterince küçük moleküllere ayrılmaz ve böylece bağırsak mukozası büyük moleküllerinde geişine müsade eder. Buna bağırsakta yırtık veya delik var denir, buda allerjiye sebep olur.
Besin allerjisi.
Şayet kişinin beli besin maddelerine karşı allerjisi varsa, bu besin maddelerinden uzak durulması gerekir. Besin allerjisi olan şahıs allerjiye sebep olan besinler yediğinde ishal yada şişkinliğe sebep olabilir. Allerji testlerinin birçoğu yanlış neticeler vermektedir. Her türlü allerjik reaksiyon TahitianNoni, Aloxi, ve çörekle tedaviedilebilir.
Safra asidinin yeniden absorbe edilememesi ve kalınbağısak rahatsızlıkları:
Karaciğerin salğıladığı safraasidi safra kesesinde toplanır ve sindirim için bağırsaklara karışan safra asidi görevini yaptıktan sonra ince bağırsağın son kısmında bu safra yeniden absorbe edilir. Şayet kalınbağırsaklardaki bakteriler ince bir hastalık nedeniyle ince bağırsağın son kısmı amaliyatla alınmışsa safra absorbe edilmez. İncebağırsak tarafından absorbe edilmeyen safra asidi kalınağırsağa geçer. Safra asidi kalınbağırsak mukozasını tahripeder ve kanserin oluşması için uygun şartlar oluşturur. Tahribat nedeniyle sık sık ishal ve şişkinlik olur.
Şişkinliğin tedavisi:
Şişkinliğin sade basit bir şişkinlikse ZYE-, kimyon-, rezene-, çörek-, kakule preparatları, Gökçek Tonik veya Gökçek iksiri iyi gelir. Şişkinliğin sebebi bağırsak florasının bozulmasıdır ve bağırsakalrda faydalı bakteriler yerine mantarlar çoğalır. Bağırsak mantarları zehirli gazalar, zehirli alkoller ve biyojen aminler üretir ve buda vücudun bütün hormon dengelerini bozar, ve çeşitli hastalıklar ortya çıkar. Tedavisi ancak Gökçek İksiri ile mümkündür.
Bağırsak florası ve kılcal kan dolaşımı sağlıklı yaşayabilmek için çok önemlidir. Çünkü vitamin, mineral, aminoasit, enzim, glikoz, vb, besleyici maddenin hazırlanması, hücrelere ulaşması ve de mikroplarla mücadele eden makrofaj, T ve B- Hücreleri gibi savunma mekanizmalarının hücre aralarında dolaşması buna bağlıdır.Tabii doğru beslenirseniz tedavi sürecide o oranda kısalır. Asla peynir yememeli, çünkü asidoza ve iltihaplanmaya sebep olur.Siyah çay, kahve ve kola içilmemeli, çünkü bağırsakları kurutur ve vitamin, mineral ve aminoasitlerin alımını (absorbesini) önler.Alkol ve sigaranın zararları belli kanser, damarların yağlanması vb, artı uzun süre bira içilirse cinsel ikdidarsızlık ve hatta kısırlığa sebep olmaktadır.Sucuk salam sosis gibi et mamullerine 5-6 ay ara vermek gerekir (sade temiz et az yenilebilir) çünkü asidoza sebep olmaktadır.Bu da birçok hastalığın ana kaynağıdır.Akşam yemeği yerine yoğurt, meyve veya salata yenilebilir veya sebze çorbası içilebilir.Hayvansal besinler, patates, tahıl (beyaz pirinç), bakliyat ve hamurlu yiyecekler, özelikle de tatlılar akşam yenirse tam sindirilmez ve zamanla problemlere sebep olur.Ne kadar beyaz pirinç, patates, hamurlu yiyecekler, tatlı yiyecek ve içecekler, o kadar yağ oluşturur.Çünkü nişasta glikoza (şekere) dönüşür, şekerde yağa dönüşerek vücutta depolanır.Şeker ve antibiyotikler bağırsak mantarları çoğaltır, mantarlar ise her türlü hastalığı tetikler.Tatlı deyince akıla baklava, çikolata, dondurma vs gelir, kavun, karpuz ve üzümde tatlıdır ve bunlarda mantarı tetikler, çünkü aşırı şeker içeriler.
Şişkinliğin sebepleri:
Şişkinliğe ilavetten karın ağrısı, kusma ve bulantıda görülürse bunun bir çok sebebi olabilir.
1-) Mide tahribatı
2-) Bağırsak hasaslşması
3-) Alkol
4-) Stres nedeniyle hava yutma
5-) Besin allerjisi
6-) Bağırsak mantarları
7-) Pankreas zafiyeti

9-) Bağırsak mukozasının tahribatı
Bağırsak mantarlarının önemi:
Doğal tedavi uzmanlarına göre şişkinliğin tek sebebi vardır ve buda bağırsak mantarlarıdır. Bağırsak florası faydalı bakteriler, zararlı bakteriler ve mantarlardan oluşur. Bağırsakları sağlıklı olan bir insanın bağırsaklarında faydalı bakteriler % 98?ini oluşturur. Faydalı bakterilerin çeşitli sebeplerden dolayı azalması nedeniyle, onun boşaltığı noktaya zararlı mantarlar yerleşir. Özeliklede antibiyotikler alınınca faydalı ve zararlı bakteriler azalırken mantarlar çoğalır. Bu ise çok tehlikeli bir durumdur. Şayet pankreas ve yeterli ve kaliteri enzimler salğılıyamıyorsa proteinler aminoasitlere, karbonhidratlar disakkaridlere ve yağlar yağasitlerine dönüşmez.
Bu dönüşüm (metabolizma) tam olmadığından kalın bağırsaklara ulaşan besinler, bakteriler tarafından ideal olmayan (istenmeyen) şekilde parçalanır. Böylece ortaya aminoasit yerine biyojen aminler çıkar, bunlarsa çok mahzurludur. Örneğin histamin allerjiye sebep olur. Besin artıklarının metabolik değişimlere uğramadan yani tam hazmedilmeden kalınbağırsağa ulaşması çok büyük problemler olduğuna işarettir. Hazmedilmeden kalınbağırsağa geçen karbonhidrat artıkları (nişasta) bağırsak mantarları tarafından zehirli gazlar ve zehirli alkollere dönüştürülür. Bu zehirli maddeler kana karışır karaciğer ve böbrekler bunları elimine etmek için uğraşır ve böylece hem zamanla tahrip olur hemde kendi asli görevini yapamaz
Enzimlerin yeterli ve kaliteli olmaması nedeniyle besinler ideal şekilde metabolik değişimlere uğramadığından bağırsaklar moleküllerin geçirgenlik (permeability) katsayısını artırır. Örneğin önce diyelimki 100 atomlu moleküllerin geçmesine sonra bu daha büyük molekül yumaklarının geçişine müsadeeder. Bu duruma vücut alışkın olmadığından yeni ve sindirilmemiş besin artıklarına krşı allerjik reaksiyon gösterir. Buna bağırsakda yırtık veya delik var da denir, fakat slında yırtık veya delik yoktur, sadece geçirgenlik katsayısı büyümüştür.
Bağırsak mantarları hemen her insanda olur ve 1 gram fecesde (dışkı ) 100-1000 adet olması normaldir, fakat bu sayı 10.000.000 ile 1 milyon arasında değişirse tehlike arzeder. Bu mantarlardan en hızlı yayılanı candida olup, üretiği zehirli gazlar ve zehirli alkollerle önce alt karında şişkinlik yapar, alt karın diyaframı sıkıştırır, oda akciğeri, akciğierde kabi sıkıştırır. Hasta kalp rahatsızlığı olduğunu zanneder, fakat rahatsızlığının asıl sebebi genelikle bağırsak mantarlarıdır. Bağırsak mantarlarının yayılmasında siyah çay çok önemli rol oynar.
Mantarlardan kurtulmak için kesinlikle antibiyotik ilaçlar alınmamalıdır, çünkü antibiyotikler faydalı ve zararlı bakterileri yokederken mantarların azmasına neden olurlar. Bazı hastalar mantara karşı diyet yapmaktadır. Buda mahzurludur, çünkü immün sistemi yeterince vitamin ve mineraller alınmadığından zayıflar. Ve böylece mantarlar daha kolay yayılır. Beslenmeye dikkat edilmelidir ve bunların başında şeker içeren besinler alınmamalıdır.
Pankreas zafiyeti:
Pankreasın kaliteli ve yeterli enzim salgılıyamaması demek yağ ve poroteinların tam olarak parçalanmadan kalın bağırsağa geçer. Besin artıkları bakteriler ve mantarlar tarafından zehirli gazlara ve zehirli alkolleredönüştürülür. Buda şeytan üçgeninin başlanğıç noktasıdır, yani bir çok hastalığın ana sebebidir. Siyah çayda pankreas zafiyetine neden olur.
PMN-Elastazlar bağırsak iltihaplanmasına (enterit ve kolit) işarettir. PMN-Elastaz enzimi sadece akyuvarlarda olan bir enzimdir. Şayet feceste (dışkı ) yüksek oranda PMN-Elestaz enzimi görülürse bu bağırsaklarda bir anormalik olduğuna işarettir. Eğer PMN-Elasta enzimi hafif yükselmişse savunma sisteminin mevcut bakteri ve mantarlara karşı mücadele halinde olduğunu gösterir. Eğer aşırı oranda PMN-Elestaz enzimi yükselmişse o zaman incebağırsak iltihaplanması (enterit) ve kalınbağırsak ülseri (colitis ulserosa, ülseratif kolit) olabilir. Bunedenle emin olmak için kolon endoskopisi ile (kalın bağırsakları muayene için ucu ışıklı alet) muayene edilir.
Alfa 1 Antitripsin enzimi besin allerjisine işarettir.
Bu enzimin oranı yükselirse bağırsak iltihaplanması (enterit) veya bağırsak mukoza geçirgenliğinin (permebility) artığına işarettir. Normal oarak bağırsak mukozası çok küçük moleküllerin girişine müsade eder, fakat sindirim organlarının kaliteli veya yeterli enzim salğılamamaları besinler yeterince küçük moleküllere ayrılmaz ve böylece bağırsak mukozası büyük moleküllerinde geişine müsade eder. Buna bağırsakta yırtık veya delik var denir, buda allerjiye sebep olur.
Besin allerjisi.
Şayet kişinin beli besin maddelerine karşı allerjisi varsa, bu besin maddelerinden uzak durulması gerekir. Besin allerjisi olan şahıs allerjiye sebep olan besinler yediğinde ishal yada şişkinliğe sebep olabilir. Allerji testlerinin birçoğu yanlış neticeler vermektedir. Her türlü allerjik reaksiyon TahitianNoni, Aloxi, ve çörekle tedaviedilebilir.
Safra asidinin yeniden absorbe edilememesi ve kalınbağısak rahatsızlıkları:
Karaciğerin salğıladığı safraasidi safra kesesinde toplanır ve sindirim için bağırsaklara karışan safra asidi görevini yaptıktan sonra ince bağırsağın son kısmında bu safra yeniden absorbe edilir. Şayet kalınbağırsaklardaki bakteriler ince bir hastalık nedeniyle ince bağırsağın son kısmı amaliyatla alınmışsa safra absorbe edilmez. İncebağırsak tarafından absorbe edilmeyen safra asidi kalınağırsağa geçer. Safra asidi kalınbağırsak mukozasını tahripeder ve kanserin oluşması için uygun şartlar oluşturur. Tahribat nedeniyle sık sık ishal ve şişkinlik olur.
Şişkinliğin tedavisi:
Şişkinliğin sade basit bir şişkinlikse ZYE-, kimyon-, rezene-, çörek-, kakule preparatları, Gökçek Tonik veya Gökçek iksiri iyi gelir. Şişkinliğin sebebi bağırsak florasının bozulmasıdır ve bağırsakalrda faydalı bakteriler yerine mantarlar çoğalır. Bağırsak mantarları zehirli gazalar, zehirli alkoller ve biyojen aminler üretir ve buda vücudun bütün hormon dengelerini bozar, ve çeşitli hastalıklar ortya çıkar. Tedavisi ancak Gökçek İksiri ile mümkündür.
Bağırsak florası ve kılcal kan dolaşımı sağlıklı yaşayabilmek için çok önemlidir. Çünkü vitamin, mineral, aminoasit, enzim, glikoz, vb, besleyici maddenin hazırlanması, hücrelere ulaşması ve de mikroplarla mücadele eden makrofaj, T ve B- Hücreleri gibi savunma mekanizmalarının hücre aralarında dolaşması buna bağlıdır.Tabii doğru beslenirseniz tedavi sürecide o oranda kısalır. Asla peynir yememeli, çünkü asidoza ve iltihaplanmaya sebep olur.Siyah çay, kahve ve kola içilmemeli, çünkü bağırsakları kurutur ve vitamin, mineral ve aminoasitlerin alımını (absorbesini) önler.Alkol ve sigaranın zararları belli kanser, damarların yağlanması vb, artı uzun süre bira içilirse cinsel ikdidarsızlık ve hatta kısırlığa sebep olmaktadır.Sucuk salam sosis gibi et mamullerine 5-6 ay ara vermek gerekir (sade temiz et az yenilebilir) çünkü asidoza sebep olmaktadır.Bu da birçok hastalığın ana kaynağıdır.Akşam yemeği yerine yoğurt, meyve veya salata yenilebilir veya sebze çorbası içilebilir.Hayvansal besinler, patates, tahıl (beyaz pirinç), bakliyat ve hamurlu yiyecekler, özelikle de tatlılar akşam yenirse tam sindirilmez ve zamanla problemlere sebep olur.Ne kadar beyaz pirinç, patates, hamurlu yiyecekler, tatlı yiyecek ve içecekler, o kadar yağ oluşturur.Çünkü nişasta glikoza (şekere) dönüşür, şekerde yağa dönüşerek vücutta depolanır.Şeker ve antibiyotikler bağırsak mantarları çoğaltır, mantarlar ise her türlü hastalığı tetikler.Tatlı deyince akıla baklava, çikolata, dondurma vs gelir, kavun, karpuz ve üzümde tatlıdır ve bunlarda mantarı tetikler, çünkü aşırı şeker içeriler.
Turp, Rettisch, Raphantus sativus var. niger
Gönderen
MEHTAP KAYA
/
Comments: (0)
Siyah Turp
Turpun genelikle yumru şeklindeki kökü sebze gibi yenir, salatalara katılır ve suyu çıkarılarak içilir.
Giriş: Turpun takriben 10 türü mevcuttur, fakat bunlardan genelikle kara turp tedavide kulanılır ve diğerleri ise yenir. Kara Turp latince raphanus sativus var. niger, kırmızı turpa latince raphanus sativus var. radicula ve yabani turpa ise latince raphanus sativus var. istrum diye anılır. Kara turp tarihte 2. Ramses tarafından piramitleri yapan işcilere soğanve sarımsakla birlikte dinç ve sağlıklı kalmaları için verildiği bilinmektedir. Günümüzde ilk klinik araştırmaları ve sarımsakla birlikte dinç ve sağlıklı kalmaları için verildiği bilinmektedir. Günümüzde ilk klinik araştırmaları 1935?de K. Eimer ve H. Heinrich vede 1938?de W. Golder ve ekipleri tarafından yapılmiştır. Vatanının doğu Akdeniz ülkeleri veya Türkistan olduğu tahmin edilmekte olan bu bitki günümüzde hemen hemen dünyanın her yerinde yetişmektedir.
Botanik: Turp 40-100sm boyunda bir veya iki yıllık bir bitki olup, gövdesi yuvarlak ve tüysüzdür. Yaprakları kanat şeklinde olup her kanat 5-11 yaprakcıktan meydana gelir ve kanar yaprakların ucundaki yaprakcıklar büyükcedir. Yaprakcıkların kenarları kertikli, üzeri pörtüklü ve koyu yeşil renklidir. Çiçeklerin raç yaprakları15-25 mm uzunluğunda ters yumurta şeklinde , beyaz veya açık morumsu renkte genelikle dört adettir. Ve kupa yaprakları 6-10 mm uzunluğunda vede mızrak şeklindedir. Kökleri küre şeklinde 5-20 sm çapında üzeri ağ şeklinde dışı siyah içi bayaz ve acımsı bir tadı vardır.
Yetiştirilmesi: Bir kültür bitkisi olan turp nemli ve sulu olan hemen her yerde yetiştirmek mümkündür.
Hasat zamanı: Sonbaharda olgunlaşan küre şeklindeki kökler yıkanır, kurutulur ve serin bir yerde muhafaza edilir.
Birleşiminde: Birleşimindeki maddeleri önemine göre şöyle sıralıyabiliriz.
a-) Glukosinolatlar (hardalyağglikozitler) : Glucobrassicin (3-indolyl-metiler), 4-metil -3-butenylglucosinolat, allylizotiosiyanat, glucophanin , butiltiosiyanat (butil-hardalyağı) ve allylhardalyağı içeir.
b-) C,B1, B2-Vitaminler ve beta-karotin
c-) Ayrıca raphanol ve raphanin içerir
Araştırmalar: Almanyanın güneyinde yaşayanların kuzeyindekilere göre çok az karaciğer ve safra rahatsızlıklarına yakalandıkları gözlenmiştir. Bunun nedeni yapılan araştırmalarda güneylilerindah çok turp yedikleri bu nedenlede daha az rahatsızlandıkları görülmüştür.
1-) Asıl klinik araştırmaları 1935?de K. Eimer, H. Heinrich ve ekipleri sindirim rahatsızlıkları olan 29 hasta üzerinde 3-4 hafta süren tedavi denemeleri yapmışlardır. Hastalar günde 100 ml turp suyu vermişlerdir ve tedavi sonucunda hastaların safraakışının düzeldiği ve safra krampını önlediği tesbit edilmiştir.
2-) W. Golder ve ekibi 1938de 40 hastası üzerinde tedavi denemesi yapılmıştır. Bu tedavi denemesinde hastaların safra akışları düzelmiş ve safra krmapı normaleşmiştir. (h.h.b.4.358)
Tesirşekli: iştah acıcı, hazmetirici, safra ve idrar söktürücü, karaciğeri kuvvetlendirici ve mikropları öldürücüdür
Kulanılması:
a-) Araştırmalara göre: Hastanın durumuna göre 2-16 hafta süreyle nünde 100 ml turp suyu içildiğinde safra yollerını açıldığı ve safra akışını artırdığı görülmüştür.
b-) Homeopatide: Safra rahatsızlıkları, bağırsak kokuşması, zayıflama, boğazağrısı ve uyuyamamaya karşı kulanılır.
c-) Halkarasında: Sindirim rahatsızlıkları, iştahsızlık, safra ve karaciğer zafiyeti, öksürük, bronşit ve gripe karşı kulanılır.
Turpsuyu: Turp sıkılarak günde 100 ml 2-4 hafta süreyle içilir, şayet turp suyu buzdolabında 2-3 saat bekletilirse acısı pek kalmaz.
Turpşerbeti: Turpun içi oyularak içine bal konur ve turp 6-10 saat buzdolabında bekletldikten sonra önce bal sonra turp yenir. Bir başka metot ise 100 ml turpsuyuna iki yemek kaşığı bal ile karıştırıldıktan sonra 2-4 saat buzdolabında bekletildikten sonra içilebilir.
Turpsalatası: Turp soyulduktan sonra dilim dilim kesilir veya rendelenerek sade olarak veya diğer salatalara karıştırılarak yenir.
Yantesiri: Midesi çok hassas olanların aşırı turp yemesi veya turp suyu içmesi halinde mide rahatsızlığı yapabilir. Karaciğer ve safra rahatsızlıklarına karşı elbetteki daha etkili bitkiler mevcuttur ve bunların başında devedikeni tohumu-, şahtere-, kırlangıçotu-, civanpercemiotu preparatları veya Gökçek İksiri gelir.
Bağırsak florası ve kılcal kan dolaşımı sağlıklı yaşayabilmek için çok önemlidir. Çünkü vitamin, mineral, aminoasit, enzim, glikoz, vb, besleyici maddenin hazırlanması, hücrelere ulaşması ve de mikroplarla mücadele eden makrofaj, T ve B- Hücreleri gibi savunma mekanizmalarının hücre aralarında dolaşması buna bağlıdır.Gökçek İksir’i ile tedavi olmak mümkündür. Tabii doğru beslenirseniz tedavi sürecide o oranda kısalır.Gökçek İksiri vücudu cüruflardan arıtır, iltihaplı hastalıkları iyileştirir ve bağışıklık sistemini güçlendirir.Gökçek Tonik mide-bağırsak rahatsızlıkları, deri hastalıkları ve her türlü alerjiye karşı etkilidir.
Asla peynir yememeli, çünkü asidoza ve iltihaplanmaya sebep olur.Siyah çay, kahve ve kola içilmemeli, çünkü bağırsakları kurutur ve vitamin, mineral ve aminoasitlerin alımını (absorbesini) önler.Alkol ve sigaranın zararları belli kanser, damarların yağlanması vb, artı uzun süre bira içilirse cinsel ikdidarsızlık ve hatta kısırlığa sebep olmaktadır.Sucuk salam sosis gibi et mamullerine 5-6 ay ara vermek gerekir (sade temiz et az yenilebilir) çünkü asidoza sebep olmaktadır.Bu da birçok hastalığın ana kaynağıdır.Akşam yemeği yerine yoğurt, meyve veya salata yenilebilir veya sebze çorbası içilebilir.Hayvansal besinler, patates, tahıl (beyaz pirinç), bakliyat ve hamurlu yiyecekler, özelikle de tatlılar akşam yenirse tam sindirilmez ve zamanla problemlere sebep olur.Ne kadar beyaz pirinç, patates, hamurlu yiyecekler, tatlı yiyecek ve içecekler, o kadar yağ oluşturur.Çünkü nişasta glikoza (şekere) dönüşür, şekerde yağa dönüşerek vücutta depolanır.Şeker ve antibiyotikler bağırsak mantarları çoğaltır, mantarlar ise her türlü hastalığı tetikler.Tatlı deyince akıla baklava, çikolata, dondurma vs gelir, kavun, karpuz ve üzümde tatlıdır ve bunlarda mantarı tetikler, çünkü aşırı şeker içeriler.
kaynak: Gökçek Diyet
Turpun genelikle yumru şeklindeki kökü sebze gibi yenir, salatalara katılır ve suyu çıkarılarak içilir.
Giriş: Turpun takriben 10 türü mevcuttur, fakat bunlardan genelikle kara turp tedavide kulanılır ve diğerleri ise yenir. Kara Turp latince raphanus sativus var. niger, kırmızı turpa latince raphanus sativus var. radicula ve yabani turpa ise latince raphanus sativus var. istrum diye anılır. Kara turp tarihte 2. Ramses tarafından piramitleri yapan işcilere soğanve sarımsakla birlikte dinç ve sağlıklı kalmaları için verildiği bilinmektedir. Günümüzde ilk klinik araştırmaları ve sarımsakla birlikte dinç ve sağlıklı kalmaları için verildiği bilinmektedir. Günümüzde ilk klinik araştırmaları 1935?de K. Eimer ve H. Heinrich vede 1938?de W. Golder ve ekipleri tarafından yapılmiştır. Vatanının doğu Akdeniz ülkeleri veya Türkistan olduğu tahmin edilmekte olan bu bitki günümüzde hemen hemen dünyanın her yerinde yetişmektedir.
Botanik: Turp 40-100sm boyunda bir veya iki yıllık bir bitki olup, gövdesi yuvarlak ve tüysüzdür. Yaprakları kanat şeklinde olup her kanat 5-11 yaprakcıktan meydana gelir ve kanar yaprakların ucundaki yaprakcıklar büyükcedir. Yaprakcıkların kenarları kertikli, üzeri pörtüklü ve koyu yeşil renklidir. Çiçeklerin raç yaprakları15-25 mm uzunluğunda ters yumurta şeklinde , beyaz veya açık morumsu renkte genelikle dört adettir. Ve kupa yaprakları 6-10 mm uzunluğunda vede mızrak şeklindedir. Kökleri küre şeklinde 5-20 sm çapında üzeri ağ şeklinde dışı siyah içi bayaz ve acımsı bir tadı vardır.
Yetiştirilmesi: Bir kültür bitkisi olan turp nemli ve sulu olan hemen her yerde yetiştirmek mümkündür.
Hasat zamanı: Sonbaharda olgunlaşan küre şeklindeki kökler yıkanır, kurutulur ve serin bir yerde muhafaza edilir.
Birleşiminde: Birleşimindeki maddeleri önemine göre şöyle sıralıyabiliriz.
a-) Glukosinolatlar (hardalyağglikozitler) : Glucobrassicin (3-indolyl-metiler), 4-metil -3-butenylglucosinolat, allylizotiosiyanat, glucophanin , butiltiosiyanat (butil-hardalyağı) ve allylhardalyağı içeir.
b-) C,B1, B2-Vitaminler ve beta-karotin
c-) Ayrıca raphanol ve raphanin içerir
Araştırmalar: Almanyanın güneyinde yaşayanların kuzeyindekilere göre çok az karaciğer ve safra rahatsızlıklarına yakalandıkları gözlenmiştir. Bunun nedeni yapılan araştırmalarda güneylilerindah çok turp yedikleri bu nedenlede daha az rahatsızlandıkları görülmüştür.
1-) Asıl klinik araştırmaları 1935?de K. Eimer, H. Heinrich ve ekipleri sindirim rahatsızlıkları olan 29 hasta üzerinde 3-4 hafta süren tedavi denemeleri yapmışlardır. Hastalar günde 100 ml turp suyu vermişlerdir ve tedavi sonucunda hastaların safraakışının düzeldiği ve safra krampını önlediği tesbit edilmiştir.
2-) W. Golder ve ekibi 1938de 40 hastası üzerinde tedavi denemesi yapılmıştır. Bu tedavi denemesinde hastaların safra akışları düzelmiş ve safra krmapı normaleşmiştir. (h.h.b.4.358)
Tesirşekli: iştah acıcı, hazmetirici, safra ve idrar söktürücü, karaciğeri kuvvetlendirici ve mikropları öldürücüdür
Kulanılması:
a-) Araştırmalara göre: Hastanın durumuna göre 2-16 hafta süreyle nünde 100 ml turp suyu içildiğinde safra yollerını açıldığı ve safra akışını artırdığı görülmüştür.
b-) Homeopatide: Safra rahatsızlıkları, bağırsak kokuşması, zayıflama, boğazağrısı ve uyuyamamaya karşı kulanılır.
c-) Halkarasında: Sindirim rahatsızlıkları, iştahsızlık, safra ve karaciğer zafiyeti, öksürük, bronşit ve gripe karşı kulanılır.
Turpsuyu: Turp sıkılarak günde 100 ml 2-4 hafta süreyle içilir, şayet turp suyu buzdolabında 2-3 saat bekletilirse acısı pek kalmaz.
Turpşerbeti: Turpun içi oyularak içine bal konur ve turp 6-10 saat buzdolabında bekletldikten sonra önce bal sonra turp yenir. Bir başka metot ise 100 ml turpsuyuna iki yemek kaşığı bal ile karıştırıldıktan sonra 2-4 saat buzdolabında bekletildikten sonra içilebilir.
Turpsalatası: Turp soyulduktan sonra dilim dilim kesilir veya rendelenerek sade olarak veya diğer salatalara karıştırılarak yenir.
Yantesiri: Midesi çok hassas olanların aşırı turp yemesi veya turp suyu içmesi halinde mide rahatsızlığı yapabilir. Karaciğer ve safra rahatsızlıklarına karşı elbetteki daha etkili bitkiler mevcuttur ve bunların başında devedikeni tohumu-, şahtere-, kırlangıçotu-, civanpercemiotu preparatları veya Gökçek İksiri gelir.
Bağırsak florası ve kılcal kan dolaşımı sağlıklı yaşayabilmek için çok önemlidir. Çünkü vitamin, mineral, aminoasit, enzim, glikoz, vb, besleyici maddenin hazırlanması, hücrelere ulaşması ve de mikroplarla mücadele eden makrofaj, T ve B- Hücreleri gibi savunma mekanizmalarının hücre aralarında dolaşması buna bağlıdır.Gökçek İksir’i ile tedavi olmak mümkündür. Tabii doğru beslenirseniz tedavi sürecide o oranda kısalır.Gökçek İksiri vücudu cüruflardan arıtır, iltihaplı hastalıkları iyileştirir ve bağışıklık sistemini güçlendirir.Gökçek Tonik mide-bağırsak rahatsızlıkları, deri hastalıkları ve her türlü alerjiye karşı etkilidir.
Asla peynir yememeli, çünkü asidoza ve iltihaplanmaya sebep olur.Siyah çay, kahve ve kola içilmemeli, çünkü bağırsakları kurutur ve vitamin, mineral ve aminoasitlerin alımını (absorbesini) önler.Alkol ve sigaranın zararları belli kanser, damarların yağlanması vb, artı uzun süre bira içilirse cinsel ikdidarsızlık ve hatta kısırlığa sebep olmaktadır.Sucuk salam sosis gibi et mamullerine 5-6 ay ara vermek gerekir (sade temiz et az yenilebilir) çünkü asidoza sebep olmaktadır.Bu da birçok hastalığın ana kaynağıdır.Akşam yemeği yerine yoğurt, meyve veya salata yenilebilir veya sebze çorbası içilebilir.Hayvansal besinler, patates, tahıl (beyaz pirinç), bakliyat ve hamurlu yiyecekler, özelikle de tatlılar akşam yenirse tam sindirilmez ve zamanla problemlere sebep olur.Ne kadar beyaz pirinç, patates, hamurlu yiyecekler, tatlı yiyecek ve içecekler, o kadar yağ oluşturur.Çünkü nişasta glikoza (şekere) dönüşür, şekerde yağa dönüşerek vücutta depolanır.Şeker ve antibiyotikler bağırsak mantarları çoğaltır, mantarlar ise her türlü hastalığı tetikler.Tatlı deyince akıla baklava, çikolata, dondurma vs gelir, kavun, karpuz ve üzümde tatlıdır ve bunlarda mantarı tetikler, çünkü aşırı şeker içeriler.
kaynak: Gökçek Diyet
Yüz Sandviçi
Gönderen
MEHTAP KAYA
on 25 Aralık 2009 Cuma
Etiketler:
yemek tarifi
/
Comments: (0)
Malzemeler
Yumuşak beyaz peynir
1 kırmızı biber
1 salatalık
1 domates
1 dilim ekmek
Hazırlanışı
Önce ekmeğin üzerine peyniri sürün. Salatalıktan iki yuvarlak dilim kesin. Bu iki dilimi gözleri yapmak için peynirin üzerine yerleştirin. Domatesi dilimleyin ve kaşları yapmak için peynirin üzerine yerleştirin. Havuçtan yuvarlak bir dilim kesin ve burnu yapmak için peynirin üzerine yerleştirin. Kırmızı biberi dilimleyin ve ağzı yapmak için peynirin üzerine yerleştirin. Afiyet olsun.
Yumuşak beyaz peynir
1 kırmızı biber
1 salatalık
1 domates
1 dilim ekmek
Hazırlanışı
Önce ekmeğin üzerine peyniri sürün. Salatalıktan iki yuvarlak dilim kesin. Bu iki dilimi gözleri yapmak için peynirin üzerine yerleştirin. Domatesi dilimleyin ve kaşları yapmak için peynirin üzerine yerleştirin. Havuçtan yuvarlak bir dilim kesin ve burnu yapmak için peynirin üzerine yerleştirin. Kırmızı biberi dilimleyin ve ağzı yapmak için peynirin üzerine yerleştirin. Afiyet olsun.
Tilkiüzümü, Einbeere Paris quadrifolia
Gönderen
MEHTAP KAYA
Etiketler:
alternatif tıp
/
Comments: (0)
Tekmeyveli bitkilerin en yaygın olarak yetişen türü tilkiüzümüdür. Paris ismini Troya (Truva) kralının oğlunun adı olup, bu isimle anılmaktadırvede quadrifolia ise dört yapraklı anlamına gelir.
Tarihte ilk defa İsviçre asıllı Dr. Paraselsus tarafından tedavide kulanmaya başlanmış ve aklı yok eder. Iddiasında bulunmuştur. Hahnemann ise delirten bitki deliyi aklandırır görüşünden hareketle uygun dozajda alındığında deliliğe iyi geleceğini yaptığı denylerle gösterilmiştir.
Botanik: Bitki 20-40 cm boyunda tek bir gövde üzerinde yükselir ve sadece karşılıklı çaprazlama dört yapraktan meydana gelir. Yaprakalrı oval veya eliptik şekilde kenarları bütün üzeri pörtüklü koyu yeşil renkli 8-12 cm uzunluğunda 7-10 cm eninde vede ana ve yan damarlardan meydanagelir.
Çiçeği 5-10 cm yaprakların ortasından yükselen bir sap üzerindedir ve sekiz dölenme tozluğu bulunur. Bunun altında dördü ince şerit şeklindedördü ise mızrak şeklinde sekiz koyu kupa yaprağı vardır. Meyveleri olğunlaşınca mavimsi siyah bir renk alır ve takriben 1 cm çapında olup içinde dört bölüm bulunur.
Yetiştirilmesi: Çok zehirli olması ile yetiştirilmesi tehlikeli olabilir, çünkü meyvelerinden 10-15 tanesi ağır zehirlenmelere neden olabilir. Avrupa ve batı Asyanın nemli ormanlarında yetişen bir bitkidir.
Hasat zamanı: Yaprakları Nisandan Kasıma kadar toplanarak tentür veya natürel ilaç yapımında kulanılır.
Kulanılması: a-) Üniversite kliniklerinde tedavi denemeleri ve araştırmalar yapılmıştır. Fakat bu araştırmalar yeterli deildir. Bu nedenle bugünkü bilgilere göre 2. sınıf bir şifalı bitkidir. Tilkiüzümü yerine daha etkili olan başka bitkiler kulanılmalıdır. Örneğin başağrısına karşı Ateşotu-, Nane-, Okaliptus-, Ginkgo-, Oğulotu preparatları veya Gökçek İksiri daha etkildir.
b-) Homeopatide tilkiüzümü başta başağrısı, başdönmesi, nevralji (sinirsel ağrılar), ense sertleşmesi, ses kısılması, beyin sarsıntısı, mide krampları, gırtlak üşütmesi, omurilik rahatsızlıkları ve aşırı uyumaya karşı kulanılır.
c-) Tilkiüzümü çok zehirlidir bu nedenle halkarasında kulanılmaz.
Yantesiri: Zehirlenme halinde: Bulantı, gözbebeklerinin küçülmesi, böbrek ve merkez sinir sisteminin zedelenmesi ve ağrılı bağırsak ve mesane boşaltması görülür.
Bağırsak florası ve kılcal kan dolaşımı sağlıklı yaşayabilmek için çok önemlidir. Çünkü vitamin, mineral, aminoasit, enzim, glikoz, vb, besleyici maddenin hazırlanması, hücrelere ulaşması ve de mikroplarla mücadele eden makrofaj, T ve B- Hücreleri gibi savunma mekanizmalarının hücre aralarında dolaşması buna bağlıdır.Gökçek İksir’i ile tedavi olmak mümkündür. Tabii doğru beslenirseniz tedavi sürecide o oranda kısalır.Gökçek İksiri vücudu cüruflardan arıtır, iltihaplı hastalıkları iyileştirir ve bağışıklık sistemini güçlendirir.Gökçek Tonik mide-bağırsak rahatsızlıkları, deri hastalıkları ve her türlü alerjiye karşı etkilidir.
Asla peynir yememeli, çünkü asidoza ve iltihaplanmaya sebep olur.Siyah çay, kahve ve kola içilmemeli, çünkü bağırsakları kurutur ve vitamin, mineral ve aminoasitlerin alımını (absorbesini) önler.Alkol ve sigaranın zararları belli kanser, damarların yağlanması vb, artı uzun süre bira içilirse cinsel ikdidarsızlık ve hatta kısırlığa sebep olmaktadır.Sucuk salam sosis gibi et mamullerine 5-6 ay ara vermek gerekir (sade temiz et az yenilebilir) çünkü asidoza sebep olmaktadır.Bu da birçok hastalığın ana kaynağıdır.Akşam yemeği yerine yoğurt, meyve veya salata yenilebilir veya sebze çorbası içilebilir.Hayvansal besinler, patates, tahıl (beyaz pirinç), bakliyat ve hamurlu yiyecekler, özelikle de tatlılar akşam yenirse tam sindirilmez ve zamanla problemlere sebep olur.Ne kadar beyaz pirinç, patates, hamurlu yiyecekler, tatlı yiyecek ve içecekler, o kadar yağ oluşturur.Çünkü nişasta glikoza (şekere) dönüşür, şekerde yağa dönüşerek vücutta depolanır.Şeker ve antibiyotikler bağırsak mantarları çoğaltır, mantarlar ise her türlü hastalığı tetikler.Tatlı deyince akıla baklava, çikolata, dondurma vs gelir, kavun, karpuz ve üzümde tatlıdır ve bunlarda mantarı tetikler, çünkü aşırı şeker içeriler
kaynak:alternatif-tip
Tarihte ilk defa İsviçre asıllı Dr. Paraselsus tarafından tedavide kulanmaya başlanmış ve aklı yok eder. Iddiasında bulunmuştur. Hahnemann ise delirten bitki deliyi aklandırır görüşünden hareketle uygun dozajda alındığında deliliğe iyi geleceğini yaptığı denylerle gösterilmiştir.
Botanik: Bitki 20-40 cm boyunda tek bir gövde üzerinde yükselir ve sadece karşılıklı çaprazlama dört yapraktan meydana gelir. Yaprakalrı oval veya eliptik şekilde kenarları bütün üzeri pörtüklü koyu yeşil renkli 8-12 cm uzunluğunda 7-10 cm eninde vede ana ve yan damarlardan meydanagelir.
Çiçeği 5-10 cm yaprakların ortasından yükselen bir sap üzerindedir ve sekiz dölenme tozluğu bulunur. Bunun altında dördü ince şerit şeklindedördü ise mızrak şeklinde sekiz koyu kupa yaprağı vardır. Meyveleri olğunlaşınca mavimsi siyah bir renk alır ve takriben 1 cm çapında olup içinde dört bölüm bulunur.
Yetiştirilmesi: Çok zehirli olması ile yetiştirilmesi tehlikeli olabilir, çünkü meyvelerinden 10-15 tanesi ağır zehirlenmelere neden olabilir. Avrupa ve batı Asyanın nemli ormanlarında yetişen bir bitkidir.
Hasat zamanı: Yaprakları Nisandan Kasıma kadar toplanarak tentür veya natürel ilaç yapımında kulanılır.
Kulanılması: a-) Üniversite kliniklerinde tedavi denemeleri ve araştırmalar yapılmıştır. Fakat bu araştırmalar yeterli deildir. Bu nedenle bugünkü bilgilere göre 2. sınıf bir şifalı bitkidir. Tilkiüzümü yerine daha etkili olan başka bitkiler kulanılmalıdır. Örneğin başağrısına karşı Ateşotu-, Nane-, Okaliptus-, Ginkgo-, Oğulotu preparatları veya Gökçek İksiri daha etkildir.
b-) Homeopatide tilkiüzümü başta başağrısı, başdönmesi, nevralji (sinirsel ağrılar), ense sertleşmesi, ses kısılması, beyin sarsıntısı, mide krampları, gırtlak üşütmesi, omurilik rahatsızlıkları ve aşırı uyumaya karşı kulanılır.
c-) Tilkiüzümü çok zehirlidir bu nedenle halkarasında kulanılmaz.
Yantesiri: Zehirlenme halinde: Bulantı, gözbebeklerinin küçülmesi, böbrek ve merkez sinir sisteminin zedelenmesi ve ağrılı bağırsak ve mesane boşaltması görülür.
Bağırsak florası ve kılcal kan dolaşımı sağlıklı yaşayabilmek için çok önemlidir. Çünkü vitamin, mineral, aminoasit, enzim, glikoz, vb, besleyici maddenin hazırlanması, hücrelere ulaşması ve de mikroplarla mücadele eden makrofaj, T ve B- Hücreleri gibi savunma mekanizmalarının hücre aralarında dolaşması buna bağlıdır.Gökçek İksir’i ile tedavi olmak mümkündür. Tabii doğru beslenirseniz tedavi sürecide o oranda kısalır.Gökçek İksiri vücudu cüruflardan arıtır, iltihaplı hastalıkları iyileştirir ve bağışıklık sistemini güçlendirir.Gökçek Tonik mide-bağırsak rahatsızlıkları, deri hastalıkları ve her türlü alerjiye karşı etkilidir.
Asla peynir yememeli, çünkü asidoza ve iltihaplanmaya sebep olur.Siyah çay, kahve ve kola içilmemeli, çünkü bağırsakları kurutur ve vitamin, mineral ve aminoasitlerin alımını (absorbesini) önler.Alkol ve sigaranın zararları belli kanser, damarların yağlanması vb, artı uzun süre bira içilirse cinsel ikdidarsızlık ve hatta kısırlığa sebep olmaktadır.Sucuk salam sosis gibi et mamullerine 5-6 ay ara vermek gerekir (sade temiz et az yenilebilir) çünkü asidoza sebep olmaktadır.Bu da birçok hastalığın ana kaynağıdır.Akşam yemeği yerine yoğurt, meyve veya salata yenilebilir veya sebze çorbası içilebilir.Hayvansal besinler, patates, tahıl (beyaz pirinç), bakliyat ve hamurlu yiyecekler, özelikle de tatlılar akşam yenirse tam sindirilmez ve zamanla problemlere sebep olur.Ne kadar beyaz pirinç, patates, hamurlu yiyecekler, tatlı yiyecek ve içecekler, o kadar yağ oluşturur.Çünkü nişasta glikoza (şekere) dönüşür, şekerde yağa dönüşerek vücutta depolanır.Şeker ve antibiyotikler bağırsak mantarları çoğaltır, mantarlar ise her türlü hastalığı tetikler.Tatlı deyince akıla baklava, çikolata, dondurma vs gelir, kavun, karpuz ve üzümde tatlıdır ve bunlarda mantarı tetikler, çünkü aşırı şeker içeriler
kaynak:alternatif-tip
Epilasyon Yöntemleri (geçici epilasyon)
Arkadaşlar size burada bazı sayfalardan derlemiş olduğum geçici epilasyon yöntemlerini anlatacağım
● Cımbız
Çoğu kadın için, cımbız ile alma en ucuz ve hemen etkisi görülebilen bir yöntemdir. Cımbızla almada, küçük metal pense benzeyen ve her kılı kökünden çeken cımbız kullanılır. Bu yöntem kaş çevresini temizlemede ve yüzün herhangi bir bölgesinde dağınık haldeki kılları almada kullanışlıdır. Ancak bu tehlikeli bir enfeksiyona neden olmamak için burundaki kılları çekmede kullanılmamalıdır.
Bu yöntem çabuk ve kolay olmasına rağmen acı verir. Ayrıca geniş bölgelerdeki, bacak gibi, kılı almak zordur. Çekme hareketi, kıl batmasına, ciltte çukurlaşmaya ve yara oluşmasına neden olabilir. Bazı bölgeleri göremeyeceğinizden ayna kullanmanız gerekebilir. Kaşa şekil verirken, bir tane kılı çekerken emin olmak gerekir çünkü bir veya iki kıl kaşın şeklini ciddi şekilde etkileyebilir.
Cımbızı her kullanmadan sonra ,cımbız uçlarını alkol ile dezenfekte etmek önemlidir. Cımbızı herhangi bir yerde bırakmak doğru olmaz. Cımbızınızı bir kutu veya tüpte saklayarak onun keskinliğini koruyabilirsiniz. Cımbızınızı düşürmemeye dikkat edilmelidir bu onun uçlarına zarar verebilir ve şeklini bozabilir.
Uygun cımbız ile almanın birkaç temel adımı vardır. Bunlar; kılların uzama yönüne doğru kaşı taramaya çalışın. Krem veya nemlendirici uygulamayın, bu cımbızın kayıp kaş çizgisini bozmasına neden olabilir. Sonra, alacağınız kenarı izole etmeye çalışın.
Cımbız ile almayı kolaylaştırmak için sıcak bir bez kullanarak gözenekler açılabilir. Kılı, kılın çıktığı yöne doğru çektiğinizden emin olun. Zıt yönde çekmek ağrılı olabilir ve her kılı bir kerede yavaşça ve yumuşak bir hareketle çekmeyi deneyin. Kılı birden çekmeyin.
● Ağda
Kıl almanın diğer geleneksel yöntemi ağdadır. Ağda oldukça uzun bir süredir profesyoneller ve salonlar tarafından geçici kıl temizleme yöntemi olarak hala çoğunlukla kullanılan yöntemlerden biridir. Bu yöntemde sıcak ağda cilde uygulanır ve bir parça kumaş ağdaya bastırılır. Bu kumaş sonra çabucak çekilir ve istenmeyen kılları da beraberinde çeker.
Ağda evde de yapılabilir ve bacaklar, yüz, bikini bölgesi ve kollar için hızlı ve ucuz bir yöntemdir. Bazı kıllar kırıldığından vücutta ve cildin yüzeyinde kalabilir. Bazen pürüzsüz ve kılsız bir cilt için tıraş bıçağı kullanmak gerekebilir. Bu yöntem oldukça zorlayıcı olabilir. Ağda yapmadan önce birçok pratik yapmak gerekir. Ayrıca cilt enfeksiyonuna neden olabilir ve bazı insanlar için oldukça ağrılıdır.
Şekerli Ağda için Kısa Bilgiler
Şekerli ağda ağdaya benzeyen bir uygulamadır ancak içindeki karışımlar farklıdır. Şekerli ağda ismi ağdanın yerine şeker ve baldan oluşan bir karışımdan gelmektedir. Bu kıla yapışır ama cilde yapışmaz. Sonunda, şekerli ağdada kıl kökten çekilir ve acı seviyesi ağda ile aynıdır.
Çoğu insan şekerli ağdanın en iyi dudağın üstünde ve bikini bölgesinde ki kıllarda etkili olduğunu düşünür. Nispeten etrafı kirleten bir uygulamadır bundan dolayı banyoda veya temizliğin problem olmayacağı yerlerde yapılmalıdır. Hangi bölgeye yapılırsa yapılsın sonucu iki ile altı hafta arasında sürer. Aslında ince kıllar alındıktan sonra iki hafta civarında gözükmeye başlar. Daha kalın ve koyu kıllar uygulamadan dört hafta yada daha sonra çıkmaya başlar.
Evde yapılan şekerli ağda da oldukça iyi bir yöntemdir. Kolaylıkla şekerli ağdayı evde yapabilirsiniz. Bir bardak toz şeker, yarım limon suyu, çeyrek bardak dolusu bala ihtiyacınız var. Şeker, limon suyu ve balı mikrodalga fırına dayanıklı bir kasede karıştırın. 2-3 dakika karışım kaynayana ve pürüzsüz hale gelene kadar mikrodalga fırında kalsın. Fırını kapatın ve karışımın güvenli bir şekilde tutulabilecek sıcaklığa gelene kadar soğumaya bırakın. Bu 5 dakika veya daha fazla sürecektir. Asıl şekerli ağda formülünün yanında, birkaç tahta dil çubuk karışımı cilde uygulamak için, cildi hazırlamak için biraz mısır nişastası ve birkaç parça beyaz pamuklu bez. Eski bir fanila iyi olur.
Uygulama yapılacak bölgenin kuru ve temiz olduğuna emin olun. Sabun ve vücut losyonundan uygulanacak bölgede kalmamalıdır. Mısır nişastası tozunu ağda yapılacak bölgeye uygulayın. Bu derideki fazla yağı alacaktır. Ahşap dil çubuğu yada kullanışlı başka bir uygulayıcı ile karışımı ince bir katman şeklinde kıl alınacak bölgeye yay. Şimdi pamuklu kumaş ile kapla ve kumaşı elin ile kılın uzadığı yönün tersine doğru birkaç kez ovala. Ilımlı bir baskı uygula. Kumaş parçasının uç kısmını tut ve kılın uzadığı yönün tersine doğru kumaşı çek. Uygulama yapılan bölgeyi yapışkan kalıntıları temizlemek için sıcak su ile yıka ve istersen kokusuz cilt kremi veya losyon sür.
● Sarartma
Teknik olarak bir kıl alma yöntemi değildir. Bu sadece kılın rengini açar ve kılın daha az görünmesini sağlar.
Çamaşır beyazlatıcısı kullanılmamalıdır. Kozmetik olarak onaylanmış vücut için kullanılan sarartıcı kremler bu amaçla kullanılmaktadır. Bu kremler genelde dudak üstündeki kıllarda kullanılmasına rağmen bazı kadınlar diğer bölgelerdeki kıllar için de kullanır.
Cilt tahrişi sık rastlanan bir şikayettir bundan dolayı göze çarpmayan bir bölgede kremi test etmek ve daha sonra asıl uygulamayı yapmak en doğru yaklaşımdır.Sararmış kıl bronz veya koyu ten üzerinde göze çarpmaktadır bundan dolayı bazı kadınlar tarafından bu yöntem beğenilmeyebilir.
Sarartma yöntemi her iki üç hafta arası tekrarlanmalıdır.
● İplik ile alma
Daha çok kuaförlerde Uygulanan bir yöntemdir.
Bu metoda Arapça khite ve Mısırca fatlah denir. Batıda sık kullanılan bir yöntem değildir. Bununla öncelikli olarak kıl kökten alınır ve yüzde özellikle de kaş bölgesinde kullanılır. Çapraz pamuk iplik ile dağınık üçten beşe kadar kenardaki kıl hattı alınabilir.
Geleneksel olarak, uygulayıcı ipin bir ucunu dişiyle ve diğer ucunu sol eliyle tutar. ıpliğin orta kısmı işaret parmağı ve sağ elin orta parmağı ile ilmik yapılır. Sonra uygulayıcı bu ilmiği bir seri istenmeyen tüyü sıkıştırmak için kullanır ve kılları kökten birden çeker.Ayrıca prosedür sırasında ipliği tutan aletler de vardır.
Daha modern prosedürler uygulayıcının ipi dişle tutmasına gerek kalmayacak şekilde dizayn edilmiştir. ıplik ile alma pahalı olmayan, düzenli, kesin ve hızlıdır. Çoğu insan bu yöntemin yolma ve cımbızla almaya göre daha az ağrılı olduğunu düşünür.
Bu yöntem kaş ve yüz kıllarını temizlemede iyi bir yöntem olarak düşünülür. Yolmaya benzer olarak, sonuç iki haftadan dört haftaya kadar sürer. Pek çok ülke iplik ile alma gibi yöntemleri uygulayanın lisanslı kozmetik uzmanı olma koşulunu aramaktadır.
İplik ile alma ağrı ve kaşıntıya neden olabilir. Bazı durumlarda bu folikülit gibi yan etkileri yapabilir. Folikülit kıl köklerinde bakteriyal enfeksiyon oluşmasıdır. Bu da ciltte kızarma ,şişme ve cilt pigmentinde değişikliklere neden olur.
● Friksiyon
Friksiyon populer bir yöntem değildir; bazı insanlar bu yöntemi kol ve bacaklarda ki ince tüylerde etkili olduğunu düşünür. Bu yöntemde kaba bir yüzey, ponza taşı gibi maddelerle cildin yüzeyine sürtünerek tüylerin temizlenmesidir. Friksiyon, pahalı olmayan, hızlı, temelde acısız ve evde uygulanabilen bir yöntemdirKullananlar bu yöntemin bacaklardaki ince tüylerde etkili olduğunu söylemektedir.Bazı kişiler tıraş ve ağda operasyonları arasında bu yöntemi kullanır. Bu yöntemin etkisi birkaç saatten birkaç güne kadar kısa sürer. Eğer çok sert sürtülürse bu cilt tahrişine neden olabilir ve yüz, kol, bikini bölgesi gibi hassas bölgelerde kullanılmaz.Bizim önermediğimiz bir yöntemdir.
● Epilatörle
Epilasyon aletleri, elektrikli tıraş makinasına benzer aletlerdir. Fark sadece dönen kafanın üstünde jilet yerine kılları toplu halde kökten çeken sıra cımbızlar olmasıdır.
Bu alet kol ve bacaklardaki kıllar için iyidir. Buna rağmen bacak arkası için kullanılması zordur. Özellikle vücudun hassas bölgelerinde ağrılı olur ve ince kıllarda kullanımı zordur. Ayrıca cımbızın kılları yakalayabilmesi için kıllar yeteri kadar uzun olmalıdır.
Önlem olarak cildin sıkışmaması için gergin tutulması gerekir. Yolma gibi bu da tahriş ve kıl batmasına neden olabilir.
● Traş
Bazı durumlarda kılların tamamının yok edilmesi arzu edilirken bazı durumlardada geçici yok etme işlemi yani depilasyon istenebilir.
Traş ağrısız kolay uygulanabilen,ucuz ve yan etkisiz bir yöntemdir.Evde kolayca uygulanabilir.
Metal jiletler ile kılı deri yüzeyinden kesen herkesçe bilinen bir metottur. Etkisi çok kısa süreli olup birkaç saaten birkaç güne kadardır. Dikkatli olunmaz yada uygun alet kullanılmazsa cilt kesilebilir yada tahriş olabilir.
Jilet kısmı düzenli değiştirilmelidir.ışlemden önce köpük yada kremler kullanılırsa işlem daha sağlıklı yapılabilir. Çift bıçaklı olan tek kullanımlık cihazlarda mevcuttur. En sık kullanılan cihazlar daha çok tek kullanımlık olanlardır.
● Krem depilatörler
Tüy dökücü krem
Uygulandığı alandaki kılların protein yapısını bozarak dökülmesini sağlar.
Yaygın kullanılmaktadır fakat bazı kişilerde ciltte tahriş,yanma kızarıklık yapabilmektedir. Ucuz ve hızlı bir yöntemdir. Tüyleri eritme esasına dayanır. Heryerde uygulanabilir. Traş gibi geçici yöntemlerdendir.
Genellikle iki günde bir tekrarı gerekir. Göz ve mukoz membranlara uygulanmaz.
Devlet tarafından satış bandrolu yapıştırılmamış ürünleri kullanmayınız. Kullanmadan önce mutlaka prospektüsü okuyunuz.
kaynak:sagliksifa.com
● Cımbız
Çoğu kadın için, cımbız ile alma en ucuz ve hemen etkisi görülebilen bir yöntemdir. Cımbızla almada, küçük metal pense benzeyen ve her kılı kökünden çeken cımbız kullanılır. Bu yöntem kaş çevresini temizlemede ve yüzün herhangi bir bölgesinde dağınık haldeki kılları almada kullanışlıdır. Ancak bu tehlikeli bir enfeksiyona neden olmamak için burundaki kılları çekmede kullanılmamalıdır.
Bu yöntem çabuk ve kolay olmasına rağmen acı verir. Ayrıca geniş bölgelerdeki, bacak gibi, kılı almak zordur. Çekme hareketi, kıl batmasına, ciltte çukurlaşmaya ve yara oluşmasına neden olabilir. Bazı bölgeleri göremeyeceğinizden ayna kullanmanız gerekebilir. Kaşa şekil verirken, bir tane kılı çekerken emin olmak gerekir çünkü bir veya iki kıl kaşın şeklini ciddi şekilde etkileyebilir.
Cımbızı her kullanmadan sonra ,cımbız uçlarını alkol ile dezenfekte etmek önemlidir. Cımbızı herhangi bir yerde bırakmak doğru olmaz. Cımbızınızı bir kutu veya tüpte saklayarak onun keskinliğini koruyabilirsiniz. Cımbızınızı düşürmemeye dikkat edilmelidir bu onun uçlarına zarar verebilir ve şeklini bozabilir.
Uygun cımbız ile almanın birkaç temel adımı vardır. Bunlar; kılların uzama yönüne doğru kaşı taramaya çalışın. Krem veya nemlendirici uygulamayın, bu cımbızın kayıp kaş çizgisini bozmasına neden olabilir. Sonra, alacağınız kenarı izole etmeye çalışın.
Cımbız ile almayı kolaylaştırmak için sıcak bir bez kullanarak gözenekler açılabilir. Kılı, kılın çıktığı yöne doğru çektiğinizden emin olun. Zıt yönde çekmek ağrılı olabilir ve her kılı bir kerede yavaşça ve yumuşak bir hareketle çekmeyi deneyin. Kılı birden çekmeyin.
● Ağda
Kıl almanın diğer geleneksel yöntemi ağdadır. Ağda oldukça uzun bir süredir profesyoneller ve salonlar tarafından geçici kıl temizleme yöntemi olarak hala çoğunlukla kullanılan yöntemlerden biridir. Bu yöntemde sıcak ağda cilde uygulanır ve bir parça kumaş ağdaya bastırılır. Bu kumaş sonra çabucak çekilir ve istenmeyen kılları da beraberinde çeker.
Ağda evde de yapılabilir ve bacaklar, yüz, bikini bölgesi ve kollar için hızlı ve ucuz bir yöntemdir. Bazı kıllar kırıldığından vücutta ve cildin yüzeyinde kalabilir. Bazen pürüzsüz ve kılsız bir cilt için tıraş bıçağı kullanmak gerekebilir. Bu yöntem oldukça zorlayıcı olabilir. Ağda yapmadan önce birçok pratik yapmak gerekir. Ayrıca cilt enfeksiyonuna neden olabilir ve bazı insanlar için oldukça ağrılıdır.
Şekerli Ağda için Kısa Bilgiler
Şekerli ağda ağdaya benzeyen bir uygulamadır ancak içindeki karışımlar farklıdır. Şekerli ağda ismi ağdanın yerine şeker ve baldan oluşan bir karışımdan gelmektedir. Bu kıla yapışır ama cilde yapışmaz. Sonunda, şekerli ağdada kıl kökten çekilir ve acı seviyesi ağda ile aynıdır.
Çoğu insan şekerli ağdanın en iyi dudağın üstünde ve bikini bölgesinde ki kıllarda etkili olduğunu düşünür. Nispeten etrafı kirleten bir uygulamadır bundan dolayı banyoda veya temizliğin problem olmayacağı yerlerde yapılmalıdır. Hangi bölgeye yapılırsa yapılsın sonucu iki ile altı hafta arasında sürer. Aslında ince kıllar alındıktan sonra iki hafta civarında gözükmeye başlar. Daha kalın ve koyu kıllar uygulamadan dört hafta yada daha sonra çıkmaya başlar.
Evde yapılan şekerli ağda da oldukça iyi bir yöntemdir. Kolaylıkla şekerli ağdayı evde yapabilirsiniz. Bir bardak toz şeker, yarım limon suyu, çeyrek bardak dolusu bala ihtiyacınız var. Şeker, limon suyu ve balı mikrodalga fırına dayanıklı bir kasede karıştırın. 2-3 dakika karışım kaynayana ve pürüzsüz hale gelene kadar mikrodalga fırında kalsın. Fırını kapatın ve karışımın güvenli bir şekilde tutulabilecek sıcaklığa gelene kadar soğumaya bırakın. Bu 5 dakika veya daha fazla sürecektir. Asıl şekerli ağda formülünün yanında, birkaç tahta dil çubuk karışımı cilde uygulamak için, cildi hazırlamak için biraz mısır nişastası ve birkaç parça beyaz pamuklu bez. Eski bir fanila iyi olur.
Uygulama yapılacak bölgenin kuru ve temiz olduğuna emin olun. Sabun ve vücut losyonundan uygulanacak bölgede kalmamalıdır. Mısır nişastası tozunu ağda yapılacak bölgeye uygulayın. Bu derideki fazla yağı alacaktır. Ahşap dil çubuğu yada kullanışlı başka bir uygulayıcı ile karışımı ince bir katman şeklinde kıl alınacak bölgeye yay. Şimdi pamuklu kumaş ile kapla ve kumaşı elin ile kılın uzadığı yönün tersine doğru birkaç kez ovala. Ilımlı bir baskı uygula. Kumaş parçasının uç kısmını tut ve kılın uzadığı yönün tersine doğru kumaşı çek. Uygulama yapılan bölgeyi yapışkan kalıntıları temizlemek için sıcak su ile yıka ve istersen kokusuz cilt kremi veya losyon sür.
● Sarartma
Teknik olarak bir kıl alma yöntemi değildir. Bu sadece kılın rengini açar ve kılın daha az görünmesini sağlar.
Çamaşır beyazlatıcısı kullanılmamalıdır. Kozmetik olarak onaylanmış vücut için kullanılan sarartıcı kremler bu amaçla kullanılmaktadır. Bu kremler genelde dudak üstündeki kıllarda kullanılmasına rağmen bazı kadınlar diğer bölgelerdeki kıllar için de kullanır.
Cilt tahrişi sık rastlanan bir şikayettir bundan dolayı göze çarpmayan bir bölgede kremi test etmek ve daha sonra asıl uygulamayı yapmak en doğru yaklaşımdır.Sararmış kıl bronz veya koyu ten üzerinde göze çarpmaktadır bundan dolayı bazı kadınlar tarafından bu yöntem beğenilmeyebilir.
Sarartma yöntemi her iki üç hafta arası tekrarlanmalıdır.
● İplik ile alma
Daha çok kuaförlerde Uygulanan bir yöntemdir.
Bu metoda Arapça khite ve Mısırca fatlah denir. Batıda sık kullanılan bir yöntem değildir. Bununla öncelikli olarak kıl kökten alınır ve yüzde özellikle de kaş bölgesinde kullanılır. Çapraz pamuk iplik ile dağınık üçten beşe kadar kenardaki kıl hattı alınabilir.
Geleneksel olarak, uygulayıcı ipin bir ucunu dişiyle ve diğer ucunu sol eliyle tutar. ıpliğin orta kısmı işaret parmağı ve sağ elin orta parmağı ile ilmik yapılır. Sonra uygulayıcı bu ilmiği bir seri istenmeyen tüyü sıkıştırmak için kullanır ve kılları kökten birden çeker.Ayrıca prosedür sırasında ipliği tutan aletler de vardır.
Daha modern prosedürler uygulayıcının ipi dişle tutmasına gerek kalmayacak şekilde dizayn edilmiştir. ıplik ile alma pahalı olmayan, düzenli, kesin ve hızlıdır. Çoğu insan bu yöntemin yolma ve cımbızla almaya göre daha az ağrılı olduğunu düşünür.
Bu yöntem kaş ve yüz kıllarını temizlemede iyi bir yöntem olarak düşünülür. Yolmaya benzer olarak, sonuç iki haftadan dört haftaya kadar sürer. Pek çok ülke iplik ile alma gibi yöntemleri uygulayanın lisanslı kozmetik uzmanı olma koşulunu aramaktadır.
İplik ile alma ağrı ve kaşıntıya neden olabilir. Bazı durumlarda bu folikülit gibi yan etkileri yapabilir. Folikülit kıl köklerinde bakteriyal enfeksiyon oluşmasıdır. Bu da ciltte kızarma ,şişme ve cilt pigmentinde değişikliklere neden olur.
● Friksiyon
Friksiyon populer bir yöntem değildir; bazı insanlar bu yöntemi kol ve bacaklarda ki ince tüylerde etkili olduğunu düşünür. Bu yöntemde kaba bir yüzey, ponza taşı gibi maddelerle cildin yüzeyine sürtünerek tüylerin temizlenmesidir. Friksiyon, pahalı olmayan, hızlı, temelde acısız ve evde uygulanabilen bir yöntemdirKullananlar bu yöntemin bacaklardaki ince tüylerde etkili olduğunu söylemektedir.Bazı kişiler tıraş ve ağda operasyonları arasında bu yöntemi kullanır. Bu yöntemin etkisi birkaç saatten birkaç güne kadar kısa sürer. Eğer çok sert sürtülürse bu cilt tahrişine neden olabilir ve yüz, kol, bikini bölgesi gibi hassas bölgelerde kullanılmaz.Bizim önermediğimiz bir yöntemdir.
● Epilatörle
Epilasyon aletleri, elektrikli tıraş makinasına benzer aletlerdir. Fark sadece dönen kafanın üstünde jilet yerine kılları toplu halde kökten çeken sıra cımbızlar olmasıdır.
Bu alet kol ve bacaklardaki kıllar için iyidir. Buna rağmen bacak arkası için kullanılması zordur. Özellikle vücudun hassas bölgelerinde ağrılı olur ve ince kıllarda kullanımı zordur. Ayrıca cımbızın kılları yakalayabilmesi için kıllar yeteri kadar uzun olmalıdır.
Önlem olarak cildin sıkışmaması için gergin tutulması gerekir. Yolma gibi bu da tahriş ve kıl batmasına neden olabilir.
● Traş
Bazı durumlarda kılların tamamının yok edilmesi arzu edilirken bazı durumlardada geçici yok etme işlemi yani depilasyon istenebilir.
Traş ağrısız kolay uygulanabilen,ucuz ve yan etkisiz bir yöntemdir.Evde kolayca uygulanabilir.
Metal jiletler ile kılı deri yüzeyinden kesen herkesçe bilinen bir metottur. Etkisi çok kısa süreli olup birkaç saaten birkaç güne kadardır. Dikkatli olunmaz yada uygun alet kullanılmazsa cilt kesilebilir yada tahriş olabilir.
Jilet kısmı düzenli değiştirilmelidir.ışlemden önce köpük yada kremler kullanılırsa işlem daha sağlıklı yapılabilir. Çift bıçaklı olan tek kullanımlık cihazlarda mevcuttur. En sık kullanılan cihazlar daha çok tek kullanımlık olanlardır.
● Krem depilatörler
Tüy dökücü krem
Uygulandığı alandaki kılların protein yapısını bozarak dökülmesini sağlar.
Yaygın kullanılmaktadır fakat bazı kişilerde ciltte tahriş,yanma kızarıklık yapabilmektedir. Ucuz ve hızlı bir yöntemdir. Tüyleri eritme esasına dayanır. Heryerde uygulanabilir. Traş gibi geçici yöntemlerdendir.
Genellikle iki günde bir tekrarı gerekir. Göz ve mukoz membranlara uygulanmaz.
Devlet tarafından satış bandrolu yapıştırılmamış ürünleri kullanmayınız. Kullanmadan önce mutlaka prospektüsü okuyunuz.
kaynak:sagliksifa.com